TEK HATA
Kendi kendimize düştüğümüz yanılgı, Sabahları uyandığımızda veya gecenin karanlığında camları açarak uzaklara ya da gökyüzüne baktığımızda aklımızdan geçen şey uçsuz bucaksız erişilmesi zor kâinat güzelliği. Uçsuz bucaksız diyoruz. Aslında pek de uçsuz bucaksız olduğunu sanmıyorum. Buna körü körüne inanmak ilimle bilimle uğraşmadığımız anlamına gelir. Hepimiz biliriz ki dünya yuvarlak ve basık yumurta elipsidir. Eğer bilimin ve ilimin anlatımları bizlere yanlış yol gösterdiğini de düşünürsek o zaman kendi düştüğümüz yanılgıdan başka şey olamaz. İlmin kanıtladığı gerçek, gerçeğin ötesinde veya berisinde yer almaz.
Eğer ki düştüğümüz yanılgı bizlere bazı kaygılar yaşatıyorsa bizim de kendi kendimize bazı sonuçlar çıkarmamızın mümkün olabileceği durumlar söz konusu olabilir. Bundan birkaç ay öncesinde Haiti de yaraların sarılmasında yardımcı olabiliyor idimse, dünlerde Afganistan da sefillikler içinde savaş acılarını yaşayanlara yardım elini uzatabiliyor. Ve bu günde çalışma masamda bu yazıları yazabiliyorsam o zaman kafamızın bir köşesinde yer etmiş olan evrenin uçsuz bucaksız olduğu fikri kendi ürettiğimiz tezden başka şey değildir.
Yıldızları yakalama hayalimiz. Günümüzde zaman ve mekân o kadar dar bir düzlem içinde ki, anlatılması zor yaşanması ise insanın bir başka ufkudur. Uçakla seyahatlerimizin gerçekleştiği anlarda elimizi uzatsak Ay’ı Yıldızları yakalama hayalimiz. Bulutlar arasında kaybolduğumuzda yaşadığımız heyecan bambaşkadır. O dümdüz gözükmesine rağmen eğilimsi duran ve insanları ürperten denizlerin görünümleri ile insanlara korkunç hazlar yaşatan Everest ve Himalayalar’ın ürpertili görünüşleri gözleri kamaştıran güneş ışınlarıyla kum mezrası çöllerin bizlere gerçek görünümleri yansıtıyorsa uçsuz bucaksız deyimi yaşanılan bu gerçeklerden sonra bir safsatadan başka şey olmadığı anlaşılmaktadır.
Aristorastik olgular. Kar, yeryüzünün beyaz örtüsü insan ve kâinat arasında korkunç gerçek. Sürekli yağan kar tanecikleri nasılda yemyeşil örtüyü bembeyaz bir örtüye dönüştürmektedir. Bu güzelliğin yanında yağmurun dinmeden toprakla buluşması ve günlerce yeryüzünü ıslatarak nice zararlara yol açması insan dimağında bıraktığı acı gerçeklerden yola çıktığımızda uçsuzluğun bucaksızlığın önemi kalmamaktadır.
Biz canlı birer varlık olarak ruhlarımız ebediyete intikal etmesiyle yok olacağımız günü düşündüğümüzde. Kavramları, düşünceleri hıfz ettiğimiz Aristorastik olguları gözlerimizin önüne getirdiğimizde. Bizleri ve kâinatı yoktan var edenin bir hatasının var olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Bu gerçekte şudur. Kâinatın güzelliğinin yanında ürperti veren görünüşleri elinden geldiğince yok etmeye çalışan bizleri yaratmasıdır.
Biz insanlar…
Biz insanlar yaşadığımız evrene verdiğimiz her türlü zararın yanında birbirimize verdiğimiz zararlarla doldurduğumuz amel defterimizin de ayrı bir yeri vardır. On sekiz bin âlemin en hayırlısı olarak zikredilen insanoğlunu yaratan yücelerin yücesinin pişmanlığı şeytani duygularımızdan kaynaklanan olgulardan ileri gelmektedir. İnsan yaratılanların içinde en şerefli olarak zikredilmekte ancak, aklı fikri nerden nasıl bir zarar hulasasını oluşturabilirim düşüncelerinin içinde boğuşup durmaktadır.
Biz insanlar Hz. Adem ve Hz Havva dan çoğalarak yeryüzüne yayılmış gaflet içinde olanlar olarak, ister ferdi ister ferri veyahut toplumsal olarak birbirimizin kuyusunu kazımak yerine neden şu hadis-i şerife inanarak gerçeklere sarılmamaktayız. “Kendiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için arzu etmedikçe iman etmiş olamazsınız.” İnsanlık için anlaşılması zor bir kavram değil aslında.
Bir saniyelik misafir ve ebediyet yolcuğu,
Bütün bunların mutlak gerçekliğini anlayacağımız an evlerimizin kapısını üzüntüyle çalarak sessizce giren ve yine üzüntüyle sessizce giderken bizleri ebediyete götürenin kısa misafirliğidir.
İnsanın en önemli yolculuğu bu misafirle birlikte olan yolculuğudur. Güzergâhı belli olan bu yolda rahatça seyahat edebilmen/edebilmemiz için yapabildiğin/yapabileceğimiz/yapılacak en ufak fedakârlık senin benim onların daha doğrusu tüm insanların aynası ve haritası olacaktır.
Düzce,19.05.2010
Zekeriya Çavuş
Şair Araştırmacı yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.