ABOO OCAĞINIZ BATA
ABOO OCAĞINIZ BATA
Altı ahır olan 2 katlı Galagilin eve ulaşmak için namı değer sevgili Avcı Mehmetlerin evinin yanından ve Yiğit namı ile anılır Baytar Mehmetin kapısının önünden Çalık bekirin tedirbeye doğru inen yoldan Zarife teyzenin kanatlı kapısını teğet geçip yokuş aşağı daracık bir sokaktan ilerlemek gerekir.Kapıya varmadan burnuna keskin bir iğde çiçeği kokusu gelir.1900 yılların başında sanırım yapılmış bu ev.Aslında ev demek ne kadar doğru bilmiyorum.Çünkü evden ziyade birkaç evin oluşturduğu bir topluluk.Zamanla bazı bölümleri yılıkmış.Yapıldığı zamanlar parmakla gösterildiği kesin.Telinde orman olmamasına rağmen tavanları ardıç ağacından yarma şeklinde tahtalar ve o tahtaları taşıyan hezanlar var.Evin kurulu olduğu yer çok bayır olduğundan kuzeye bakan kısım ile güneye bakan kısım arasında büyük yükseklik farkı var.O nedenle de kuzeye(yokuşun başına bakan kısımda yer alan odalar 6 basamaklı merdivenle çıkılıyor.Bu merdivenlerin altı boş.Seferberlik dönmelerinde bu bölüme yiyecek saklarlarmış sanırım.Biz bu evi bir süre göçebe hayatı yaşadıktan sonra ((Şabbey)ismini hatırlayamadığım için lakabını yazmak durumunda kaldım özür dilerim.)satın aldık.
İlk kez bu eve geldiğimizde çok sevinmiştim.Çünkü bizim yaşadığımız yer köyden oldukça uzakta Gübünderesi mevkiinde ve tamamı iki komşudan ibaretti.O nedenle de hep köyün ortasında bir evimizin olmasını istemişimdir.Altta dört bölümden oluşan ahır.Üstte ise döner bir medivenle çıkılan dört oda ve bir salondan ayrıca evin üstüne çıkmak için bir merdiven ve tandırlık.
Bu evde 100 civarında koyun,15-20 civarında keçi,1-2 eşek ve yıldan yıla değişen inek ten oluşan hayvanlar ve 15 nüfuslu bir aile hep beraber uzun yıllar yaşadık.
Yazları hayvanlar yaylaya bizlerde bağa bahçeye gider kışa hazırlık yapardık.Zamanın nasıl geçtiği belli olmazdı.Ancak yatarken birbirimizi göre bilirdik.
Kışlar daha zor geçerdi. Koyunlar kar yağdığı zaman dışarı çıkamaz evde yazdan hazırlanan gazel,saman,kes ve kırma verilerek beslenirdi.Bu iş oldukça zor ve zahmetli bir iş.Kar bazen o kadar çok yağardı ki hayvanlar suya bile gidemez evdeki kürünler de ve teştlerde sulanırdı.
İşte yine böyle karın çok yağdığı bir kış mevsimi yılını tam hatırlamıyorum. Koyunların yemini suyunu vermişiz o zamanlar elektrikler yok gaz lambası ile aydınlanıyor ev.Televizyon yok kitap zor bulunuyor bulunsa da lamba ışığında okumak çok zor.
Bu uzun kış gecelerini geçirmek için çeşitli çareler aranır. Komşular bir birine oturmaya giderler.Allah ne verdiyse yazdan kalma elma,ceviz dut kursu,kaysı kurusu varsa çıkarılıp yenilir.Kavurga kavrulur.Gogut dövülür ve gecenin finalinde de pişmaniye yapılır.
