- 506 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sus söyleme, hüznü nefeslenme!
Yıllar bir anda geçip gitmişti
Ne bir ser hasretti ve ne de bir sırra hakkıyla eriştirdi
Verilmiş sözleri güftelerdi, vefanın muhayyilesinde ne bariz bir nazardı
Şimdi ne haz kaldı, ne niyazın şevki vardı, ruhum hicrana kanarak aşkla kıvrandı
Şimdi söylenmek neye yarar
Ne har kalmış ve ne de sinede açan bahar, hazan var
Kalbim sancılarıyla ağıt yakar, gözlerim fersiz bakar, ne ses çıkar, ne ar
Yoruldum artık, sinemin dirliğinde suskunluk alık alık, zihnim karışık, yürek yanık
Vaktin her anı, kuşanmış aşkı
Gönlümde ne bir sevda kaldı, ne de aşk fark yaşattı
Bahtım için biçilmiş yazgı afaktı, sabır içimde hardı, çile ummana aktı
Ne bir dert kaldı, yaşamak artık anılarda kaldı, hasret niye vardı, aşk sineyi kuşattı
Aynı dili konuşmak yetmiyor
Duyguların müşterekliği bulunmayınca sızı başlıyor
Susmak bazen işe yarıyor, hüznü yudumlamak manalaşıyor, hal kalmıyor
Gözler dalıp gidiyor, ufuk hicranla kavilleşiyor, bir ah çekmek dahi kanaate yetiyor
Hiç gülmüyorsun diyorlar
Neler çektiğimi bilmiyorlar, ram olduğumu görmüyorlar
Ne hasredilen sevdayı biliyorlar ve ne de hakkıyla anlamayı yeğliyorlar
Akıl bu ya gülüp geçiyorlar, kinaye ederek nasihat ediyorlar, aşkı nefeslenmiyorlar
Ne kadar gülemesem de
Tavsiye ettikleri çareleri duydukça, gizliyorum yüzümü
Ne medyumlar varmış meğerki kurşun döktürmek kaldı şimdi, acımak işti
Çaresiz sustum, gözlerinin içine bakarak hüznü nefeslendim, haliyle halden geçtim
Anlatılmıyor işte, ne hikmetse
Çilenin en bakir çiçekleri açıyor bu efkârlı sinemde, gülmesem de
Dert benimse, veren belliyse, sabrı terennüm etmek edep ister haliyle ve şevkle
Her ne kadar ömür böyle sancılara abat olarak geçse de, mavera var sine-i demimde
Mustafa CİLASUN