- 2460 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NAMAZ MEDENİYETİMİZ
NAMAZ MEDENİYETİMİZ
Peygamber Efendimizin miraç mucizesi dönüşünde verilen üç hediyeden biri namazdı. Dinin direği olan namaz; oruç, hac, zekât, tesettür gibi farzlardan, hatta içkinin yasaklanmasından da evvel farz kılınmıştı. Yani İslam dinine ve zaman içinde peyderpey ayet ayet indirilen Kur’an ahkâmına insanları adapte etme ve bilinçli bir ümmet kitlesi inşa etme süreci önce tevhid ve hemen ardından namaz ibadetiyle başlamıştı.
Mekkeli müşrik toplumun her türlü şiddet, işkence, eziyet, zulüm, yok sayma, küçümseme, alay etme, baskı ve ambargolarına karşı ilk Müslümanları dik ve diri tutan şey şüphesiz beş vakit huşû içinde omuz omuza kıldıkları namazdı. Bu sebeple her nerede ve ne şekilde olursak olalım Müslüman kimliğimizin oluşmasında, korunmasında, inancımıza sadakatimizde ve ümmet şuurunun canlı tutulabilmesinde namaz ibadeti belirleyici ve en önemli etkendir.
Ayrıca ümmete miraç dönüşü beş vakit namazın hediye edilmesi ve farz kılınmasındaki hikmet ise; Bütün iyi amellere namazla başlanır. Namazın, ibadetlerin başı ve ahiret yurdunda hesaba çekileceğimiz ilk konu olması, beş vakit namazı rükünleri, vacipleri ve sünnetleriyle ikame edebilen mü’minlerin diğer farzları da kolaylıkla yerine getirebilecek olmalarıdır. Tevhid ve namazla temeli atılan İslam binası oruç, zekât, hac ve diğer farizaların hayatı ziynetlendirmesiyle tamamlanacaktır. Onun için Allah Resulünün dilinde dinin direği olarak tarif edilmiştir.
Namazsız bir İslam medeniyeti düşünülemez. Mescit, cami, mihrap, minare, ezan, abdest, şadırvan gibi kelime ve kavramlar namazla hayat bulmuş, namazla lügatlerde yer almıştır. İslam tarihi içerisinde gördüğümüz muhteşem zaferler ve toprakların fetihi akabinde hemen o beldeye fethin imzası, mührü ve tapu tescili anlamına gelen cami yapılması ve minarelerinin göklere yükselmesi de o bölgenin camiyle ve namazla var olacağı, namaz medeniyetinin bir şubesi olarak önemli bir görevi üstleneceği ve namazla o beldenin hayat bulacağı anlamını taşır.
Ecdadımızın namaz medeniyetinin mimarı olduğunu iddialı bir şekilde söyleyebiliriz. Fethedilen topraklarda yeni kasaba ve şehirler kurulurken, ecdat öyle şehir planı çizmiş ki; şehir merkezine önce camiyi inşa etmiş, tüm yolları, sokakları ve caddeleri de camiye varacak şekilde planlamış. Merkeze yerleştirdiği caminin çevresine ilave ettiği külliyelerle orayı canlı ve hayatın bir parçası haline getirerek imaret, aşevi, medrese, çarşı vs sosyal hizmetlerle donatarak taçlandırmıştır. Konya, Kayseri, Sivas, Niğde başta olmak üzere Anadolu’daki pek çok şehrimizi gören okuyucularımız bu gerçeği yakından müşahede ederler.
Anadolu’da binlerce kasaba, köy ve şehirlerde bazı coğrafi konum ve iklim şartları ve zorunlu haller dışında evlerin yönü hep kıble istikametindedir. Ev inşaatına başlanırken doğal olarak kıble yönü esas alınmıştır. Zira yönü kıbleye olmayan evlerde yaşayanların kalplerinin de kıbleye dönük olmayacağı inancı ve endişesi vardır. Bu manevi incelik karşısında hayran kalmamak mümkün mü? Yüce Yaradan ile olan akdimizin beş vakit tazelenmesi ve sadakatin sembolü olan namazı hayattan çıkardığımızda Müslüman kimliği kalmayacağı gibi, medeniyet de kalmaz, mimari de kalmaz, sanat da.
Hz İbrahim (a s) Rabbine şöyle dua etmişti: Rabbim beni de çocuklarımı da namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz duamı kabul buyur (ibrahim 40)
Hiçbir peygambere nasip olmayan miraç Peygamber Efendimize nasip oldu. Hepimizin malumudur, hakkıyla ve layıkıyla ikame edilen namaz müminin miracıdır. Böyle bir manevi şeref kulun Rabbine en yakın olduğu yerdir ve namazın içinde de secde halidir.
Zerre miktarı hayırla zerre miktarı şerrin tartılarak karşılığının verileceği gün ise gittikçe yaklaşıyor. Rabbim son nefesimizi miracımızda, secde anında alsın. (AMİN)
Gazi Hüseyin KILBAŞ