- 847 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
BENDEKİ DEĞİŞİM RÜZGARLARI
Şikayet ettiğimiz hayatı sevmeye var mısınız? Bahar gelişini kendi kendine kutluyor, süslenmiş püslenmiş etrafta, mis gibi doğal kokularını da sürmüş salınıyor etrafta ya biz.... İnsan en değerli verdiği misafiri derbeder bir şekilde mi karşılar?. Şöyle bir aynaya bakalım, kıştan biriktirdiğimiz kilolar var mı kontrolümüzü yapalım. Bahara güzel görünmek zorundayız. Acaba saç şeklimi ve rengini değiştirsem mi diyorum şu anda yani pozitif enerji yüklüyüm anlayacağınız.
Bugün kendi kritiğimi yapmak istedim, yani kendi kendime yorum yapacağım. Hayatımda davranışlarım üzerinde yapmış olduğum kendimce olumlu yöndeki değişiklikleri anlatmak ve sizinle paylaşmak istedim.
21 yaşıma kadar kılık kıyafetimde kullandığım renkler hep siyah, kahverengi ve griydi. Bazen de beyaz giyerdim. Depresyonda felan da değildim yani cıvıl cıvıl bir kızdım. Çok fazla dikkat çekmeyi sevmiyordum ve çok renkli giyersem rüküş olurum diye düşünüyordum.
Derken eşimle işyerinde tanıştım ve birbirimizi severek evlendik. Kayınvalidem bir gün bana dedi ki; "Kızım senin tercihin ama neden gencecik yaşında bu kadar koyu renkler giyiniyorsun, giyin kırmızı, yeşil, sarı sana inan çok daha yakışacaktır. Nasıl olsa yaşın ilerleyince çok giyersin bunları" dedi.
Düşündüm ve doğru söylediğine kanaat getirdim. Renkli kıyafetler o tarihten itibaren dolabımda yer tutmaya başladı. Ama her bayan ve erkeğin elbise dolabında mutlak surette koyu renk takım elbiseler olmalı çünkü hem ağır duruyor hem de şık ve biraz da zayıf gösteriyor insanı.
Sonra canımın içi çocuklarım oldu ve hayatımın akışı değişti. Her anne gibi biraz zorlandım. Bir de çalışan anne olunca hem ev, hem iş hem de annelik kolay değildi. Eksik kalan her bir iş için kendimi suçluyordum. Dolayısıyla zaman zaman suratım asılıyordu.
Bir yaz kayınvalidemlerle Silivri Öğretmen Kampına gittik. Ben çocuklarla uğraşmaktan bazen yemek bile yiyemiyordum. Birgün sahil kenarında çay içerken, arka masadan neşe içinde gülen ve hatta kahkaha atan bayan sesleri duydum. Ayıp olur diye dönüp bakmadım. Fakat sonra duyduğum sözler tebrik etmek amacıyla dönmeye zorladı beni. Ne mi diyorlardı? Aynen şöyle "Deniz güzel, hava güzel, kum güzel ama ben daha güzelim" döndüm arkamı ve yaşı 80 veya daha üstü bir bayandan geliyordu bu ses ve benim 21 yaşından sonra giydiğim kırmızı rengi, bu bayan giymiş ve kolunda mavi boncuklardan nazar boncuğu bilezik vardı. İnanamadım ve "Bravo ne kadar hayat dolu hem de bu yaşta" dedim ve kendimden utandım. Dayanamadım ve onların masasına yönelerek "izninizle oturabilir miyim?" dedim tabiki dediler. O teyzeye "müsaade ederseniz elinizi öpebilir miyim sizi çok kıskandım, ne kadar hayatı seviyorsunuz" dedim. Kızım sevmeyecek ne var, bu dünyaya yaşamaya geldik dedi.
O gün ben yaşın hiç bir önemi olmadığını ve ruhun genç olması gerektiğini öğrendim.
Yine ilerleyen yıllarda bazı arkadaşlarım veya aile dostlarımın davranışlarına kızıyordum ve değiştirmeye çalışıyordum.
Benim çalıştığım yerde haftada bir toplantı düzenliyorduk ve çeşit çeşit branştan doktor katılıyordu bu toplantılara. İster istemez sohbetlerimiz oluyordu ve orada hayat felsefesi olarak edindiğim bir cümleyi aktarıyorum.
"Mermer tahtaya, tahta demire, demir cama" dönüşmez" bu söz benim desturum oldu sonraki yıllarda. Boşuna dememişler "insan 7’sinde ne ise 70’inde de odur" diye. Hatta "huy çıkar can çıkmaz" gibi. Benim bir hatam da buydu. İnsanları kendi düşünceme çekmek istiyordum ya da benim olmasını istediğim gibi olmalarını istiyordum. Tabi ki olmuyordu.
Bu sözden sonra, insanların bazı davranışlarının değişebileceği ama kişiliklerinin asla değişmeyeceğini öğrendim. Bunun için uğraşmayıp, insanları olduğu gibi kabul edince mutluluğun da beraberinde geldiğini öğrendim.
Ya da "sizin sevdiğiniz ama sizi sevmeyen birisi içinde beklenti içinde bulunmamayı" öğrendim onu da "Kötülük gördüğün ve seni sevmeyeceğini bildiğin kişiyi bir duvar farzet, o duvarın sana sarılamayacağını, öpemeyeceği ve teselli veremeyeceğini kafana yerleştir ve duvarın soğuk olduğunu hisset" sözünden sonra öğrendim. Beklentinizi yüksek tutmayınca üzüntü de duymuyorsunuz.
