- 956 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anılarda Kalan Bir Söyleşi
kalin ]
Sayın Suat TUTAK; Beşparmak dergimizin kuruluşunda önemli katkılarınız oldu. Bu anınızı anlatır mısınız. Dergimiz amacına ulaştı mı?
S.Tutak: - Beşparmak Dergisi’nin kuruluşu, yayın yaşamına başlaması, benim yaşamımda gerçekten, özel bir yer aldı.. 1960’lı yıllardan bu yana yaptığım Edebiyat, Kültür ve Sanat çalışmalarımın en önemli döneminin başlangıcı olmakla beraber, bir odak noktası da kabul edilebilir. Çünkü; o tarihe kadar zaman zaman, kolektif çalışmalar içerisinde olmama karşın, genelde kişisel çalışmaların ötesine çıkamamış durumdaydım. Dergimiz, 1989 yılı Ağustos ayında ilk sayısını çıkarmıştır. Ancak; o ilk sayıyı çıkarmak hiçte kolay olmamıştır. Yıllar yılı bir özlem, bir tutku olan kültür dergisi çıkarma isteği ilk temel taşını, 1981 yılında belleklerimize yerleştirdi.. Meyvesini ise 8 yıl sonra verdi.. 1981 Atatürk’ün 100. Doğum yılında, merhum Behzat SELÇUK tarafından (O zamanlar o Söke Şehir Kulübü Yön.Kurulu üyesi idi.) 10 Kasım Atatürk’ü Anma Gecesi tertiplendi. Bu geceyi Söke’mizin Şehir Kulübü Yönetim Kurulu düzenledi. O gün için Söke’de yaşayan şair ve yazar arkadaşlar önceden tespit edilerek, o gece bir araya getirilip, uzunca bir masa başında toplandı. Diğer davetlilerle birlikte şehir kulübü salonunda yemek verilerek, müzikli, şiirli bir Atatürk’ü anma gecesi yaşandı.. İşte o gece, şair ve yazar arkadaşlar arasında konuşularak Söke’de Kültür ve Sanat Dergisi çıkarılması, düşüncesi ortaya atıldı. O gece ilçemizin Kaymakamı, Emniyet Amiri ve Belediye Başkanı da aramıza katıldılar. Hatta, şair ve yazar arkadaşlara ayrılan, masalar birleştirilerek hazırlanan özel köşede, masamıza konuk oldular.. Gecede konuşan Kaymakam Bey, Belediye başkanımız, bu gibi gecelerin daha sık yapılması gerektiğini, öyle gecelerin düzenlenmesinde yardımcı olacaklarını da söylediler.. O anma gecesine 12 şair ve yazar arkadaş katılmıştık. Usta yazar, O. Hasan BILDIRKİ hocamız bizleri, “ ON İKİ YILDIZ “ olarak isimlendirmişti.. Ancak; aradan 8 yıl gibi bir zaman geçtiği halde, dergi çıkarma hayalimiz, bir türlü gerçekleşememiş-ti. Gerçekleşemiyordu... Ve, 1989 yılının Mayıs-Haziran aylarına ulaştık. Ama, yine de kimseden ses, soluk çıkmıyordu. İşte o tarihlerde kopuklukları birleştirmek, dergi çıkarılması hususunda ilk adımı atmak konusunda, kendimi sorumlu sayarak şair arkadaşları, ilgili kişileri tek tek işyerlerinde dolaşmaya, ilk toplantıyı en kısa zamanda yapmak için zorlamaya başladım.. Günlerce, her fırsatta bu ortamı oluşturmaya çalıştım. Defalarca arkadaşlarımın yanına gittim. Neticede; bugünkü (Sonra orası da satıldı.Kendi binalarına taşındılar.) Otomobilciler Odası binasının (ki, o zamanlar Ticaret Odası’nın malıydı. Sonradan, Otomobilciler Odası’na satıldı.) salonunda ilk toplantımızı gerçekleştirdik. 1989 yılı Haziran ayının ikinci yarısıydı.. İlk adımımızı attık... Kırk, elli günlük sürede periyodik aralarla yapılan toplantılar, tartışmalar sonucu, Beşparmak’ın ilk sayısı olan, 1989 yılı Ağustos sayısını çıkardık. Böylece dergimiz yaşamaya başladı. Bence; dergimiz, amacına ulaşmıştır. Bazı eksiklerimiz vardır... Bir takım çatlak seslerin zaman zaman duyulmasına karşın, yolumuz, doğrudur. Hedefine doğru ilerlemektedir.
