- 805 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HEDEF TÜRKÇE
Nerede görülmüştür ki, bir ulusun fertleri 100 yıl önce, hatta 50 yıl önce yazılanları anlamasın?
Nerede görülmüş ki, insanların kullandıkları kelimelerin cinsine göre siyasi tavırları, bağlantıları, hatta dine karşı tutumları belirlensin? Olmaz! Böyle olaylara Türkiye’den başka bir yerde rastlamak mümkün değil!
Türkçemizin başına gelenler, hızla gelmekte, getirilmekte olanlar, aynı zamanda Türk milletine neler yapılmış olduğunun, Türkiye’nin başına da neler gelebileceğinin birer açık seçik göstergesidir. Onun için kendisini Türk sayan, ben Türk’üm diyen, bu kültürün mensubu olan, içinde hâlâ gerçek vatan, gerçek millet sevgisi olan herkesin artık pürdikkat kesilmesi, ufak tefek ayrı-gayrılıkları bırakıp, birkaç ana hedef konusunda birleşmesi gerekiyor.
En önemli hedef: Türkçedir…
Türkiye’nin kurtuluşu, Türkçe’nin kurtuluşuna bağlıdır. Türkçe giderse, ne Türkiye kalır, ne Türk Dünyası, ne de Türk. ( yâni Türk kültürüne mensup olanlar.)
Türkçe’nin bugün getirildiği noktaya baktığımız zaman üzülmemek elde değildir. Büyük Atatürk’ün, 1928’den ölümüne kadar neredeyse tüm enerjisini verdiği dil meselesi yani “Türkçe” ne yazık ki sonradan onun istediği şekilde gelişememiş, yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulamamıştır.
Yaygın olarak kullanılmış, halk diline kadar geçmiş daha eski veya daha yeni güzelim Türkçeleri dururken, kulak tırmalayan, diken gibi batan İngilizcemsi uydurmasyonları kullanmak niye? Çoğu zaman bu özentifikasyonlardan gülünç manalar çıkar. Mesela, ’Cankurtaran’ yaygındı, birden ’ambulans’ , hatta ’ambulance’ oluverdi. Bu çirkin İngilizce laf, kökeninde ’dolaşan’ demektir. Eh, uygun. Öyle ya, bu araba keşmekeşinde gariban can kurtarmıyor, dolaşıyor!.. Ayrıca birçok esnaf, dükkân adlarını, yabancılara şirin görüneceklerini sanarak, İngilizce bozuntusu adlara çevirdiler. Hâlbuki aklı başında gezmenler(turistler) gelip bu durumu görünce, kimliksizlik âlameti saydıkları bu manzara karşısında hayal kırıklığına uğruyor, hattâ tiksindiklerini ifâde ediyorlar. Öyle ya, haysiyetini yitirmiş, aşağılık duygusu içinde kıvranan insanlardan kimse hoşlanmaz.
’Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.” (M. Kemal ATATÜRK)
Bunun için; ne Avrupalı, ne Amerikalı olmaya çalışmalıyız; kendimiz olmalı, öz güvenimizi yeniden kazanmaya çalışmalı, her ülke ile ilişkiler kurmalı, elli yılda bir değişmesi mukadder olan devrin güçleri arasında denge siyaseti gütmeliyiz. Aksi taktirde yavaş yavaş benliğimizi, harsımızı kaybeder tarihten siliniriz.
Ne yazık ki biz de ’çağdaşlaşmak’ ve ’batılılaşmak’ kelimeleri anlamdaşmış gibi biliniyor daha doğrusu öyleymiş gibi gösteriliyor. İngilizce kelimeler kullanmak bile çağdaşlık göstergesi olmuş durumda.
Özen duyulan ülkeler bile kendi kültürlerinden hoşnut değilken, bizler onları taklit ederek haksız yere neden yüceltiyoruz.
