Makale 35: Türkçemizde Ölçülü Şiirler ve Halk Deyişleri Meselesi
Türkçemizde, özellikle halk deyişlerinin şiire yansıtılmasında karşımıza çıkan ilk engel belki de ölçü teorisidir. Oysa ölçü; sadece kendi özgün ifadelerimizin aktarımında kullanabileceğimiz; hece sayısını ayarlayabileceğimiz duygu yüklerinin akıcı anlatımı için yararlı olabilir.
Akıcı anlatım, halk deyişlerinde gerekli değildir, çünkü onlar dile yakıştırılmış, en kolay / az enerji ile dile dökülen sözcük kümelerinden kurulu yapılardır.
Dikkat edilirse, farklı hecelere matuf deyişlerin, ölçüye dayalı yazılması halinde, içlerine gereksiz sözlerin yer alabileceği heceleri eklemek, ya da anlam düşüklüğüne yol açabilecek biçimde hece/söz çıkarmakla sonuçlanabilir bu girişimlerimiz.
Doğu dillerindeki yapılara bakıldığında ise, aruz ölçüsünde odaklanan bir akıcılık hipotezini kullanmış olduğu görülür önceki şairlerin. O dillerin sözcük yapılarına yakından bir bakışla; Türkçe’nin tam tersi düşünce akışına dayandıklarından, istenilen her ölçü, ulama kolaylıkla yapılabildiği görülür. Örneğin, “yasak aşk” ifadesi “aşk-ı memnu” olarak döndürülürse, okuma akılcığı sorunu ortadan kalkar. Oysa aynı döndürmenin bizdeki görünümü “aşk yasağı”; daha da genelleşen başka bir anlama gelir.
Farklı bir açıdan ölçü; halk dilinden uzak ifadelerin, şairin bulguladığı söz dizilerinin önerilmesini de kapsayabilir. Yani akıcı olan öyle söz dizileri bulunabilir ki; tekerleme benzeri dile yerleşerek sevilebilir. Bu halde, ölçülü verildiğinden, bu yöntemin her şeye uygulanabilen genel bir şiir sanatı olduğu kanısı doğabilir. Ancak başka hiç kimse, benzer bir şiiri yazamaz, değiştiremez, belki benzer bir söz dizisi o dilin içinde yoksa, dil dağarcığının / rezervin kullanılması da mümkün olmaz.
Her ne kadar dilimize serbest şiir daha uygun gelse de; sabit heceli şiirin, sadece eşit hacimli hecelerde işlevsel olduğu da açıkça gözlenir. Eşit heceli sözcüklerin oluşturduğu diziler, hem ölçüleme (aynı sürede okunma, aynı nefesi harcama) ile akıcılık (dilin dönmesi, benzer seslerin yakalanması, ulamaların varlığı) açısından uygun koşulları sağlar. Diğer halde, tek harf ile dört harfin farklı sayılsa bile ölçüsü, söyleme zorluğunun akıcılığı etkilemesi, Fars şiirlerinden farklı olmamız gerektiğini ileri sürüyor. Bir Japon ise, kendi dilinin getirdiği 5+7+5 (haiku) tekniğinin, hece ölçülerinin bize göre gizemli kalan hacimlerine dayalı endemik kültürel niteliğini önerdiğini düşünebiliriz. belki köşeli harflerin içinde bir okunuş farkı, İtalyanca’ya benzer bir okunuş sürekliliği vardır, ve hece hacimleri de eşit olabilir, pastoral başlayan hecelerse daha hacimli.
Bu konuda daha geniş tartışmaların yapılması dileği ile..
Saygılarımla.
Orhan Tiryakioğlu.
YORUMLAR
Akademik bir yazıydı. Bayağı zorlandım. Lakin faydalı bir paylaşım.
Kutlarım.
orhanti
selamla..