S.S. Pülten: -Söke’de 1960 yılından buyana sanat kültür çalışmalarının içinde, önünde oldunuz. Bu çalışmalardan Şiir,Edebiyat, Tiyatro, Folklor vd. çabalarınızı hatırlatarak, izlenimlerinizi belirtir misiniz?
S.Tutak: - Sayın Selim Sabit Pülten; o kadar geniş boyutlu, çok içerikli bir soru karşısında bulunuyorum ki, otuz yılı aşan(bugün ise 47 yılı aşan) bir zaman dilimi içindeki Edebiyat, Kültür ve Sanat çalışmalarını birkaç satıra, cümleye sığdırmayı nasıl başarabilirim, bilemiyorum. 1960’lı yıllarda da bu günkü çalışmalar, sanat potansiyeli yine vardı.. Ancak, bir farkı vardı.. Kurumlar, dernekler tarafından bu günkü kadar olaya sıcak bakılmıyordu. Söke halkı ayni sıcaklığı gösteriyor, çalışmalarımıza daha değer veriyordu, diyebilirim. Ancak; kurumlaşma dediğimiz merkezi organizasyon yeterli değildi. Çok zayıftı.. Zaman içinde bugünün gücüne ulaştı. Genelde, tüm şair ve yazar arkadaşlar kişisel çalışmalarla, yerel gazetelere, dergilere eserlerini göndermek suretiyle seslerini duyurmaya çalışırlardı. Yıl içerisinde bir, yada birkaç kez Edebiyat Şölenleri, Sanat geceleri tertipler, büyük salonlardan birine Söke halkını davet eder, yazar ve şairleri davet eder, eğlenceli, ödüllü geceler yaşar-dık... Yarışırdık. Hoşça geceler düzenlerdik. Bu gecelerin yankıları günlerce, gazete ve dergilerde sürer, giderdi. Anlatılacak o denli çok şeyler var ki; buna, ne bana ayırdığınız sayfalar yetecektir, ne de sınırlanan zaman... Onun için özetleyerek anlatmaya, zorluyorum kendimi. Anılar, birkaç sayfaya sığacak gibi değil.. O yıllarda birçok dergi ve gazetelere şiirler, yazılar gönderdim. Yarışmalara katıldım. Kimisi yayınlandı.. Kimisi yayınlanmadı. Kimisi derecelere girip ödüller aldı.. Kimileri derecelere giremedi. Bu, böyle sürüp geldi.. Ama, bu ateş yandı yanalı, sönmek bilmedi.. Kah sıcaklığı; parlaklığı, zaman zaman çoğaldı, arttı. Kah silik, soluk oldu. Sönmek bilmedi... Öleceğim ana kadar da, söneceğini kabul etmiyorum. Sanmıyorum da... O yıllarda; 1963-64 yılları arasında Hür Söke gazetesinde, 4-5 ay süreyle “Bir Yosma Sevdim”(Sonradan adı değiştirilerek: Bazen Ağlamak Gerekir oldu) isimli ilk romanım tefrika halinde, her gün yayınlandı. Büyük ses getirdi. İlgi gördü.. Yine o yıllarda, İstanbul “Yeditepe” dergisinde zaman zaman şiirlerim yayınlandı. Bu çalışmalar askere gidinceye dek sürdü. 1967 yılında terhis olup geri dönünce, tekrar Söke’de bu konularda çalışmalara başladım. Ama, benim en büyük amacım, idealim, o güne kadar gerçekleştirilemeyen bir Amatör Tiyatro oluşturup, kurmaktı.. 1967 yılının ikinci yarısında, önce Söke’deki matbaaları, bankaları, Resmi ve özel kurumları tek tek dolaşarak bir Amatör Gençlik Tiyatrosu kuracağımı, bana yardımcı olup olmayacaklarını sordum. Araştırdım.. yardımcı olacak, destek verecek bir kuruluş arayışına girdim. Her konuştuğum kişi, çevre ve kuruluş olaya sıcak baktılar. Benim faaliyete geçmemi, her türlü yardım ve destekte bulunacaklarını söylediler. Bu yakın ilgiden cesaret alarak, tiyatro oyuncularını tespit etmeye, oluşturmaya başladım. Bir, iki, üç