Tabi bu pişmaniye işi o kadar kolay değil. Pişmaniye yapa bilmek için önce şeker lazım o zamanlar çok zor bulunuyor eğer bulunmazsa da pekmezden yapılmaya çalışılıyor.Şekeri buldunuz bunu yapmasını bilen insanlara ihtiyaç var diyelim onu da buldunuz bu kezde gıvamı korumak için karda bekleme lazım.
Biz kafaya koymuşuz pişmaniye yapmayı şekerden mi olsun pekmezden mi diye düşünürken gözüm karın o beyazlığında karşı komşumuz Gülender teyzenin karla kaplı damının üstünde bir karartıya takıldı.Gözümü oğuşturup bir daha baktım.Evet yanlış görmemişim orda bir tepsi duruyor.Hemen orda bulunanlara sizde benim gördüğümü görüyormusunuz dedim.Bu olsa olsa pişmaniye gıvamı tepsisidir.Hadi bir hanek çıkarak dedik.Yavaşça kalktık davarlara bir bakalım diye .Dışarı usulca çıktık.Kar yağışı durmuş yıldızlar çıkmış hava çın çın.Duvarı dibinden gizlene gizlene tepsinin bulunduğu yere yaklaştım,çevreye şöyle bir göz attım.Kimseler yok.Gülender teyzenin evinden bazı sesler geliyor.Tepsiye elimi uzattım tam almak üzer iken birden bir kapı açıldı ve Gülender teyze şu gıvama bakele olmuşmu oğlum dedi.Ben korkudan ne yapacağımı şaşırdım duvarın dibine çöktüm. Çocukların hangisi idi bilemeyeceğim tamam ana dedi.Tepsiye doğru geldi şöyle bir çevirdi sanırım.Biraz dan olur ana dedi.Hep beraber içeri girdiler.Ben soğuktan donmak üzere olan ellerimi nefesimle birkaç kez hohladıktan sonra yavaşça kalktım ve tepsiyi aldığım gibi kendimi eve zor attım.
Evin alttarafında karın içine koyduk ve içeri girdik.Biraz sonra komşuda bir vayvili koptu.Amanın bizim gıvamı çalmışlar diye.Tabi bizimkiler pencereden komşuya sesleniyor hiçbir şeyden habersiz” amanın ocağınız bata kim yapmış kedi köpek götürmesin “ diye .Biz de kıs kıs gülüyoruz.Şimdi tam olarak hatırlamıyorum.O gıvamı ne yaptık.Ama uzunca bir süre bu konu Gülender teyze ve bizim aile arasında tatlı bir anı olarak konuşuldu.Gülender teyzeye Allah uzun ömürler versin.Çok iyi bir insan ,tabi oğulları İsmail ve Haki ŞEKERCİ de öyle.Sağlıklar diliyorum onlara.Aslında bu yaklaşık 45 senelik bir konu yanlış hatırladığım yerler varsa şimdiden özür diliyorum.
AYIRCA AVCI MEMET`E ,CALIK BEKİR` E ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUM
EKREM MADENLİ
04.04.2010
YORUMLAR
Çok güzel bir çocukluk anısı. Çocuk işte tepsiyi ne yapacağını bilmeden aşırıp ortalığı galeyana veriyor, sonra da kıs kıs gülüyor. 45 yıl sonra da hatırlayıp yazıyor. Ne güzel. Kutluyorum emeğinizi sevgilerimle...
galaoğlu
Başlıkla sayfaya girdim aboo ilğimi çekti
Ve çok güzel bir anıyla karşılaştım.Aklıma yaşadıklarım geldi.
Annem anlatmıştı. Konuşmayı bilmediğim yıllarda evimizin tam karşısındaki nohut tarlasında sabahın alaca karanlığında nohut çalarken görülmüşüm.
Anam önce bakmış uzaktan
Türemiyesice velet nohut yoluyor demiş .Sonra bir bakmış ki çalan benim.
Gerisi malum
Anam güzel döverdi.
Nohudu çalışımı hatırlamam.Atılan dayağıda hiç unutmam
Çok saygılar