- 936 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ALLAH’IN EMRİ VE PEYGAMBERİN KAVLİ III
- Evet Emine Hanım tanıdım. Buyurun?
- Sizinle arkadaşınız Süleyman hakkında konuşmak için görüşebilir miyiz?
- Şey, şey Emine Hanım, telefonda deyiverseniz söyleyeceklerinizi
- Ama telefonda olmaz ki Fatih bey!
- Çok mu önemli o kadar?
- Evet çok önemli, hem de çok!
- Peki görüşelim o zaman. Ama nerede ve ne zaman?
- Sizin müsait olduğunuz bir vakit
- Yarın müsaidim.
- Saat 16.00 size uygun mu?
- Evet uygun.
- Tamam o zaman yarın saat 16.00’ da, Süleymaniye’deki Ağa Kapısı’nda görüşmek üzere
- Peki Emine Hanım. Görüşmek üzere.
- Hayırlı günler
- Size de…
Durumlar iyice karıştı sevgili okuyucu. Bu kız şimdi bana ne diyecek? Uyuyamam ki şimdi sabaha kadar. Ya kızım Süleyman’la konuşsana ne konuşacaksan? Beni neden araya sokuyorsun ki? Tamam efendi kızsın, kendini yetiştirmişsin, donanımlısın; ama bu işlerin nasıl işlediğini benden iyi bildiğin halde beni neden sürüklüyorsun kendinle? Üfff. Üfff ki ne üfff…! Allah Allah… Tansiyonum mu düştü nedir? Ayran yapacak yok mu? Tabi ki yok! Süleyman’a kız bulacağına kendine bulsana ileri zekalı! Bak yapayalnız kalırsın kıyılarda, köşelerde. Hastalanırsın da sana bakan olmaz. Of ulan of! Nerden geldim bu konulara ben? Doğru ya şu Emine Hanım! Bakalım sabah ola hayrola. Bu yastık da neden sert ki? Başımı ağrıttı. Köpekler de havlayıp duruyor, belediye temizlikçileri de bu saatler de çalışır mıymış yahu!
Sabah oldu hayr oldu. Güneş yine doğudan doğdu. Horozlar susmadı ötüşüp durdu. Sevgili yazarınız parasına kıyıp kuaförde traş oldu. Şu kız milleti yok mu sevgili okuyucu? İşte insanı halden hale sokar. Nedendir bilinmez gittim traş oldum. İçimde de bir heyecan ki sormayın gitsin. Sanki bugün kız istemeye gidiyorum. Saatte neden yavaş ilerliyor ki? 16.00 olmadı gitti. Ulan Süleyman beni düşürdüğün hallere bak! Nereden de gittim kız istemeye? Bir daha kendim dışında birisine kız istemeye gidersem ne oluyum!
Süleymaniye’nin eski tadı yok sevgili okuyucu. Süleymaniye evlerinin yerinde şimdi otoparklar var, kimi ahşap evler kendi hallerine bırakılmış yarı yanmış, yıkılmış halde. Esnaflar doldurmuş her bir tarafı; yıkık dökük evlerin içinde de bekar işçiler var. Belediyenin buraya hemen el atması gerekiyor yoksa tarihimiz yok olmak üzere. Bu kadar bilgi ve alakadan sonra yürüyorum yokuşlu yolları. İlk hedefim Ağa Kapısı. İleri! Derken ilerleyemiyorum.
Allah Allah Süleyman’ın burada ne işi var. Önünde de iri yarı iki genç, ellerinde de sopalar var. Aman Allah’ın üzerime doğru geliyorlar. Yetiş Süleyman, Yetiş!
Yandım anaaam…. Etraf neden bulanık, neden karanlık her yer?
…………
………………………..
...........................................................
Sağ olun hemşire hanım. Su veren elleriniz dert görmesin. Aman Allah’ım vücudumun neredeyse yarıdan fazlası alçı içerisinde. Ahh! Ne oldu bana böyle hemşire hanım?