derken sekiz-on kişilik bir ekip oluşturdum. Çalışmaları yapacak bir salon arayışına giriştik. O sıralar; merhum, eski Belediye Başkanlarından (Allah ona da rahmet eylesin) Ömer KOYUNCUOĞLU (kısaca Koyuncu) , henüz belediye başkanlığına seçilmemişti. Adalet Partisi Söke İlçe Başkanı’ ydı. Adalet Partisi ilçe binası ise o günlerde, bu günkü Emlak Bankası’nın (şuan Elit Dershanesi binası) bulunduğu yerdeydi. İkinci katta bulunuyordu. O zamanın genç kuşağı olarak bizler, hiçbir art düşünceye saplanmadan, tüm saflığımızla, bir yardım eli uzatılır düşüncesiyle, arkadaşlarla birlikte Koyuncu’nun yanına gittik. Makamında ziyaret ettik. Düşüncemizi açıkladık... Çok sevindi. Çok iyi karşılandık. Derhal odalardan birini boşalttıracağını, ertesi gün gidip odanın anahtarını teslim almamızı söyledi. Hangi saatte isterseniz gelip çalışabilirsiniz, dedi. Bu, bizi çok duygulandırdı. Sevinçten uçuyorduk. Dünyalar bizim olmuştu.. Artık, bir koruyucumuz olmuştu.. Rahatça çalışabileceğimiz bir odaya kavuşmuştuk. Makamından ayrıldık. Caddeye inince, arkadaşlardan biri ortaya bir düşünce attı. Her birimiz değişik iş yerlerinde çalışıyorduk. Çalışma-larımız ilerleyince, bir siyasi parti çatısı altında tiyatro çalışmaları yanlış değerlendirilirse, işimizden olursak, nasıl geçinirdik..? Oysa, hiçbir siyasi yelpaze altında çalışmayı istemiyorduk. Özgürce sanat icra etmeyi istiyorduk. Aramızda oylama yapıp, AP ilçe binasında çalışmaktan vazgeçtik. Söke Halk Eğitim Merkezine gitmeyi kararlaştırdık. O sıralar şuan emekli olan sayın İrfan ALGÜR öğretmen, Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne yenice atanmıştı. Halk Eğitim Merkezi Binası olarak da bugünkü, Hacı Halil Paşa Halk Kütüphanesi’nin olduğu bina kullanılıyordu. Topluca oraya gittik. İrfan Bey’le görüştük. Çok memnun oldu. Hizmetleri arasında bu tür çalışmaları yapmanın, desteklemenin de bulunduğunu söyleyerek, önerimizi kabul etti.. Üst kattan bize bir oda verdiler. O zamanlar daha o bina restore olma-mıştı. Orada çalışmalara başladık. Toplanan gençlerin sayısı da 35-40 kişiyi buldu. İki ekip oluşturduk. Bir ekip Folklor oyunları ve Halk Müziği Korosu ekibi, ikinci ekip Amatör Gençlik Tiyatrosunu meydana getirdi. Camları kırık bir odada, üşüyüp, titreyerek” Hababam Sınıfı” oyununu hazırladık.21 Şubat 1968 tarihinde Söke Dicle Sineması’nda gündüz ve gece, öğrencilere ve halka olmak üzere iki sefer oyunumuzu sergiledik. Büyük ilgi, sevgi ve başarıya ulaştık. Ancak; Halk Eğitim Merkezi Yaşatma ve Koruma Derneği’nin bazı taraflı tutumları yüzünden topluluğu dağıtmak zorunda kaldık... Oysa; çevre ilçelerden davetler almıştık. Çevre ilçe ve köylere turneler programlamıştık. Hatta, Kuşadası’nda o sıralar merhum, Avni DİLLİGİL Tiyatrosu bir oyun sergileyecekti. Oyun saatlerimiz çakışıyordu. Önce veya sonra oyunun sergilenmesi hakkında onlarla aramızda tartışmalara bile gidilmişti. Ama, bazı kuruntular nedeniyle oyunumuzu orada sergileyemedik ve tiyatromuzu yaşatamadık. Daha sonra sahipsiz kaldık.. Ve dağıldık. Ardından yine kişisel çalışmalara döndük.
