- 1472 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ATATÜRK, AŞK, İHANET VE SADAKAT.
Onu değerli bulursunuz. Derken, gördüklerinizle, hakkında bildiklerinizle ona hayran olursunuz.
Sorgulamalarınız sonucu, yargılarınızın ve düşüncelerinizin doğru çıkması ile birlikte de o kişiye hayranlığınız gün be gün artar… Gittikçe artan hayranlık, büyüyen sevgi demektir… Büyüyen sevgiden de aşk ve sadakat doğar…
Diğer bir aşk tarifi ise; o an ki duygularınız ne diyorsa onu dinler, sorgusuz sualsiz peşine takılırsınız. Hisleriniz düşünmenize engeldir, hatta “beyin” kısa bir dönem tatile gider. Beynin olmadığı duygular, tutkuyu besler. Derken tutku ile ortaya çıkan aşkta, “ayaklarınız yere basmadığı için” en ufak bir sarsıntı ve zayıflığınızda ihanet dibinizde biter.
Biri hayranlık, sorgulama ve sadakat, diğeri kayıtsız şartsız teslim ve ihanet. Şimdi bir düşünün bakalım, Türk milleti Atasını nasıl sevdi, sevmişti/r…
“BİZİM ATAMIZA OLAN SEVGİMİZ, LİYAKAT KARŞISINDA Kİ SADAKAT…” Türk milleti, tarihini, yaşadıklarını, bildiklerini ve gördüklerini sorguladı ve birçok kötü yüreklilere rağmen ATASINI aşk defterine yazdı…
Taraf gazetesi, 10 Kasım la ilgili yorumunu yaparken ;"10 Kasım tarihi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına unutulmaz bir ölümü hatırlatıyor. Oysa 10 Kasım, dünyada iz bırakmış bazı unutulmaz insanların da doğum günü."diyerek, zaaflarından doğan ihanetini saklama ihtiyacı bile duymadı... Küçük insanların büyük ihaneti…
Mevlana Celaleddin Hz. şöyle diyor:
"Horozun birisi çöplükte eşinirken, bir inci ve birde yakut buldu, güldü. Dedi ki; ’ey inci, ey yakut! Şaşarım senin neyine insanlar itibar ediyor? Vallahi sizlerin yerine iki arpa tanesi olsaydı, benim için daha kıymetliydi, der."
Çöplük karıştırmayı huy edinip, yeme(!) ihtiyaçlarını gidermeyi, yaşamak sayanlar; sizler, inci ve elmasın değerini nerden bileceksiniz…
Atatürk, insanını ve ülkesini, bizim onu sevdiğimiz kadar sevdi… Zaten onun büyüklüğü de, sevgisinden, doğruyu ve ileriyi görebilmesinden di…
NİZAMETTİN NAZİF TEPEDELENLİOĞLU’NUN ANILARINDAN:
Yıl 1938 günlerden 10 Kasım.
Bir milletin gözyaşı olup aktığı gün...
Yüreklerin dağlandığı gün...
Yediden yetmişe bir milletin bütünüyle kahrolduğu gün...
Unutamam o günü... Derste idik... Akademiden Dolmabahçe görünüyordu...
Bahçeden bir çığlık yükselmişti... O ses, hala hatırladıkça yüreğimi yakar:
“- Atatürk öldü...”
Fırladık sınıftan, akademinin rıhtımına. Bayrak Dolmabahçe’nin çatısındaki koca direkten yarıya düşmüştü.
“- Şimdi ne yapacağız?”
Öğretmenleriyle, öğrencileriyle geçirdiğimiz o şaşkınlığı unutamam. Müdürümüz Mareşal Fevzi Çakmak’ın damadı Burhan Toprak idi.
Müdürümün hali hala gözlerimin önünde. İki eliyle başını avuçlamış, hüngür hüngür ağlıyor ve söyleniyordu:
“- Ölmemeliydi... Ölmemeliydi...”
Olduğu yerde taştan kanapeler üzerine devriliverdi. Sınıf öğretmenimiz Profesör Gintter iki gün sonra bizlere şöyle sesleniyordu:
“- Dünya Atatürk’ten sonra çok değişir. Özgür yaşamak istiyorsanız, O’nun ideallerinden yürüyeceksiniz. Tek çıkar yolunuz budur. O’nu sizlere anlatacak değilim. Almanya’daki evimdeki kütüphanemde dört adet Atatürk kitabı var. Hepsi de Alman yazarlarının. O’nu, ben de sizin kadar tanıyor ve seviyorum.”
Ve yine 10 Kasım 1938 günü İstanbul Hukuk Fakültesi.
Alman Profesör Schwartz, günün yürekleri burkan haberini o da duymuş ve şaşkın.
Derse gireyim mi, girmeyeyim mi, diye kararsız kalmış. Rektörün yanına gidiyor aralarında şöyle bir konuşma geçiyor:
“- Efendim, kararsızım. Acaba ne yapayım?”
Rektör şöyle cevap verir:
“- Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa onu yapın.”
İşte o zaman Alman Profesör Schwartz kollarını iki yana sarkıtarak cevap verir:
“- Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki...”
YORUMLAR
'' Çöplük karıştırmayı huy edinip, yeme(!) ihtiyaçlarını gidermeyi, yaşamak sayanlar; sizler, inci ve elmasın değerini nerden bileceksiniz…''
O'nu tanıyaman, anlayamayan, anlamak istemeyen zavallılara, verilebilecek en güzel cevaplardan biri, bu sözler olsa gerek...Teşekkürler Sevgili Yazar...
