Kaybetme Korkusu
Kaybedecek bir şeyi olanların ki bu bir iğne bile olabilir, yoldaşı ve amiri korkudur diyebilir miyiz? Küçücük bir ağırlık bile uçmaya mani, bazen yükselmeye engel yani insanın hürriyetini elinden alır mı acaba? İnsanı köleleştiren isteklerin hepsi, sahip olunsun olunmasın, kaybedilecek bir şeyin varlığını mı işaret etmektedir?
Korkunun eşlik ettiği kimse zirveye çıkabilir mi? Bir düşünelim, kulağımıza, kalbimize kimler bu korkuyu fısıldıyor? Ne zamana kadar fısıldamaya devam edecek?
O halde bir insan henüz sahip olmadığı ama hayalini kurduğu bir şeyi de kaybetme korkusu yaşar mı diye düşündük mü hiç? Nelerden korkuyoruz acaba, korkularımız neler?
İnsan sahip olmadığı bir şeyin bile kaybetme korkusunu yaşıyorsa, bu korku elindekilerin kıymetini görmesine engel midir acaba?
İnsanoğlu da gerçekte böyle midir acaba? İsteklerden çıktığımızda hürlüğümüzü yaşayabilir miyiz? Neye yönelirsek, ona köleleştiğimizi fark edebiliyor muyuz?
Çocuklar istiyor diye eve bir kedi almıştım. Kendimi kedinin sahibi olarak görmedeydim. Ama bir baktım ki kedi benim efendim olmuş, ben köleleşmişim. Neden mi? Artık eskiden olduğu gibi hür hareket edemiyor, ne yapacaksam yapayım kediye bağımlı kalıyordum. Bütün işlerimde ve planlarımda kediye göre hareket etmede olduğumu fark ettiğimde acı bir tebessümdü yüzümü kaplayan.
Hikaye bu ya, dillere destan mülke sahip zenginin biri ansızın ölür, geride henüz okula bile gitmemiş küçük bir evlat bırakır. Bütün mülk o çocuğa kalmıştır ama çocuk nerden bilsin mülkün kıymetini? Onun için var olan gerçek elindeki oyuncaklarıdır.
Onun için pilli, oyuncak bir araba, malikane, lüks arabalar ve banka kasalarının anahtarlarından daha önemlidir. Böyle bir durumda o mülkün idaresini o çocuğa verirler mi hiç? Akıl baliğ oluncaya kadar, yani mülkün ve kendinin değerini bilene kadar çocuğu sevenlerden biri ona vekil olur, onu ve mülkünü korur.
Ne zaman bu değerlere ulaşırsa vekil her şeyi ona teslim eder. Çocuk bu süreçte her şeye sahip olmasına rağmen bilmediğinden dolayı her gün bir şeyler kazanma ve kaybetme savaşında, üzülüp, sevinmededir.
O halde gerçekte sahip olmadığım, ya da olamayacağım, emanet olarak bende duran şeyler için korkuya, kavgaya, üzüntüye ve hepsinden önemlisi köleliğe razı mıyım diye kendime sormadayım?
Her şeyde nötr yani renksiz olabilmek mümkün mü? Sahip olmakla olmamak, üzüntüyle sevinç, öfke ile sakinlik, bir yapılabilir mi? Tabi bir yapılabilir mi derken dışa yansıyandan ziyade insanın içinde olan halden söz ediyorum. Örneğin insanlar sıkıntılı veya sevinçli görürken insan kendi içinde etkisiz kalabilir mi? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Kaybetme ve kazanmanın tesir etmediği, fark oluşturmadığı bir insan olabilir mi? Olabilirse hangi güç bunu sağlayabilir? Bu güç insanın kendinde gizli bir şey midir?
Kısaca hep ile hiç, çokluk ile teklik aynı şey olabilir mi?
Esen kalın
Almuti
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.