- 1628 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇARŞILAR... (AFORİZMALAR-1)
Çarşılar çok önemlidir. Çarşıda karşılaşılır. Kimlerle karşılaşılır? Mesela pahalılıkla karşılaşılır. Dar gelirli ile karşılaşılmaz. Dar gelirli ile pazarda karşılaşılır. Belki de her zaman hep birlikte telaffuz edilen çarşı-pazar arasındaki tek fark budur.
Çarşıların kedileri dört ayaklıdır. Birde iki ayaklı kediler vardır. Hani şu mavi gözlüler. Biraz Hülya Avşar’a benzerler. Siz çarşıda hiç harami gördünüz mü? Görmediyseniz çok yazık. Cüzdanınızı kaybetmişsiniz o zaman. Bir yoklayın yerinde mi?
Ayşe’de çarşıyı sever ama Osman sevmez. Osmanlı İmparatorluğu çarşıya çıkmaz. O yüzden yıkıldığını söylerler. Çarşıyı minibüsün tepesinden seyrederseniz kimse sizi yıkamaz. Çünkü kimse yukarı bakmaz. Herkes etiketlere bakar. Bu nedenle yakanıza etiket takmayın. Fiyatınız sorabilirler. O zaman sırtınız yere gelir.
Çarşıya çıkarken sakın makyaj yapmayın. Çünkü çarşıda makyaj malzemesi et fiyatına satılmaz. Ciğere kırmızı ruj sürerseniz çok güzel görünür. Tersi yanlıştır. Dudağınıza ciğer kırmızısı ruj sürerseniz, kedilere pisi pisi demekten mahrum kalabilirsiniz.
Çarşıda satılan en faydalı şey limondur. En lüzumsuz şey süpürgedir. Gerçi her ikisinin rengi de sarıdır. Ama birisi kuru birisi çok suludur. Ama armut sulu ise satın alınır. Susuz armut idrar yollarına eğer prostatsanız ya da sistitseniz zararlıdır. Siz en iyisi ikisini de süpürerek pazarı temizleyin. Sululuk bizi bozar değil mi abisi yada ablası.
Eğer çarşılar dan bıktıysanız pazara dalarsınız. Pazarların gülü pazarcılardır. Çadırları ile pazarda çiek açarlar. Zabıtalar arı gibi inip kalktıkça üzerlerine çiçek özü diye rüşvet verirler.
Çarşıların atası yada hası kapalı çarşıdır. O yüzden fes takar canısı. Başka hiçbir çarşının fesi yoktur. Nesi vardır. Sesi vardır. Gel vatandaş gel diyen bir ses. Fes çuhadan yapılır. Fesin püsküllüsünü Araplar takar. Her fes takan Arap değildir. Benim köpeğimin ismi de araptır. Simsiyahtır it oğlu it. Dün kişi bir köpek bulmuş. Ona da Arap Bacı dedik. Arap Bacı’lar aslında korkunç değildir.
En korkunç cin Gulyabanidir. Gulyabaniler pek yabanidir. Yaban romanını yazan Yakup Kadri Karaosmanoğlu bir gulyabani değildir. O tam bir İstanbul beyefendisidir. Yani efendi bir beydir. Allah sahibine bağışlasın.
Kadınlara kocaları niye efendi der. Başkaları beyefendi der. Demek ki efendilik para pulla ilgili değil sadece koca olmakla ilgili. Bence kadınlar kocaları kendilerini dövmesin diye onlara efendi der. Hani birine kırk gün deli dersen deli olur misali. Yoksa belki de… Her neyse. Estağfurullah…
Aslında karılarını döven erkeklerin efendi olmamaları için Düzceli Hoca fetva mı vermiştir? Ulema sınıfına da bu fetvayı verince mi girmiştir. Aslında o fetva vermemiştir. Fetvayı Medyum Memiş vermiştir. Ama verdikten sonra memişhaneye giderek ruhunu temizlemiş yani dezefenkte etmiştir.
