- 561 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DEMOKRATİK AÇILIM BEKLEYEN SORUNLAR
DEMOKRATİK AÇILIM BEKLEYEN SORUNLAR
Dr. Sadık ÖZEN
Ülkemizde, demokratik açılım bekleyen, gerçekten önemli birçok sorunumuz var. Daha çok Doğu ve Güneydoğu halkımızı ilgilendiren ve iktidar partisi tarafından kamuoyuna “Kürt Açılımı” adı altında sunulan konu bunlardan sadece bir tanesidir.
Adı ne konulursa konulsun, bu bölgelerimizde yaşayan vatandaşlarımızın bazı sorunlarının olduğu bilinmektedir. Ancak bunların gerçekçi bir biçimde saptanması ve ele alınması konusunda çok dikkatli olunması gerekmektedir. Çünkü yapılacak küçük yanlışlar, arkasından daha büyük yanlışları getirebilecektir. Nitekim daha şimdiden, konu ile ilgili olarak yoğun tartışmaların içine girilmiştir.
Oysaki konu, akl-ı selimle, siyasi çıkarlar dışında, öncelik sıralarına göre ve ülke çıkarları gözetilerek ele alınabilseydi, bugün içine düşülen olumsuzluklar yaşanmayabilirdi. Üstelik etnik farklılıklar gözetilmeksizin, ülke genelinde ve vatandaşlarımızın tümünü ilgilendiren sorunlara çözüm getirilebilseydi, durum şimdikinden çok daha farklı olabilir, hatta büyük ölçüde, etnik sorun tartışmalarının kültürel ve ekonomik boyutlu olanlarını ortadan kaldırabilirdi.
Aslında Kürt Açılımı diye gündeme getirilen hususların çoğu, Kürt kökenli vatandaşlarımızın istekleri olmaktan ziyade, ülkemizi bölme çabasında olan dış egemen güçlerin yaptıkları bölücü planların bir parçası ve bunların yurt içindeki yardakçılarının kopardıkları yaygaradan ibarettir.
Uzun yıllardır ülke gündeminin ön sıralarında yer alan, halkımızın tümünü ilgilendiren ve köklü bir demokratik açılımı bekleyen konular şöyle sıralanabilir:
1- Toprak Reformu:
Cumhuriyetin ilanından bu yana gündemde olan ama bir türlü gerçekleştirilemeyen Türkiye’nin en önemli konusudur. Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri’nin feodal yapısı ve toprak ağalarının siyasetteki etkinlikleri nedeniyle bir türlü çözüme kavuşturulamamıştır. Çeşitli iktidar dönemlerinde konu TBMM’ne getirilmesine rağmen ne yazık ki bir türlü olumlu bir sonuca varılamamış bulunuyor.
2- Milletvekili Dokunulmazlığı:
Yıllardır, her seçim öncesi, birçok siyasi partinin seçim bildirgelerinde yer verildiği halde bir türlü gerçekleştiremeyen bu konu, demokratik açılımların en önde geleni olmalıdır. Konu, demokrasi yönünden olduğu kadar, insan hakları ve eşitlik ilkesi açısından da son derecede önemlidir.
3- Asgari Ücrete Vergi Muafiyeti:
Her seçim öncesi yapılan vaatler arasında yer alan bu konu, iktidara gelen partiler tarafından seçim sonrası hemen unutulmuş ve yıllar yılı ertelenerek yılan hikâyesine dönüştürülmüştür. Bu konuda önümüzdeki seçimlerde de yine aynı vaatlerde bulunulacağı kesindir.
4- Memurlara Sendika Kurma ve Toplu Sözleşme Hakkı:
Demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biri olan memurlara sendika kurma ve toplusözleşme yapma haklarının tanınması, yine, yılan hikâyesine dönüştürülmüş başka ve önemli bir demokratik açılım konusudur.
5- Siyasi Partiler Yasası Değişikliği:
Siyasi partilerde lider sultası ve genel merkez hegemonyası kaldırılmadıkça, bir ülkede gerçek demokrasinin varlığından söz edilemez. Ancak bu konuda değişiklik yapmak hiçbir siyasi partinin işine gelmemekte, zaman zaman sadece lafı edilmektedir.
6- Seçim Yasası Değişikliği:
1950 yılında gerçekleştirilen karma liste esasına dayalı, son derecede demokratik bir seçimden sonra; her seçim öncesi, iktidar partilerinin lehine değiştirile değiştirile kuşa çevrilen seçim yasası Türk Ulusu’nun onulmaz bir yarası halini almıştır. Artık oy kayıpları ve konulan barajlar ülkemizde gerçek demokrasinin oluşmasını engelleyen hususlardır.
7- Vergide Adaletin Sağlanması:
Bizden başka, dünyanın hiçbir yerinde, en yüksek vergiyi düşük gelirli bordro mahkûmlarının ödediği ve dolaylı vergilerle fakir halkın belinin kırıldığı bir vergi sistemi mevcut değildir. Düzeltilmesi için de hiçbir çaba gösterilmemektedir.
8- Yargı Bağımsızlığı:
Yüksek Hâkim ve Savcılar Kurulu, Adalet Bakanlığı’nın gölgesinde kaldığı ve vesayetinde bulunduğu sürece yargı bağımsızlığından söz edilemez. Yakın bir süre önce, bu konuyla ilgili uzun tartışmaların yaşanması ve yine de sorunun kesin bir sonuca bağlanamaması bu söylenenlerin kanıtıdır.