ATATÜRK, ATATÜRKÇÜLÜK ve KONUYA KISMİ ELEŞTİREL BAKIŞ:
Atatürk'te eni sonu hepimiz gibi bir insandı... Onu putlaştırmaya, eleştirilmez kılmaya, benim de hep eleştirdiğim; naklicilik ve taklitçiliğin bu alana yansıması benzetebildiğim nedenlerle, bu tür bir M.Kemal'e karşı çıktığımı yazı özelinde değil, genel kastıyla belirtmek istiyorum.
Nitekim, Atatürk'te bunu böyle bekler, böyle isterdi...
Atatürk neden büyüktü ? Askerdi, devlet adamıydı; oydu, buydu yani bir çok bölümsel neden ve gerekçe sayabiliriz !
Büyüklüğü kısaca şuradaydı, şuydu; özgündü, onca imkansızlıklar içinde ve diğer arkadaşlarının hayallerinin dahi yetişmeyeceği feodal, ilkel ve miadını doldurmuş bir hilafetçi, saltanatçı kadro ile imkansızı başardı !
Bu nedenle Atatürk'ün, -dini kini- olmamışlık anlamında, bilimsel anlamda, sadece öznel övgüler dışında, bunu nesnel doğrulamaya götürecek bir eleştirel bakışla irdelenmeye ve bu minvalden sonuçlandırmaya cidden ve acilen ihtiyacı vardır !
Atatürk bütündür... O'nu büyük yapan ve sevenleri olmak anlamında, herhangi bir özelliğini alarak ve oradan yola çıkarak sevgi ululaması yapmak, onu sevmek filan değildir, aksine en büyük hatadır !
Atatürk sevgisi ve Atatürkçülüğün sahte olmayan dizgesi şöyledir : Temeline mutlaka anti emperyal ve de kapitalist olmaklığı koyacaksınız !
Bu yeter mi, bence hayır ! Devam ediyorum izninizle: Ezilen uluslardan yanaydı, yani sömürgeciliğe karşıydı... İlericiydi, akılcıydı, bilime önem verirdi... Bunları asla ihmal etmemek gerekiyor !
Sonra, ilkeleri ve devrimlerinin hiç birini, bir diğerinden ayırmadan bütünsel uygulamayı düşünüyordu... Manevi kişiliği, ulusçu kişiliği ile ise Atatürk yine çok kendine özgündü...
Özgünlüğü, bunları; her türlü istismara kapatması ve ortak değer olarak ve hassasiyetle korumasındandır.
Özgünlüğü; bin yıllık sülale/dinasti (Selçuki ve Osmani) süreçte, ulusal kimlik ve dilini kaybetmişliğe, tekrar Türk adı ve tabi dili ile hayat vermeyi amaçlamasındandır...
Yani ulusçuluğun, ortada ulus olmadan savunulamayacağını çok iyi biliyordu... Bu nedenle ulusal yapıya; etnik, dinsel, mezhesel veya cemaatsal ya da demokrasi, insan hakları filan gibi emperyal istenç nedenlerle hoşgörü tanıyarak, onun emaneti olan Türk uluslaşma süreç yapısalını ve buna yönelik işlevselliği dağıtmak, onun devrimlerinin kısaca inkârı demektir.
Atatürk'ü ve eserlerini külliyen inkâr etmektir kısaca !
Bu nedenlerle, Atatürk'ü artık, ya bütün ilke ve devrim ve hedeflerine sahip çıkmak anlamında bütünsel görüp seveceğiz ya da sevmiyor kategorsinde, istemesekte olacağız !
Şimdilik katkımı burada sonlandırıyorum. Konu ilerlerse devam etmek üzere elbette...
Değerli Nurcan Hayriye hanımefendi, yazınıza değerli bulmak anlamında, yer yer polemik, yer yer eleştirele yakın duran önermeler ve tespitlerde bulundum. Bunların amacı, sizin yazınızın daha gerçek ve güzel bir temele ermesi niyetiyleydi...
Bu duygu ve düşüncelerle; tekraren değerli kurucu ve kurtarıcıya yönelik kaleme aldığınız eseriniz için sizi kutlar, esenlikler dilerim.
Büyük kurtarıcıyı da ebedi aleme göçüşünün 71. yıldönümünde saygı, özlem ve rahmetle anıyorum.
Saygı, sevgi ve dostlukla....
Göktürkmen tarafından 11/14/2009 9:59:37 AM zamanında düzenlenmiştir.
Atatürk'ü yaşayanların onu bugünlere ,gençlere,çocuklara tam anlamıyla aktaramadıkları kanaatindeyimYoksa böyle bir büyüğü olan millet başka liderlere ihtiyaç duyarmıydı?Onu iyi anlatan kaç kitap okuduk çocukluğumuz da,gençliğimiz de.Şimdi şimdi yayınlanıyor.Turgut Özakman'ın '' Çılgın Türkler''kitabını iki günde okuyarak ne kadar aç olduğumuzu anlamıştım.Niye bu kadar geç uyanıyoruz,niye kendimizi tanımak değer vermek için başkalarının gözümüzü çıkarmasını bekliyoruz?Çok teşekkürler,yüreğinize sağlık.
Atatürk ' ü en iyi birlikte yaşadığı dönemin acılarından , zorluklarından beraberce geçen silah arkadaşları ve ona umut bağlayan Türk halkı anlar.Dünyada ve Türkiye ' de Atatürk gibi daha bir çok büyük lider sloganlaştırılan ve ötekileştiren bir sevgiyi hak etmiyor.Saygılar.