Medyum Memiş’in karısı var mıdır? Varsa ona sormak lazım. Çarşılarda büyü yapmak için keçi boynuzu satılır mı? Ve tekrar sormak lazım, medyumların en efendisi kimdir diye. Medyumluk tarihi derki; (şimdiki gençler bilmez bizim nesil çok iyi bilir) Medyum Memiş, ağzı yamulmuş Medyum Keto’ya niçin tokat attı? Efendiliğine laf söylediği için.
Çarşıda herkes bir laf söyler zaten. Çarşıda laf satılır. Laf lafı açar, ama anahtar her kapıyı açmaz. Kapının dili çok tatlı olacak ki anahtar kapıyı açsın ve yılan delikten çıksın. Dilin tatlısı yılanı deliğinden çıkarırı. O nedenle çilingirlerin açtığı kapı pek keyif vermez kapısı açılana. Zira çilingir parayla açmıştır kapıyı ve tatlı dili yoktur çilingirin sadece maharetli elleri vardı işini bilen.
Tatlı dili yılanı deliğinden çıkarır ama yılan çıngıraklı olduğunda zehirini nereye akıtacak. Fırat nehrine akıtamaz, çünkü üzerinde üç tane baraj var. Apo’yu zehirleyemez. O şimdilik İmralı’da ki payitahtında Cem Sultan muamelesi görüyor bir güzel. Harran Ovasını ise akrepler parsellemiş.
O zaman gündeme Hirfanlı Barajı geliyor. Gerçi o barajda Ankara’da ve siyasilerin zehirini o baraj aldığı için çıngıraklıların zehiri telef olacak. En iyisi barajların su seviyesinin yükselmesini beklemek lazım. O zaman zehir en yükselen değer olacaktır.
Yükselen değerlere çok iyi bakmak lazım. Çarşıda değerler hep yükselir. Örneğin ay da yükselen bir değerdir. Sigara dumanı da yükselir. İnce topuk giyen kadında ve yumurta topuk giyen kabadayıda yükselir. Balonlarda yükselir. Sigara dumanını balona üfleyip de onun ay gibi göğe yükselişini seyrettiniz mi hiç? Değme yakamoz manzarasına taş çıkartır vallahi. Aramızda kalsın sır olarak. Bu amaçla küçükken babamın sigaralarını yürütürdüm. O zaman babam sigaralarını aşırana öyle güzel küfrederdi ki. İşte benim en güzel yükselen değerlerim bu küfürler olmuştur. Bu nedenle insanlar ufak şakalar yaparak beni küfrettirmeye bayılırlar. O nedenle benim çöktüğüm hiç görülmemiştir. Hep yükselmişimdir.
Çökmek deyince bilme lazım. Akşamda her şeyin üstüne çöker. Bir tek kadınların sütüne çökmez. O durum bir hakmış gibi feodal erkeklere ve maço kentlilere mahsustur. Sanki çökünce başları göğe yükselir. Demek ki buda erkeklerin en popüler yükselen değeri. Çünkü başları göğe değiyor kadınların üstüne çökünce.
Akşam çarşıya da çöker. O zaman Edisonun icadı(!) yükselen değer olur. Ve her yer ampullerle şıkır şıkır yanar. Ampullerin şıkır şıkır yanmasından başka insanlara mahsus bir şıkır şıkır vardır ki oda oynamaktır. Vatandaş özellikle çarşıdan yada pazardan dönerken şıkır şıkır oyna çünkü cüzdanı hafiflemiş elleri ağırlaşmıştır. Ne zaman ki evde torbaları bırakır o zaman cüzdanın hafiflediğini hisseder ve şıkır şıkır oynamaya başlar.
İşte ben bu yazıyı bir çarşı alışverişinden dönüşte yazdım. Şu anda bir yandan şıkır şıkır oynuyor bir yandan da bu yazıyı yazıyorum. Hafifledi cüzdanım ve ben yükseliyorum. Artık bende yükselen bir değerim. Beni ararsanız yere indiğimde ya Bakırköy’e gelin eğer orada yok isem şayetciğime Karacaahmete uğrayın hemen bulursunuz merak etmeyin…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.