9- Diyanet İşleri’ne Özerklik Kazandırılması:
Diğer dinlerle diyalog sağlanması çabası sürdürülürken, kendi içimizdeki inanç farklılıklarını giderici bir sistemin getirilememiş olması şaşırtıcı ve bir o kadar da üzücüdür. Laiklik ilkesinin gereği olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı Başbakanlığa bağlı bir kuruluş olmaktan çıkarılarak özerk hale getirilmelidir. Bu duruma çözüm getirilememesi, halk arasındaki “Kendi başını bağlayamayan düğünde gelin başı yaparmış” söylemine uymaktadır.
10- Anayasa Mahkemesi, YÖK, RTÜK ve TRT’nin Siyasi Baskılardan Kurtarılması:
Bu anayasal kuruluşlarımızın siyasi baskılardan uzak tutulmalarının sağlanması, yine demokratik açılım için önde gelen hususlar olmalıdır. Zira bu konularda yaşanan tartışmalar, zaman zaman, toplumsal barışı ve halkımızın huzurunu bozucu bir nitelik kazanmaktadır.
Ortada, demokratik açılımı gerektiren bu kadar sorun varken, bunların bir tarafa bırakılarak, sadece Kürt Açılımı’nın ele alınması son derecede gereksiz ve sakıncalı olmuştur. Yukarıda sayılan hususlar ise etnik köken ve inanç ayrılıklarıyla ilgisi olmayan, bütün vatandaşlarımızı, daha doğrusu ulusumuzun tümünü ilgilendiren önemli tespitler olup, çözüme kavuşturulmaları, halkımızın refah ve mutluluğuna katkı
sağlayabilecek hususlardır.
Kürt Açılımı veya Demokratik Açılım adı altında yürütülen müzakerelerin, acelecilikle ele alınmasını ve bir taraftan da ucu açık müzakerelere dönüştürülmesini anlamak mümkün değildir. Eğer, yukarda sözü edilen demokratik açılımlar için halk oylaması yapılacak olsaydı, Kürt kökenli vatandaşlarımızın bile oylarını, öncelikli olarak yukarda sayılan bu maddeler üzerinde kullanacaklarını düşünmekteyim. Zira bu vatandaşlarımızın çoğunluğu, bölünmekten yana olmayıp, bu vatanda birlik ve beraberlik içinde rahat ve mutlu bir yaşama sahip olmayı istemektedirler.
Karayılan denilen terör örgütü liderlerinden birinin “Amerika ve Avrupa Birliği Türkiye üzerine baskı yapmalıdır” sözünün kabullenilmesi mümkün değildir. Aynı söylem Yunanistan tarafından da yapılmış bulunmaktadır. Amerika öncülüğünde hazırlanan “Türkiye Raporu” ise yabancı devletlerin içişlerimize karışma temayüllerinin göstergesidir. Her önüne çıkan Türkiye üzerine baskı yapmaya kalkışır, iç ve dış siyasetimize karışırsa egemenlik ve bağımsızlığımız nerede kalır? Vatandaşlarımızın bu hususta haklı olarak duydukları hassasiyetin ve gösterdikleri tepkilerin, hükümet çevrelerinde aşırı tepki ile karşılanması ve hakarete varan ağır söylemlerle yanıtlanması anlamsız olmaktadır.
Birkaç ay önce ABD Büyükelçisi’nin Doğu Anadolu’ya yaptığı ziyaret, halkımız arasında “Düğün değil, bayram değil, eniştem beni niye öptü ?” gibi yorumlara yol açmıştı. Bunun arkasından gelen gelişmeler son derecede düşündürücü olup, birtakım kuşkuların duyulmasına neden olmuştur. Bu kuşkuların duyulması vatanseverlik duygularının gereğidir. “Kürt Açılımı” girişimlerinin bu ziyaretten sonra ortaya çıkması duyuların kuşkuların en önemli ve haklı nedenlerinden biridir.
Üstelik bu derecede önem taşıyan bir açılımın, hangi konuları içerdiği, neler getirip neler götüreceği açıklığa kavuşturulmamış bulunmaktadır. Oysaki yapılması düşünülen şeyler, gerçekçi bir şekilde saptanmalı, sadece halkımızın bir kesimini tatmin etmek yerine, konu, üzerinde toplumsal destek ve ulusal bir uzlaşım sağlanabileceği kanaatine varıldıktan sonra kamuoyuna açıklanmalıydı. Ne yazık ki bu yapılmamıştır.
İktidar partisi ve hükümetin bütün bu gerçekleri görerek, çalışmalarını bu yöne çevirmesi, eğer gerçekten dış baskılar söz konusu değil ise, vatandaşları buna inandırabilmek için; bu konuyu daha ileriye götürmeden, yukarıda sayılan hususlarda öncelikli olarak demokratik açılım yollarını seçmesi, devletimizin ve ulusumuzun hayrına olacaktır. Vebali çok büyük olacak hususlarda, daha akılcı, tutarlı ve basiretli bir yolun izleneceğini umut ediyoruz.
Hükümet ve iktidar partisinin ileride olabileceklerden kuşku duyanları kınamak ve bunlara savaş açmak yerine, üzerlerinde taşıdıkları sorumlulukların gereği olarak, kendilerinin de duyulan bu kuşkuyu paylaşmaları ve gereken önlemleri buna göre almaları gerekmektedir.
Bu sorunlar, dışarıdan ve içerden yapılan birtakım dayatmalarla değil, ancak vatandaşlarımızın hür iradesi ve devletimizin güçlü ve basiretli tutumuyla çözüme kavuşturulabilir.
Unutulmamalı ki, bu ülke hepimizindir ve hepimiz ülkemizi korumakla yükümlüyüz. Yine unutulmamalı ki; başka bir Türkiye yoktur ve Türk’ün Türk’ten başka dostu bulunmamaktadır. İnşallah, daha fazla zaman kaybedilmeden bu gerçekler görülür. .
Saygılarımla….
25. 08. 2009 / www.fikirplatformu.net
.