İnsan çok sevdiği birinden darbe görürse yıkılıyor, ama belli bir mesafe varsa üzülmemeyi öğreniyor.
Kendim dahil hiçbir kimsenin dörtdörtlük olmadığını öğrendim. Allahtan başka kim olabilir ki kusursuz. Hep mükemmel olmaya çalıştım hayatta daha iyi olmak için mücadele verdim. Pek çok kişiyi de kendim gibi olmaya zorladım.
Çocuklarıma ortalığı dağıttıkları zaman kızardım. Yapmayın yeni topladım vs. Farkında olmadan bunu da arkadaşlarımla paylaşıyormuşum. Birgün bir arkadaşım "Neden zorluyorsun, bu dünyada herkes aynı olamaz ki, bazı insanlar çok düzenli olur bazısı da dağınık olur, bırak çocukları rahat olsunlar" dedi. Bir de ne kadar tekrarlarsanız bu sözleri, çocuklar bir o kadar uzaklaşıyor sizden. Denedim bunu...gerçekten beni eskisinden daha çok sevdiklerini ve iltifat ettiklerini gördüm. Herhalde "ben de küçüktüm ve çocuklarla büyüdüm" diyorum şimdi. Çünkü şu an gayet düzenliler. Boşu boşuna kendimi o dönem yıpratmışım.
Bir hatam da bir güne bütün işleri sığdırma huyum vardı benim. Bütün ev aynı gün temizlenir, ütü yapılır, yemekler çeşit çeşit dolaba konur bir de pazartesi işe giderdim. Ama dökülürdüm inanın. Bir gün arkadaşım "Ne bu halin dedi. Yazık değil mi canına.. Yorulduğun yerde bırak veya vücudun kaldırmıyor mu o zaman bir yardımcı kadınla anlaş. İşleyen demir ışıldarken, fazla da yorarsan hadi yaşadın doksanlı yaşlara kadar. O zaman hangi enerjiyle ayakta duracaksın" dedi.
O günden sona evimi temizledim ama yorulduğum zaman bir ertesi güne bıraktım bazı işlerimi. Hem işyerindeki performansım daha arttı hem de kendimi sırtımın üstüne yatamayacak kadar kötü hissetmedim".
Hayatı kendimiz için ne kadar kolaylaştırırsak o kadar ruh ve beden sağlığımız yerinde olur diye düşünüyorum.
Karakteristik özelliklerimiz tabiki değişmez mesela ben tuttuğumu koparmayı severim yani yaptığım işe asılırım, asla yalan söylemem pembesini bile bugüne kadar söylemedim. Bir bileti bile avucumda tutar evde çöpe atarım. Nefret ederim sokağa çekirdek çitleyen ve çöp atan insanlardan.
Bazı özelliklerimiz genlerimizde vardır onu istesek de değiştiremeyiz ama davranışlarımıza küçük ayarlar çekebiliriz. Herşey bizim ve bizimle beraber yaşayan insanlar için...
YORUMLAR
destur ve düstur kelimelerini birbirine karıştırmışsınız yazınızda kullanırken. söylemek istediğiniz şey anlaşılıyor ama yazıyı üzülerek okumama sebep oldu.
hiçbir kimse tamlamasında anlatım bozukluğu var hiç kimse doğru kullanımı olduğunu bilmediğinizi zannetmiyorum ama boş bulunduğunuzu düşündüm.
TekinSağ. tarafından 8/31/2010 8:42:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
İnsan çok sevdiği birinden darbe görürse yıkılıyor, ama belli bir mesafe varsa üzülmemeyi öğreniyor.
GÜZEL ANLATIMIZ İÇİN KUTLARIM EFENDİM.
SEVGİ VE SAYGILARIMLA...
Aysel AKSÜMER
Hayatın çok önemli bir dönemi koşturmayla geçiyor..Ne renk giymişsiniz, saçınızın şekli nasılmış, zayıfmısınız yoksa şişmanmısınız? Farkında bile olmuyorsunuz. Sonra bir an geliyor, o peşinde koştuğunuz insanlar kendi hayatlarının peşinden koşmaya başlıyorlar ve siz " Ben " diye bir olgunun farkına varıyorsunuz. İşte o andan itibaren de değişim başlıyor...
Vurup tekmeyi kırıyorsunuz çerçeveleri ve asıl yaşamak istediğiniz hayatı yaşamaya başlıyorsunuz. Gerçek " Siz " ile birikte...Biraz giderayak oluyor ama hiç önemli değil...
Sevgilerimle
Aysel AKSÜMER
Hayata bakışım benim de hep olumludur,her olayda iyimser bir yan bulurum.İnsanları severim,kalb kırmamaya özen gösteririm.Kişi elindekiyle yetinmeyi bilirse,hayatı daha yaşanası olur gibi geliyor,yazınız çok olumlu,tebrikler.
fanatik1962
SEVGİLİ AYSEL ÇOK GÜZEL VE İÇTEN BİR YAZI. BEN KIRMIZIYI SEVERİM VE YAŞIMA HİÇ ALDIRIŞ ETMEDEN GİYERİM. DAHA YENİ BİR KIRMIZI BLUZ ALDIM. HA SAÇLAR MI? ONLARI DA KISACIK KESTİRİP İMAJ YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM.
tEBRİKLER... SEVGİLERİMLE...