- 1246 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OKUYAN TÜRKİYE İÇİN KİTAP VE ATATÜRK
OKUYAN TÜRKİYE İÇİN KİTAP VE ATATÜRK
İki gün önce Atatürk’ün vefatının sene-i devriyesi idi. 71 yıl önce kaybettiğimiz Atatürk, çeşitli etkinliklerle anıldı. Atatürk’ün pek çok cephesi anlatıldı ve işlendi. Ama nedense Atatürk’ün hayatında çok önemli bir yer tutan kitap sevdasına,ve sevgisine hiç temas edilmedi. İnsan ister istemez düşünmeden edemiyor. Sahi bunca yıldır acaba neden Atatürk’ün bu özelliği anlatılmaz. Hem de okumayan bir toplum haline geldiğimiz ve bu konuya çok çok muhtaç olduğumuz bir zamanda.
İşte bu konuya biz el attık ve uzun bir çalışma neticesinde 10 Kasım gibi anlamlı bir tarihte “Okuyan Türkiye İçin Kitap ve Atatürk” kitabımızı yayımlayarak basında tanıttık. Kültür- Sanata çok yakın ve iyi bir kitap okuru olan sapanca kaymakamımız sayın Osman Sarı Bey, 224 sayfa hacmindeki bu kitabı büyük bir keyifle bir gecede okuduğunu ifade ediyorsa, İnanıyorum ki, bu eser bu sahada önemli bir boşluğu dolduracak demektir.
Eski kültür bakanlarımızdan Cihat Baban kitabı resmederken diyor ki: “
“Kitap bir medeniyet ölçüsüdür. Bir ülkede basılan kitapların muhtevasına, onların baskı adetlerine, satışlarının miktarına göz attığımız zaman, o ülkenin uygarlık ölçüsünü hatasız takdir edebiliriz. Bir ülkede kitap çok satılıyor, çok okunuyorsa, o ülkedeki insanlar arasında fikir dolaşımının zengin ve renkli olduğuna kesinlikle hükmedebiliriz. Kitap sessiz bir fabrikadır. Fikri ve fikir sahibini gürültü etmeden yüceltir ve tanıtır. Kitap aynı zamanda bir nakliye aracıdır. Lokomotiflerin gürültüsünü, otomobillerin eksoz seslerini çıkarmadan dünü yarına bağlar. Fikri yaygınlaştırır. Kitap; iyiyi, güzeli, doğruyu arayan felsefenin alabildiğine genişleyen formudur.”
Her ne kadar anketlerdeki rakamlar tartışmalı ise de, üç aşağı beş yukarı bir fikir vermesi açısından önemli olduğuna inanıyorum.
Bugün eğer; ülkemizde kitap okuma noktasında, Asya ülkelerinin gerisine düşülmüşse, içinde yaşadığımız toplumun ancak onbinde biri düzenli kitap okuyorsa, memleketimizde 570 bin kahvehane’ye karşılık sadece 1412 kütüphane bulunuyorsa, Birleşmiş Milletler İnsâni Gelişim Raporu’nda kitap okuma anketlerinde Ermenistan ve Libya gibi ülkelerin arasında bulunduğu 170 civarındaki ülke içerisinde 86. sıraya düşüp dünya ortalamasının da altında kalmışsak, bir yılda basılan kitap çeşidi batıda 100 binlere yaklaşmışken bizde hâlâ 10 binleri dahi bulamamışsa, ülkemizde insanımızın kitaba ayırdığı zamanın, üç yüz katını bir Avrupalı ayırıyorsa ve arada bu kadar devasa bir uçurum oluşmuşsa, halkımız arasında TV izleme oranı % 95 iken, kitap okuma oranı % 4, gazete okuma oranı % 5’ler seviyesinde seyrediyorsa, kütüphanelere kitap alım oranı beş yılda 130 binlerden, 13 binlere düşmüşse, okuyucu sayısı 22 milyondan % 50 azalma ile 11 milyona, kütüphanelere kayıtlı üye sayısı bir milyondan % 75 azalma ile 250 binlere inmişe ve her gün irtifa kaybı devam ediyorsa, insanlarımız arasında ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap, ancak 235. sırada yer alıyorsa, Avrupa’da ortalama bir yılda kitaba ayrılan para 100 doların üzerindeyken bizde 45 sent civarında ise, anne babaların sadece % 25’i çocuğuna kitap okuma alışkanlığı kazandırma mücadelesi veriyorsa, ülkemizde en çok basılan yerli ve yabancı kitapların konusu masal ile sınırlanmışsa, il ve ilçelerimizde öğrencilerimize kitap okuma alışkanlığı kazandırma işi, konuya duyarlı bir kaç valimiz, kaymakamımız ve Milli Eğitim Müdürümüzün inisiyatifine bırakılmışsa, işte bu vahim tablo karşısında oturup, başımızı ellerimiz arasına alarak, derin derin düşünmek gerekiyor.
Düşünmek yetmez kısa, orta ve uzun vadede acilen bir takım önlemler almak ve takibini sağlıklı bir şekilde yapmak gerekiyor. Okuyan Türkiye projesinde alınan önlemler, hazırlanan masa başı raporlar, mutlaka fiiliyata dökülmesi gerekiyor.
Zamanının önemli bir kısmını kitap okumaya ayıran Atatürk, sadece kendisi değil, halkın da okumasını istiyordu. Her platformda kitap öğesini öne çıkarıyor, yurt gezilerinde uğramadan geçmediği iki yerden biri, okullar, diğeri de kütüphaneler oluyordu.
Tekrar tekrar aynı soru zihnimde bir saat rakkası gibi sallanıyor. Acaba neden biz öğrencilere, gençlere ve bütün bİr halka Atatürk’ün kitaba verdiği önemi yıllar boyu anlat/a/madık.Gözlemim odur ki, özellikle öğrenciler, dünyada başarılı olmuş insanların yaşam öykülerini çok merak ediyor, anlatıldığında da büyük bir dikkat ve ilgiyle izleyip motive oluyorlar. Bu başarı öyküsünde, motorize gücün kitap olduğunu öğrenen ve buna inanan bir öğrenciyi, artık kim kitap okumaktan alıkoyabilir ki?
Hele hele Atatürk gibi bir liderin:
“Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiç birini yapamazdım” sözündeki yaklaşımı ve hayatındaki daha nice başarıda, yegâne sebebin okuma sevdası olduğu gerçeği, öğrencilerimizi ve gençlerimizi kitap okuma noktasında, önce okumanın gereğine ve önemine inandırıp, sonra da onları bu atmosferde kanatlandırıp uçuracaktır.
Kitap okumanın zevk olmaktan öte, zevke köle olma özelliğini kavrayan bir insan, artık nasıl kitapsız edebilir ki?
İçinde yaşadığımız toplumu, kitap okuyan bir toplum haline getirmeye mecbur olduğumuz kadar, mahkûmuz da. Bu alışkanlığın ilk nüvesi de okullarımızda hayat bulması gerekiyor. Ailenin de aynı ölçüde, konuya kanalize edilmesi ve takviyesi zarureti doğuyor. Hedef; yediden yetmişe okuyan bir toplum olabilmek. Atatürk’ün de arzusu bu idi. Bizim bu mütevazi çalışmamız, bu oluşuma bir katkı sağlayabilirse, kendimizi bahtiyar addederiz. Kalın sağlıcakla.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.