S.S.Pülten: - Yıllar önce ünlü YEDİTEPE dergisiyle, birçok dergi, yerel gazete ve antolojilerde şiirleriniz, yazılarınız yayınlandı. Bu çalışmalarınızı anlatır mısınız? Tek şiir kitabınız “SEVGİ BAHÇESİ” (Daha sonra 1998 de ikinci kitabı “CANIMSIN TÜRKİYE’M” adlı ikinci şiir kitabı da yayınlandı.Tükendi.) ’ nin yayınlanışını, izlenimlerini, özelliklerini anlatır mısınız?
S.Tutak: - 1980 yılında Söke matbaacılarından Güneş Matbaası sahibi eski dost, Halil KAVGACI’ nın gösterdiği özveri ve ekonomik kolaylıklar sonucu ilk ve son (0 gün için son kitaptı.Sonra bir kitabı daha yayınlandı) kitabım olan “Sevgi Bahçesi” isimli kişisel şiir kitabımı, Söke’de bastırmayı gerçekleştirdim. O zamanlar bilgisayarlar yoktu. Bu ofset makinalar yoktu. Kazanlı makinalar kullanılıyordu. Ve her şey tek tek hurufatlarla harfler sıralanarak diziliyordu. Söke’de bu da ilk baskı olan kitaptır. Elle dizilerek basılan ilk kitaptır Sevgi Bahçesi şiir kitabım. Yıl 1980... Bilişim ve iletişim bu denli ileri düzeyde değildi yurdumuzda. Hele hele Söke gibi Anadolu taşra kentinde, hayal bile edilemezdi. Neyse, 500 adet gibi az miktarda bastırılan kitabım, kısa sürede tükendi.. Elimde kalmadı. Tamamına varan miktarını çevremdeki dostlara hediye ettim. Masrafını bile çıkaramadım. Ama; amaç kar değildi. Çıkar beklentim yoktu.. Önemli olan, bir miktar eserimin belirli bir kitap içerisinde toplanması ve bir yapıtın ortaya çıkmasıydı. Bunu başardım... Elimde yalnızca bir adet kaldı. Yıpranmış, eskimiş bir kitap. O şiir kitabımı düzenlerken, şiirleri konularına göre bölümlere ayırmadım. Değişik konuları içeren şiirleri, arkası arkasına karışık bir dizgiyle serpiştirdim. Yalnızca; tarih sırasına göre eskiden yeniye doğru bir düzenle yerleştirdim. Amacım; aynı konulu şiirleri arka arkaya okuyan okuyucuların sıkılmaması ve de eskiden yeniye doğru dizilen şiirleri okurken, okuyucunun, şiirde gelişmeyi rahatça izleyebilmesi, takip edebilmesiydi.. Ayrıca; 1983 ve 1984 yılları arasında Söke Halk Eğitim Merkezi’nde toplanarak, bağlama üstadı Şenol SİVRİ ile birlikte bir, Halk Türküleri Korosu oluşturduk. 23 kişiye varan bir ekip meydana getirmiştik.. O yıllarda düzenlenen Türkiye çapında(genelinde) İl ve ilçe Halk Eğitim Merkezleri, Halk Türküleri Koro yarışmalarına hazırlandık.. Çalışmalarımız olgunlaşınca bir kaset hazırladık. Bu yarışma için Eskişehir sekreter ya görevini yürütüyordu. Biz de; her il ve ilçe gibi, hazırlanan kasetimizi oraya gönderecek, yarışmaya katılacaktık. Ekipteki arkadaşların çoğunluğu işçi, esnaf, memur ve öğrenciden karma bir ekip olduğu için, genel olarak dar gelirli kişilerdi.. Yarışma için tek tip elbise, giysi sorunu karşımıza çıktı. Halk Eğitim Merkezi’nin o günkü müdürü Ali İNÖN Bey, bu soruna (tek tip elbise giyilmesi sorununa) bir çözüm getiremedi. Sonuç