- 2158 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
BALAYI GEZİMİZ
Geçenlerde bir gün, bu siteden arkadaşım olan Sevgili Refika ERTEKİN ile msn’ de sohbet ederken, konu nasıl geldiyse İzmir fuarına geldi.Kendisi, İzmir fuarından bahsedince , anılarım beni tam yirmi üç yıl öncesine götürdü.
Evlendiğimizde mevsimlerden sonbahardı. Yaz olmadığı için bir program yapamamıştık.Eşimin isteği ve benim onayım üzerine İzmir fuarına gitmeye karar verdik. Akşam sekiz buçuk gibi Bolu’ dan bindiğimiz otobüsle yola çıktık. Yaklaşık on saat süren bir gece yolculuğundan sonra sabahın ilk ışıklarıyla İzmir terminaline ulaştık. Amacımız, büyük bir fuar olan İzmir fuarını gezmek. Fazla bir bilgimizde yok. Terminalden bindiğimiz dolmuşlar ile fuarın giriş kapısına geldik. Velhasıl görevliler ile birlikte içeriye girmiş olduk. Elimizde yanımızda getirdiğimiz, bize ait ufak tefek eşyalarla birlikte fuarı gezeceğiz.
İn, cin ortalıkta top oynuyor. Kimsecikler yok. İzmir’ i bilmediğimiz içinde nereye gidilir, neresi güzeldir bilmiyoruz. Uykusuzluk bir taraftan. O sıralarda eniştemiz de seminer dolayısıyla İzmir’ de. O’nun yanımıza gelmesini beklemeye karar verdik. Akşam olduğunda insanlar yavaş yavaş gelmeye ve kalabalıklaşmaya başlamıştı. Eniştemiz ile buluştuktan ve epey bir stantları gezdikten sonra çimenlerin üzerine herkesin yaptığı gibi oturduk.
Yorgunluk ve uykusuzluktan harap olmuş bir haldeyiz.Aklımızın başına gelmesiyle birlikte, akşamın geç sayılabilecek bir saatinde otel aramaya çıktık. Çevredeki, kalabileceğimiz oteller fuar nedeniyle dolmuş. Boş oteller ise bizim kalabileceğimiz tür oteller değil. Bütün aramalarımıza rağmen boş oda bulamadık. Saat gece yarısını geçerken, bu sevdadan vazgeçmek zorunda kaldık.
Terminale tekrar dönerek, yakın yerlere gitmeye karar verdik. Turistik yerlerde de boş yer bulamayacağımızı düşünerek, Bandırma’ ya gitmeye karar verdik. Gecenin geç bir saatinde bindiğimiz otobüs ile yine sabahın ilk ışıkları doğmadan Bandırma’ ya ulaştık.
Eşimin ve benim gözlerim yorgunluktan kızarmış bir vaziyette ayağımızı oraya attığımızda, İzmir’ e gelirken yaptığımız hatadan ders alarak , otel aramaya başladık. Maalesef orada da boş yer bulamadık. Gittiğimiz otellerden bir tanesindeki bir görevli öğlen on iki gibi bir odasının boşalacağını söylediğinde, sevinçten uçacak gibi olduk. Deniz manzarasının olmadığını da vurgulamıştı. Bizim için o anda önemli olan dinlenebileceğimiz ve uyuyabileceğimiz bir odanın olmasıydı. Rezervasyonu yaptırarak, vakit geçirmek için yakında bulunan bir çay bahçesine gittik.
Yaklaşık olarak önümüzde dört saat gibi bir zaman dilimi vardı. Fakat, ikimizde bu süre içinde nasıl ayakta kalacağımızı düşünüyoruz. Kafamızı masanın üzerine koymak ve biraz kestirmek istiyoruz. Ancak, çevremizdeki insanlardan utanıyoruz. Gözlerimizi ellerimiz ile tutarak oturmaya çalışıyoruz. Arada bir ben uykuya dalar gibi olduğumda eşim beni uyandırıyor. O, uyumaya başladığında ben onu uyandırıyorum. Bu şekilde tam on ikide biz otelin lobisinde hazır bir şekilde beklemeye başladık. Oda boşalır, boşalmaz koşar adımlar ile odaya attık kendimizi. Yatağa kendimi nasıl attığımı hala hatırlıyorum.
