- 1829 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YENİ YIL
Eskimeyen yıllarda, ne devlet dairelerinin, ne de halkın uzak tatilleri vardı. Kimilerine göre oturup nargileyi fokurdattıklarında, zaten devamlı tatilde sayılıyorlardı. Ancak, son dönem gerçeğine baktığımızda Osmanlı, Bodrum, Antalya, Marmaris gibi yerler yerine, Galiçya’dan Yemen’e uzanan bir güzergahta savaş veriyordu. Onların kış tatili Sarıkamış, yaz tatiliyse, Arap çölleriydi.
Milyonlarcası yeni yıl yerine hep yeni savaş görmüştü. Işıl ışıl parlayan Noel ağaçlarını ne görmüş, ne de duymuşlardı. Karşı siperlerde yılbaşı çöreği, onlarda ise, peksimet artığı vardı. Ağaç kabuklarıyla yetinen, ya da siyaseten birbirlerini yiyen dönemlerde yaşamıştı onlar. Bir yerlerde şampanyalar, onların gecelerinde ise, silahlar patlardı…
Doğrusu bu ya, yirmi yıl yaşamış ve devamlı yeni yıl hasreti çekmiş nefer, ya da zabit için hayattan beklenen yeni ne olabilir diki? Bir çift postal, keskin bir kasatura ve içi dondurulmuş sığır eti ve peksimetle dolu hediyeyi onlar,1914’den itibaren hep beklediler,savaşarak beklediler. Kiminin ömrü vefa etmedi,kiminin de talihi… Oysa,bir yavuklu ateşiyle yansalardı, donar mıydı onlar Kars ve Sarıkamış cephelerinde?..
Pera’nın henüz Beyoğlu olmadığı yıllarda,ekabir takımı fiilen olmasa bile ruhen işbirlikçi olmuştu. Ve,Galata Köprüsü’nün diğer ucundakiler kuru ekmeğe talim ederken,onlar evlerinde beyaz undan mamul francala ile mükellef sofralarda yeni yılı kutluyorlardı…
O yıllar bir birini kovalıyor işte. Ama o insanlar yerine başka insanlar geliyor. Acaba yenik düşen devirler mi? Yoksa,takvim yaprakları mı? Bu konuyu düşündüğümüzde,neyin değiştiğini tarih kitapları söylüyor. Yaşadığımız hayat söylüyor. Dedelerimiz yaşıyorsa eğer,onlarla konuşulduğu zaman,onlarda hep yeni yılın özlemini çektiklerini söyleyeceklerdir elbette. Barış dolu,sükun dolu,esenlik dolu günleri,yeni yılları beklemişlerdir onlarda…
Onlarda,yeni yıllarda,o bekleyiş içinde,hani o çok lafı edilen sanatçı duruşu olan sanatçıları dinlemişlerdir. O sanatçılar ki,o sanatçı duruşuna bile itiraz etmişler;”adam gibi durmak vardır” demişlerdir. Ve ne paranın,ne de üç beş zenginin önünde eğilmemişlerdir. Sadece bayrağın ve milletin önünde eğilmenin dışında… Ne katları olmuştu yazlık kışlık,ne arabaları,ne de yatları. Şimdiki gibi,ne salya sümük arabesk feryatlarla varoşları sömürmüş,ne de gerdan kırıp göbek atmışlardı üç beş haramzadenin masasında. Onları dinleyenler ise,ne peçete atmış,ne ceket yakmış,ne de masa devirmişlerdi. Sadece alkışlamışlardı kalplerinde onları…
Yeni yetişen gençler bilsinler,öğrensinler her şeyi. Nereden nereye geldiğimizi. Ve bilsinler ki,o yılları eskimeye n yapan takvim yapraklarının kalitesi ya da parlaklığı değil,insanlardı. Geçen yıllara ve her şeye rağmen,ölüp gitseler de onlar,ve arkalarından bir tek dua okuyacak kimseleri kalmamış olsalar da,onların bıraktığı derin izler vardır. Çok fark edilmez gibi görünürler o sıcaklık içinde. Ama yıllar geçer hatırlarız onları, Savaşanları, şairleri, sanatçıları...Hatırlarız onları bir bir. Namık Kemal’i de,Mustafa Kemal’i de,eskimeyen sanatçıları da. Çünkü onlar,her daim kalplerimizdedir…
Bir avuç mutlu azınlığa göbek atıp,gerdan kıranlara aldanmadan ve güzelim Türkiye için savaşanları unutmadan. Yeni yıllara bu gözle bakmakta fayda var. Çünkü,yeni yıllı kutlamak ve anlamak biçimi bizler için daha farklı olsa da,artık daha çok çalışmak,daha çok anlamak ve inanmak zorundayız. O zaman,yeni gün doğumunda,aynı şeyi söyleyelim sevgili dostlar:”Türkiyem,yeni yılda senin için ne yapacağım?...”