“Çağdaşlaşmak” ve “batılılaşmak”… Hayır, bunlar aynı şeyler değil, bunlar aynı anlama gelmez. Batılılaşma, modernleşmeyi mümkün; ancak Batı’yı modernleşmenin kaynağı olarak gören yaklaşımdır. Dolayısıyla modernleşmenin batılılaşmayla ilgisi sadece mekânsaldır. Çağdaşlaşmak ise modernleşmeyi yine mümkün görür; ancak modernleşmeyi mekânsal değil, zamansal bir kavram olarak ele alır. Yani çağdaşlaşmaya göre önemli olan modernliğin zamansal bilincini yakalamaktır. Bunun için de batı toplumlarını örnek almak şart değildir. Çağdaşlık, çağın bilinci hangi toplumda ortaya çıkıyorsa oradan edinilebilir. Batılılaşmakla çağdaşlaşmak arasında çok büyük fark vardır. Sen diline Batı’dan Amerika’dan kelimeleri bire bir alıyorsan çağdaşlaşmış olmuyorsun, haysiyetsizin teki oluyorsun. Haa, bir de ne olursun, “küresel” olursun. Nedir küreselleşme? Şimdi bizde küreselleşmeden başka laf konuşulmaz. Bunun da manasını değiştirerek ki gerçekte böyle bir şey yok. Bize yutturulan manası oralarda hiç geçmiyor. “Efendim işte herkes kendi kültüründen, tarihinden, dilinden vazgeçsin, küresel olsun.” Bu böyle bize ve belki bizim gibi birçok ülkeye yutturulmuştur. Özellikle alt tabakaya yutturulmuştur. Ve zamanla taban da gitmiştir. Gerçek küreselleşme nedir biliyor musunuz? Ama bu laf öyle Amerika’da falan geçmez. Öyle her kesimden halkın kullandığı bir kelime değildir. İşte ancak Amerikan yerli TV kanallarında duyabilirsiniz, borsa programlarında falan, “ İşte falanca şirketin kârını arttırması için daha da küreselleşmesi gerekiyor, başka ülkelerle ticaretini geliştirsin.” Başka da geçmez bu laf. Ama ne; dünya dili İngilizce, herkes İngilizce konuşuyor… Yok böyle bir şey. Dünyanın “küreselleştiği” falan yok. Bunlar istimlâk edilmiş ülkelerin ahalisine yutturmak içindir. Cezayirlilere sorarsan da dünya dili Fransızcadır. Eski Sovyet ülkelerine sorarsan da dünya dili Rusçadır. E, hani dünya küreselleştiydi, hani dünya dili İngilizce olmuştu.
Kardeşim, senin dilin dünyanın en akıllı dilidir. Hem de belki de en eski dilidir. Bundan da tâviz verilmez. “Dil gönlü yüzdüren gemidir.” demişler. Dil giderse gönül de gider. Gönül giderse din iman da gider. Onun ancak İngiliz’in istediği türü kalır. Ve nitekim bu da yapılmaktadır. Bir kitapta okumuştum sayın yazar şöyle diyordu: “ Orta Asya’da Kazakistan’a gidince görüyoruz. Adam tam Asya tipi. Bu “Türk” diyorsun. Ağzını açıyor bir kelime Kazak Türkçesi bilmiyor, Rusça konuşuyor. “Türkçe konuş biz anlarız,” desen, övünerek –utanarak değil!-, “Ben Rusça eğitim gördüm” diye böbürleniyor. Kazakça bilmediğinden utanmıyor. Böylesi de var. Şimdi bu “Türk” mü? Bence değil. ”
Bence de değil…
Toplumları devlet olarak, millet olarak bir arada tutan dildir. Dilin de yaşamı eğitime bağlıdır. Bir dil ne kadar her sahada kullanılırsa o kadar dil olur. Yoksa zamanla çobanların kullandığı bir dil kalır. Gerçi bizde şimdi çoban da kalmadı hayvancılık öldü, onu da bitirdiler. Bu gün sen Türkiye’de dili yok edersen millet fukara olur. Düşünebilen insan yok, kültür yok, şiir yok, edebiyat yok, kimliği yok, hiçbir şeyi yok. Bunu yapabilmek için de yabancı dille eğitime geçersin…
Şimdi bu gün, resmi dili kâğıt üzerinde Türkçe olan Türkiye’nin eğitim dili topyekûn İngilizce olmaya başladı. Özel okullarda, devlet üniversitelerinde… (üniversitenin de Türkçesi evrenkenttir. Önceden medrese, dârülfünun derdik şimdi üniversite oldu.)