Yatar yatmaz derin bir uykuya dalmışız. Gecenin on ikisinde uyandığımızda hiçbir şey yemediğimizi hatırladık. Eşimin aperatif yiyecekler alıp gelmesi ile midemiz bayram etti. Tekrar uyuduk ve ertesi sabah dokuz gibi kalktık. Bu kez dinlenmiş bir haldeydik. Kısa bir şehir turundan sonra otele geri döndük. Otelden ayrılarak, Erdek’ e gitmeye karar verdik. Erdek’ in daha kalabalık olacağını düşündüğümüz için İzmir’ den oraya geçmemiştik. Erdek’ e geldiğimizde neredeyse otellerin yarısının boş olduğunu gördük. Onca saat boşuna çay bahçesinde kendimize eziyet etmiştik. Erdek’ te iki gün kaldık. Denizi tertemizdi. Yunus balıklarını seyrettik sahildeki çay bahçesinde. İki günün sonunda feribot ile İstanbul’ a, o harika güzellikteki şehre geçtik. Deniz yolculuğumuz harika geçti. Püfür püfür esen rüzgârı yararak ilerliyordu feribot. Meşakkatli de olsa o balayı gezimizi hiç unutmadık.
Bundan dört yıl önce yine Erdek’ e gittiğimizde o günler aklıma geldi. O gittiğimiz tertemiz ve bakir halde olan Erdek yoktu yerinde. Deniz kirlenmiş ve ağır bir koku yayıyordu etrafa. Yunus balıklarını da göremedim yerlerinde.
Anlayacağınız, zaman çok şey götürmüştü doğadan ve bizden. Doğa’ yı biz insanlar, bizi de yıllar değiştirmiş olmalıydı. Benim de saçlarım ağarmaya başlamış, yüzümdeki çizgiler artmaya başlamıştı.
Anılar olmasa idi bugünün değerini bilebilir miydik acaba ? Teşekkür ederim Refika. Beni yirmi üç yıl öncesine götürdüğün için.
YORUMLAR
canım arkadaşım benim bir çırpıda okudum yazını gerçekten o konuşmalardan bir yazı çıkartabilmen ve bu kadar içten olması süper bir duygu süper bir hülya nın işi diyorum
banada yer verdiğin ve onure ettiğin için çok ama çok tşk ler ederim
selam ve saygılarımla
he rşey kirleniyor ama önce nefsimizden başlayarak temiz bir insan temiz bir çevre ve dünya oluşur
siz siz olun sakın izmire geldiğinizde ne zaman olursa olsun otel ve yatacak kal ayarlayın ve her işten önc ebunu yapın bence
tekrar geldiğinizde ben bekliyorum benim ertekin palasta denize nazır odalar mevcuttur deniz dalga sesleriyle uyursunuz beklerim canım benim
hoşçakal
NE GÜZEL ANLATIYORSUNUZ, ANILARINIZI...YİRMİ YIL ÖNCEKİ İZMİR FUARI, FUARDI HANİ....ARTIK O ESKİ TADI VE HEYECANI VERMİYOR...İZMİR HALKININ RAHATLIKLA ALTINDAN KALKABİLECEĞİ TEK EĞLENCE MEKANIYDI OZAMANLAR...BİR DE MAKSİM GAZİNOSU VARDI Kİ ORAYA ANCAK ÜST TABAKA GİDEBİLİRDİ...FUARIN AÇILMASINI EN ÇOK TA ÇOCUKLAR BEKLERDİ, LUNAPARK İÇİN...NE ANILARIMIZ VAR FURA DAİR...BENDE ONLARI HATIRLADIM SAYENİZDE HÜLYAM KARDEŞİM...VAROLUN....
iNSANIN BAŞINA BÖYLE ZAMANSIZ VE HESAPTA OLMAYAN AKSİLİKLER GELİYOR.eN İYİ KARAVAN TİPLİ ARABAN OLACAK NE OTEL DERDİN NE DE LOKANTA ARAMA SIKINTIN OLUR.AYNEN BENİM YAPTIĞIM GİBİ...
DOĞRUSU BAYAĞI BİR SIKINTI ÇEKMİŞSİN HÜLYAM KARDEŞ.AMA İŞİN İYİ TARAFI DA BU SIKINTILARI UNUTMAMIŞSIN DEĞİL Mİ.BAK GÜZEL BİR YAZI ÇIKTI ORTAYA...
SAYGI VE SELAMLARIMI GÖNDERİYORUM...
"Bir kara tesbih geceler...Bu tesbihi bir çeken var " diyor Arif Nihat ASYA...Ne yerinde kalıyor ki. En yakınına kızına bak...Nasıl büyümüş, üniversiteli olmuş. Kabul etmesek de dünya ile biz de ahir zamnın son demlerini yaşamaktayız. Deniz kirlenir, hava kirlenir, kalpler kirlenir...Bu çağa yakışan bu arkadaşım. Kirlilik çağı...
hoş bir anı yazısıydı.Paylaşım için teşekkür ederim.Sevgilerimle.