An’ı Yaşamak
An, söyleyip geçtiğimiz, ne olduğunu bildiğimiz ama çoğunda farkındalığımızın olmadığı, mutluluğun anahtarı iki harfli bir kelime. En kısa zaman birimi denir ama ne kadar kısa? İzafiyete göre nasıl, kolumuzdaki saate göre nasıl?
Bir an’a bir ömür sığar mı? An’da acı mı gizli, haz mı?
Düşünün ki çok istediğimiz bir filme gittik, ya da sevgiliyle beraberiz; zaman ne de çabuk geçip gider. Ya da zorunlu olarak istemediğimiz bir filimdeyiz ya da birinin yanındayız, zaman geçmek bilmez, dakikalar saat olur adeta!
Zamanı uzun ya da kısa hissettirenin ne olduğunu hepimiz biliriz. Acı, zamanı uzatırken, hazlar ve neşe zamanı kısaltır deriz, gerçekte böyle mi acaba? Acı ve mutsuzluğu cehennem dersek, cehennemde zaman bu kadar uzun mu hissedilecek? Diğerine de cennet dersek, cennet kısa mı sürecek?
An’ı hep zaman birimi olarak algılayıp düşündük, zamanın ötesinde bir şey olabilir mi dersiniz? Öyleyse an’da zaman durur mu?
Bu sorulara dönmeden önce insan olmada gizli bazı halleri kaleme alıp sonra bunları an’da değerlendirirsek karşımıza ne tür düşünceler çıkar?
Bir insan düşünün ki bütün hayali mal ve servet edinmek olsun. Hiç durmadan, dinlenmeden bütün fırsatlarda zihni, sahip oldukları ve elde etmeyi düşündükleriyle meşgul olarak geçmez mi? Bugün elde ettiklerinin keyfini sürdürmek yerine, yarın ve gelecek için düşündükleriyle, ya da elde edemedikleriyle meşgul olmak onda keyif bırakır mı?
Yanılmıyorsan Hz Ali’ye ait bir söz duymuştum, diyordu ki; “ Öyle insanlar gördüm ki sanki varisleri kavga etsinler diye mal toplamaya çalışıyorlardı ” Böyle bir insanın mutluluğu yaşaması, an’ın keyfini sürmesi mümkün mü?
Ya da sevgilinin yanında olmaktan ve sevilmekten hoşlanan birini düşünün ki, içinde olduğu sevginin keyfini sürmek yerine yarınların planlarıyla sürekli meşgul ettiği zihniyle sevildiğinin zevkini ve keyfini sürebilir mi? Bu düşüncelerin içindeyken sevmeyi gerçek anlamda bilebilir mi?
Mevcuttaki lezzeti almak dururken, yaşayacağına kendisinin bile garanti veremediği yarınların planlarıyla meşgulken, orda düşündüğü şeylerden duyduğu acıları hem kendi hissedip, hem de sevdiğine hissettirmez mi?
O halde an’ı zamanın içinde en küçük birim olarak kabul edip, yukarıdaki halleri bu ana taşıyacak olursak; an’a geçmiş sığar mı? Peki ya gelecek sığar mı? Dedik ya an en küçük ve şimdiye ait bir zaman birimi, o halde şimdiye geçmiş ve gelecek nasıl sığar?
Zaman dışı bir hayatı düşünebilen, zamanın dışına çıkmayı başarabilmiş olanların hissedebileceği bir hayat var ki sevgili ve mutluluk onda gizli. Zamanda görülenler ise geçici birer gölgeden ibaret. Ama ne var ki zamansızlık alemindeki mutluluk buradaki geçici denilen gölgeler üzerinden akıyor insanlara, hem de an’ın içinden. O halde çeşmeden su akarken hem çeşme önünde durup hem de susuzluktan feryat edenlere ne demek lazım?
Bir hadis duymuştum ve peygamberimiz diyordu ki; “ Uzun emelden sakının ”
Bu emeli ister bu dünyadaki yarınlar olarak algılayın, isterseniz öbür tarafa da taşıyın ve cennet olarak algılayın sonuç aynı çıkar. İnsanların çok istedikleri şey kendi tariflerinde bulunan cennetleridir, ister bu dünyada olsun ister diğerinde!
O zaman ibretle şunu düşünmek gerekmez mi; yarınlara ait isteklerle sürekli bir arada kalırsak anın zevk ve keyfini çıkarabilir miyiz? Yarın düşüncesi şimdiki an’ı yaşamaya en büyük engel ve perde olmaz mı?
Kısaca; sahip olmadığı yarınları yanından hiç ayırmayan, sahip olduğu anın da üstünü örtüp keyfini kaçıranın elinde ne kalır;
Koca bir zırlama ve ağlama!
Esen kalın, saygılarımla
Almuti
YORUMLAR
İnsanın gözünü dışardan kendine çeviren bir yazı okudum. Herşeyin bir An'da olup bittiği gerçeğini bilenler gölgelerin acılarını da mutluluklarını da(cenneti ve cehennemi) bir sayıp ikisini de silebilmişleridir varlıklarında. Ama biz sınırlı varlıklarız zaman ve mekan bizim olmazsa olmazımız değil mi? Algımızın çalışabilmesi için ikisine de muhtacız.
Ele aldığınız konunun örneklerini ikili ilişkilerimizde çokca yaşıyoruz. İki taraftan biri anın yaşanmasına engel olacak birşeyleri bulup çıkarabiliyor.Sadece anı yaşamak gerek mesajını veren erkek, mesajı yorumlayan kadın olunca işler biraz daha sarpasarabiliyor.Bu mesajın söylenmeyen satırlarında "Geleceğe ait sözler yoktur o zaman sorumluluğunu üstlenmek de yoktur. Mutluluğu sonuna kadar yaşayalım ama bir gün sıkılırsak yada acı çekmeye başlarsak uzantılarını geleceğe taşımam önce dediğim gibi sadece anı yaşamak var benim için.. "mesajını okursa karşı taraf ne olur sizce? Kadınlar çok fazla ayrıntıyı aynı anda düşünüp hayalinde yaşamayı başarabilen mükemmel ve karmaşık varlıklar. Biz erkeklerse daha kalın çizgilerde yaşıyoruz galiba hayatı:) Bir dişinin ayrıntıları gören gözlerine söylenmemiş sözlerimizle korkuyu ve endişeyi çekip getirirsek anın mutlulukarında sarhoş olmayı beklemek biraz haksızlık olur. Ama iki gözün birbirine değdiği zamanlarda tüm vücudunu kocaman bir kalp gibi hissetiğimiz anlar varsa hayatımızda, bunun dışında kalan herşey teferruattır sevgili dostum.
kaknusun rüyası tarafından 4/3/2010 10:59:04 AM zamanında düzenlenmiştir.
kaknusun rüyası tarafından 4/3/2010 10:59:56 AM zamanında düzenlenmiştir.
''..Kısaca; sahip olmadığı yarınları yanından hiç ayırmayan, sahip olduğu anın da üstünü örtüp keyfini kaçıranın elinde ne kalır;
Koca bir zırlama ve ağlama! ..''
Çok güzel. Yararlı ve düşündürücü.
Almuti
teşekkür ediyorum
Saygılarımla