- Fatih bey lütfen hareket etmeyin!
- Ne oldu hemşire hanım, ne oldu? Lütfen söyleyin!
- Telaşlanmayın hemen Fatih bey! Anlatacağım. Efendim, dün saat 15.50 civarlarında Süleymaniye’de üç kişinin saldırısına uğramışsınız. Sizi lafın kısası eşek sudan gelesiye kadar dövmüşler
- Gelmemiş sanırım
- Af edersiniz, anlamadım Fatih bey!
- Yani o kadar dövmüşler ki hemşire hanım sanırım eşek sudan gelmemiş
- Sanırım.
- Peki bunu bana hangi eşşoğlueşşekler yapmış?
- Bunu bilmiyorum Fatih bey! Birazdan memur bey gelecek kendilerine sorarsınız
- Peki hemşire hanım. Teşekkür ederim.
- Rica ederim. Hah bir de Fatih bey size kötü bir haberim var! Ama o kadar üzülmeyin ne olur!
- Elim kolum alçıda hemşire hanım ve kalkamıyorum bundan başka kötü bir şey ne olabilir ki?
- Geçici hafıza kaybı yaşıyorsunuz. Yakınlarınızı tanımayabilirsiniz.
- Yürüyün gidin hemşire hanım. Sinir etmeyin adamı. Allah’ım ne olur yardım et bana!
- Ben de yardımcı oluyorum ya size Fatih bey!
- Ya bi gidin Allah aşkına hemşire hanım.
- Tamam tamam kızmayın! Gidiyorum.
Ne oldu bana ya? Beni bu hale getirenin ananesinin ve dedesinin helvasını yemek nasip olur Ya Rabbim, Yaradan Allah’ım! Kime ne ettim ki ben? Ne yaptığımı ne ettiğimi de bilmiyorum ki şimdi? Kapı çalıyor
- Tık, tık, tık
- Buyurun, girebilirsiniz
- Merhaba Fatih bey, ben Komiser Sedat
- Evet memur bey şöyle oturun lütfen
- Teşekkür ederim
- Rica ederim.
- Fatih bey, malumunuz sizi bu hale sokanları kıskıvrak yakaladık. Adalet kollarına teslim ettik.
- Sağ olun memur bey. Neden beni bu hale sokmuşlar. Sordunuz mu onlara?
- Fatih bey sizi bu hale sokan kişiler toplam üç kişilermiş. Bir de üç kişiden ayrı bayan var bu işin içerisinde.
- Bayan mı?
- Evet. Hepsini teker teker gözaltına aldık. İki kişi iri yarı kuvvetli delikanlılardı. Diğeri de çelimsiz birisi. O iri yarı delikanlılara sorduk neden böyle bir şey yaptınız diye. Onlar da kuzenimizin sevgilisine sulanıyordu o yüzden bu hale soktuk dediler. Kuzenimiz dedikleri o çelimsiz adam da onlarla birlikteydi. Onu da göz altına aldık. O da sizin kendisi hakkında yazılar yazdığınızı, yazınızda kendisiyle dalga geçtiğinizi söyledi. Kuzenlerine de sizin onun sevgilisine sulandığını söylemiş. Ve diğer kuzeni işbirlikçi Hacer isminde bir bayana da sizin telefon numaranızı vererek arattırmış. O bayan kendini Emine diye tanıtmış ve Sizi Ağa kapı’sında bir konu üzerine konuşmak üzere davet etmiş. Siz de tam o görüşmeye giderken yolda kıstırılmış ve eşek sudan gelesiye kadar dövülmüşsünüz.
- Memur bey inanın dediklerinizden hiçbir şey anlamıyorum.
- Normaldir Fatih bey, hafızanızı yitirmişsiniz bir süreliğine, normaldir, normaldir. Sizi bu hale getiren de sizin çok yakın arkadaşınız. Durun bakalım tanıyacak mısınız?
- İsmi nedir arkadaşımın?
- Süleyman.
- Süleyman mı? O da kim?