Bakanım, Çiçekleri Soldurmayın
"Zil çalınıyor dan dan dan…
Yeter, çalıştık duralım artık,
Başımız ağrıyor of of of aman!...
Oyun isteriz şöyle de böyle tastamam…” İşte size bir öğrenci marşı. Sayın Milli Eğitim Bakanım, kusura bakmayın da, eğitimi “Yap-boz tahtası”na çevirdiniz!...
Bakın şimdi size neler anlatacağım; Oğluma, eğitimi yanı sıra sosyalleşmenin de önemini bilen bir ebeveyn olarak üç yaşlarında başlattığım yüzme, jimnastik, karate, tiyatro kursu, şiir dinletileri, TV’ler derken beşinci sınıfını başarı ile bitirdi. Hatta yıl sonu balosunda, öğretmenine yaptığı “ Atatürk İlkelerine bağlı bir genç olacağına, haram yemeyeceğine, devletin kuruşuna sahip çıkacağına” dair yaptığı anlamlı konuşmasında söz verip, konukları duygulandırdığı gibi öğretmenini de ağlatmıştı. ( sitemin ‘videolarım’ bölümünden izleyebilirsiniz) Sonra, sosyalleşmenin unutulduğu koskoca üç yıl…
Sayın Bakanım siz ne yaptınız?
Çocukların gelecek korkusu olan OKS’yi SBS yaptınız, şimdi yalnızca sekizinci sınıflar için tekli sınava dönüş… Çocuklarımızı sınav bombardımanına tuttunuz!.. Hayatlarına varsa yoksa sınav korkusunu ruhlarına kadar işlettiniz. Onları sosyalleştirmeden uzaklaştırdınız. Sözüm meclisten dışarı, hani “ Eşeği ne kadar boyarsan boya, yine eşektir” diye bir deyim vardır. İşte sizlerin aldığı kararlarda, tıpkı buna benzedi… Sınav zinciriyle düğümlenen çocuklarımız okul zilliyle evlerine dönmediler.. Sıcak çorbalarını evlerinde içemeden küçücük bedenleriyle sırtlarındaki onca yükleriyle, yaz ve kış demeden yokuşların dikliğinde bütçemizi aşan dershane fiyatlarıyla, ‘ha babam, de babam’ testlerin bilinmezliğinde dolanıp durdular… Onlar Cumartesi ve Pazar’ın özgürlüğünü, sinemayı, tiyatroyu sporu ve eğlenceyi unuttular… Aslında onlar unutmadı Sayın Bakanım, siz unutturdunuz!.. Onun için siz bu konuda suçlusunuz!…
Ve sonuç;
Çocuklarımızın o güzelim yılların kayboluşu…
Evet, siz suçlusunuz!…
Vicdanınız rahat mı?
Verebilecek misiniz, oğlumun kaybettiği üç yılın sosyalleşmesini?
“Ay akşamdan ışıktır, yaylalar, yaylalar!
Yüküm şimşir kaşığıdır, diloy diloy yaylalar!
Ay akşamdan aş da gel, yaylalar, yaylalar!
Cılga yola düşte gel, dilo dilo yaylalar!...”
Sen git de ablan gelsin, yaylalar, yaylalar,
Henüz yaşın küçüktür, dilo dilo yaylalar!...” türküsünün ardından gelen; “Yat!... Sürün!..” komutuyla keplerin daracık alandaki tellere takılması arasında silahla ilerleme eğitimi sonrası “ Allah’ımıza Hamd olsun.. Milletimiz sağ olsun!..” komutuyla yenen öğle yemeklerinin unutulmaz askerlik anılarını, erkek erkeğe kaldığımız zamanlarda ne güzelde anlatırız.
“Çömel…”
“Kalk ! “ işte size iki komut daha… Sanırım bu iki komut son zamanlarda yabancı gelmemiştir. Kuzey Irak sınırımızın siyasilerimizce paylaşılmayan kum torbasıyla yığılmış siperliği ardında çekilen hatıra fotoğrafları… Haydi gidin oraya sizde bir fotoğraf çektirin dosta düşmana karşı!.. Hem de ayakta, merak etmeyin yakışıklı da çıkarsınız!..
Sonuç; yine bir şeyler üzerinden yapılan sidik yarışı siyaseti!…
Semtler artık bozuldu. Önceden ailelerin oturduğu eski semtimdeyim. Artık sokaklarında hayat kadınları ve travestiler cirit atıyor. Taksilerin mor ışıklarında geceleri hayat kadınları işyerlerine taşınıyor. Onların açtığı kahvehane ve sözüm ona içi birkaç malla doldurulmuş market türü işyerlerinde müşteri kabul ediliyor. Polis araçları mavi ve kırmızı ışıkların döngüsünde sokakları arşınlıyor. Bir adım ötede cinayet haberi kokusuyla olay yerine gidiyoruz. Orta yaşlarda bir kadın yirmiyi aşkın bıçak darbesiyle evinde hunharca öldürülüyor. İlk kocasından yedi, ikinci kocasından bir çocuğu yetim kalıyor. “Olay Yeri İnceleme” ekipleri ve gazetecilerin fotoğraf makinelerinden çıkan flaş patlamalarında, cesedin bir haftalık kokusu açık balkon kapısından dışarıya yayılıyor. Ve kadının da pavyonda çalıştığı bilgisi kulaktan kulağa dolaşıyor…
Toplum yozlaştı… İşte size bir rakam; Türkiye’de bilinen hayat kadının sayısı 100 binleri geçiyormuş ve 30 bin hayat kadını da vesika bekliyormuş… Bu bilinen, ya bilinmeyenler?
“Sen git de ablan gelsin, yaylalar, yaylalar!
Henüz yaşın küçüktür, dilo dilo yaylalar!,,”
Okullar kapanmış, gülen yüzlerin heyecanında kepler havaya fırlatılıyor… Geride artık ne okul, ne de dershanelerin yokuşlu yolları kaldı. Çiçeklerimiz şimdi yorgun uykusundalar… Taki, yaşam güneşi yeniden yüzlerine vuruncaya kadar…
Çiçekleri soldurmayın Bakanım…
Sevgi ve saygılarımla…
Ertuğrul Erdoğan
4 Temmuz 2010/Bursa
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.