- 721 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kaçınılmaz Son Ölüm
Dünyada yaşayan milyarlarca insanın hayattaki tek amacı iyi bir işe, kariyere, ve mutlu bir aileye sahip olabilmektir. Bunun haricinde başka bir amaçları yoktur. Zaten tüm bunlara ulaşabilmek için çabalarken geriye çok fazla zamanları da kalmaz.
Mesela yoğun olarak çalışan bir iş adamı günün büyük bir bölümünü çalışarak geçirir; iş yemekleri, toplantılar, iş gezileri... Tüm bu yoğunluğun dışında ailesine de zaman ayıran bu kişiler boş kalan zamanlarında ise sosyal bazı aktivitelerde bulunarak toplum içerisinde daha saygın ve sosyal bir pozisyon elde etmeye çalışırlar. Tek amaçları hayatlarını en iyi şekilde yaşayabilmektir. Ölüm ve sonrasını ise asla düşünmezler.
Oysa ölüm, insanı ne zaman yakalayacağı belli olmayan hayatın en önemli gerçeğidir. Ölüm, kısa bir hayalden oluşan dünya hayatından uyanma vaktinin geldiğini bildiren bir çalar saat gibidir. İnsan bu sesi duyduğunda uyanmak istemez. Hayatını sadece kendi arzuları ve istekleri doğrultusunda yaşayan, ahiretini hiç düşünmeden, Allah’ı anmadan, O’nun rızasını gözetmeden yaşayan insan, hayatın ölümle biteceğini zanneder. Oysa gerçek hayatın başladığını fark ettiği o anda yaşadığı uyku haline geri dönmek ister. ’Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık." ’ (En’am Suresi, 27) Bu geriye dönme isteği aslında büyük bir pişmanlığın göstergesidir. Yaşanacak sonsuz azabın şuuruna varan insanın çaresiz pişmanlığı... Oysa Allah tüm insanlara öğüt alacakları kadar zaman vermiş ve uyarıcılarını da göndermiştir. ’Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur.’ (Fatır Suresi, 37 ) ayetiyle bu gerçeği çok açık bir şekilde görmekteyiz.
Şimdi geriye dönelim ve sonsuz azapla karşılaşan böyle birinin dünya meşgaleleriyle oyalanırken Allah için neler yaptığına bakalım.
Allah kullarına çeşitli şekillerde uyarılarda bulunmuştur. Bu uyarılar, elçileri ve kitaplarıyla olduğu gibi bazen bir insan aracılığıyla, bazen bir yazı, bazen de bir olayla olmuştur. Kendisine namaz kılması gerektiği hatırlatıldığında bu kişilerin en büyük bahanesi vakitlerinin olmadığıdır. Onlara göre namaz kılmak diğer işlerini yapmalarına engeldir.
Oysa Allah Kuran’da cennet ehli için : ’ (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ’tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar’. (Nur Suresi, 37) buyurmaktadır. Cehennem ehli için ise çok para kazanmak, kendini ya da başkalarını daha fazla hoşnut etmek, namazdan ve diğer ibadetlerden çok daha önemlidir. Mesela daha fazla kazanmak için her şeyi yapabilen bu insanlara faizin haram olduğu hatırlatıldığında, zamana uymak gerektiği ve faizin ticaret hayatının bir parçası olduğu cevabını verirler. Oysa Kuran’da faiz yiyenler için : ’Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. ’ (Bakara Suresi, 275) buyrulmaktadır. İnfak etmeleri söylendiğinde ise mallara ve paraya olan hırsları ortaya çıkar. Sahip olduklarının sadece küçük bir kısmını ihtiyacı olanlara verirler. Ancak bunu Allah rızası için değil sadece kendi vicdanlarını rahatlatmak ya da toplum tarafından alkışlanmak amacıyla yaparlar. Geri kalan mallarına ise sımsıkı sarılıp daha da artırmaya çalışırlar. ’Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah’a ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o.’ (Nisa Suresi, 38) Kendilerine emanet olarak verilen mallarla böbürlenir ve gücün kendilerinde olduğunu düşünürler. Oysa sahip oldukları her şey: ’Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükafat vardır.’ (Enfal Suresi, 28) ayetiyle bildirildiği gibi sadece bir imtihan konusudur.
Allah’ın yolunda yaşamak yerine şeytanın yolunda yaşamayı tercih eden bu insanlar ibadetlerini genelde yaşlılık dönemlerine ertelerler. Yaşlanınca namaza başlayacaklarından, kapanacaklarından ya da hacca gideceklerinden bahsederler. Ölüm konusunun açılmasından hiç hoşlanmazlar. Birileri ölümden bahsedecek olsa hemen sustururlar. Hayatın tadını çıkarmak varken böylesine kasvetli konularda konuşmak anlamsızdır bu kişilere göre. Ölümü ve sonrasını düşünmek bugünü yaşamalarına engeldir çünkü... Bu yüzden de tüm uyarılara kulaklarını tıkarlar. Ancak görmezden gelmeye çabalasalar bile mutlaka ’ Her nefis ölümü tadıcıdır.’ (Ali İmran Suresi, 185) ve bu sondan kimse kaçamayacaktır.
Çok açıktır ki dünya hayatı sadece bir imtihan mekânıdır. Bu mekânda ahiret için yapacaklarımız hayati öneme sahipken sadece dünya için yaşamak, uyumayı çalışmaya tercih etmek gibi bir şey olur. Böylesine bir gafletin sonucu dünyada yaşanacaklardan çok daha acı verici olacaktır. Bunun bilincinde olarak Allah’a sığınıp yaşamaksa tek kurtuluş olacaktır...
’Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ’(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ’çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir’. (Hadid Suresi, 20)
Altuğ ÖZTÜRK