Gençlerimiz, (bizler) günlük konuşmalarına İngilizce kelimeler serpiştirmeye başladı. Bakın İngilizce öyle ahım şanlı bir dil değildir bunu bilin. İngilizcenin 500-600 senelik bir geçmişi olmasına karşılık Türkçe, Çince gibi dillerin 10.000 seneye varan bir geçmişi vardır. Senin İngilizce dediğin 5 dilden teşekkül etmiş; kuralları kalmadığı için öyle kolayca terimler türetilemeyen bir dildir. Ama Türkçe; Türkçe’nin temel yapısı diyebileceğimiz ana kuralları vardır. (Küçük ünlü uyumu, büyük ünlü uyumu, hecelerin oluşumu vb). Bu kurallar yapılarını hala korumaktadırlar. Türkçe matematik gibi bir dildir. Türkçe’nin terim türetme yetenekleri, bütün dilcilerin dünyada hayran oldukları bir özelliğidir. Bu kadar kuvvetli ve milyonlarca kelimeye yetecek bir dil dünyada başka yoktur.
Bizim, bu işlere sahip çıkmamız lâzım. Bu işlerin düzeltilmesini, bu işler başına gelmiş ülkelerden, gelişmiş hükümetlerden bekleyemezsin, devletten bekleyemezsin, ondan, bundan bekleyemezsin. Durumu bilerek herkesin bir kere kendisi örnek olacak bir şekilde kendisinden başlaması lâzım. Türkçe konuşurken yarı İngilizce lâflar sokuşturmak marifet değil, kimliksizlik, haysiyetsizlik alâmetidir.
Türkçe olmadan Türk kültürü olmaz,
Türk kültürü olmadan Türk kimliği bulunmaz,
Kimliksizin öz güveni, özüne itibarı yoktur,
Özüne itibarı olmayanın haysiyeti olur mu?
Türk dediğin haysiyetsiz yaşamaz.
EKREM ÖZTÜRK
YORUMLAR
Kardeşim Piri Reis,
Yazınızı severek, beğenerek okudum.
Hatta dedim ki: "Nihayet Türkçeye dair aklı başında bir yazı
kaleme alınmış".
Müsaade ederseniz ben de düşüncelerimi yazayım:
.) Şair Yavuz Bülent Bakiler'e göre, "ulus" kelimesi Moğolca'dır.
.) (-sal) (-sel) ekleri Latin gramerinden alınmadır. Böylece, sonu bu eklerden herhangi birini alan bir kelime Türkçe
değildir. Dolayısıye "mekansal", "küresel", "zamansal".. gibi
kelimeleri Türkçe kabul etmek mümkün değildir.
.) Ferit Devellioğlu'nun "Osmanlıca-Türkçe Lügati"nde, "Küre"
kelimesi; "yuvarlak", "tuvarlak" manasına gelmektedir.
Buradan anlıyoruz ki, "küre" dünya demek değildir. "Dünya"ya
"küre" denilmesinin sebebi, "dünya"nın "yuvarlak" olmasından
dolayıdır.
.) Ben "bilinç"kelimesini hiç kullanmadım.
Bana "şuur" kelimesi yetiyor. "Türklük gurur ve şuuru, İslam
ahlak ve fazileti" sözüne "bilinç" kelimesi hiç yakışıyor mu?
.)"Yaşam" kelimesini de ben ayıp bir kelime sayıyorum.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek Bey'de bu kelimeyi Türkçe
kabul etmemektedir..
Kıymetli Piri Reis, inşaallah kalbinizı kırmamışımdır.
Teşekkür ederim.
Vehbi Okur tarafından 12/19/2009 7:18:01 PM zamanında düzenlenmiştir.