olarak o kadar emek, çalışma umut ve sevinçlerimiz boşa gitti. Kırılan gururumuz, yiten umudumuz, yoksulluk ve çaresizliğin verdiği üzüntü ile sahipsiz olarak, ortalarda kalakaldık. Elbet; Ali İNÖN Bey, bunları hissetmemiştir. Ama bizler, hepimiz bunun ezikliğini aylar boyu yaşadık.. Kasedimiz de hazır olduğu halde bir, tek tip giysi yüzünden yarışmaya katılamadık. Ama; Efes Sineması’nda halka bir konser verdik.. O yıllarda kulakları çınlasın sayın Halil KANAL, hem kaymakam, hem de belediye başkanıydı.. Ayrıca; Ticaret Lisesi’nin salonunda “Karaca oğlan Gecesi..” ismi altında bir şölen ve bir perdelik bir oyun sergiledik.. Başardık ve beğenildik.. Halk Eğitim Merkezi ilgisini kesmeseydi, ekibimiz hala çalışıyor ve bir yerlere varmış olacaktı... Bu çalışmalar da dağılmak zorunda kaldı.. Yine de, umudumuzu yitirmedik. Gelecek, bizimdi...
S.S.Pülten: - Sayın Suat Tutak, aldığınız teşekkür, ödül ve gördüğünüz ilgiyle, bundan sonra yapmak istediklerinizi belirtir misiniz? S.Tutak: - Bugün 1991 yılı Aralık ayının ikinci haftasının son günlerindeyiz. Bugüne kadar aldığım ödülleri soruyorsunuz.. Bu konuda konuşmak istemiyorum. Ancak; 1981 yılında Söke Ticaret Odası’nın düzenlediği 100. Yıl Edebiyat Şöleninde aldığım, Şiir okuma-yazma yarışmasında ŞİİR.1.ne verilen şilt, Onur Belgesi, çeşitli kitap, üstünde oyularak yazılmış Şiir.1.ne yazılı Dolma kalem vb. ödüller bir hayli kabarıktır. Bu konuda bir nokta, bir virgül kadar katkım ve başarım olmuşsa, bu başarı benim değil halkımındır. Kendimi mutlu sayarım..
S.S.Pülten: - Özgeçmişiniz ve yeni şiirlerinizden bir örnek verir misiniz? Eklemek istedikleriniz varsa, onları da eklemenizi rica ediyorum?
S.Tutak: - Özgeçmişime gelince; 1945 yılının güz mevsimi, Eylül ayının 7’de, Söke’de doğdum. İlk, Orta ve Akşam Ticaret Lisesi Okullarını Söke’de bitirdim. Şuan AÖF, Eskişehir Anadolu Açık Öğretim Fakültesinde öğrenimime devam edemiyorum.(Ekonomik nedenlerle İşletme-2 sınıftan öğrenimime ara verdim.Bıraktım.) Öğrenmenin ve okumanın yaşının sınırlı olmadığına inanıyorum. Başarmak için, başlamanın, çok çalışmanın, zorluklardan yılmamanın şart olduğuna inanıyorum.. 26. yılını yaşayan küçük bir Devlet Memuruyum. Evliyim. Dördü erkek, biri kız olmak üzere, beş çocuğum var.. Kültür ve sanat konusunda yapmak istediğim çok şeyler var.. Şimdi konuşmak istemiyorum. Zamana bırakalım... Bekleyelim. Ömrümüz olursa, birlikte göreceğiz. Bana verdiğiniz değere, ayırdığınız zamana teşekkür derim.
(Yeniden düzenlenme tarihi: 08. 01. 2008 –SÖKE)
Suat Tutak
08. 01. 2008
NOT : S.S.Pülten-Suat TUTAK)
12. 12. 1991- Söke
(Suat TUTAK’ la Selim Sabit PÜLTEN)
(Beşparmak) : - Söyleşi...[
Anılarda Kalan Bir Söyleşi Yazısına Yorum Yap
"Anılarda Kalan Bir Söyleşi " başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.