YÜREĞİM !...BU NEYİN DİRENİŞİ...
Bir zorluğun çelişkisi yetti,cesur saydığım yüreğime…
Öfkeyle kırdığım kalemimin kırık ucuyla,
yine yalnızlığımı bekleyen satırlar karalıyorum buruşmuş sayfalara…
Ah yüreğim ! bu neyin direnişi…
Bak!...Ölü turnalar düşüyor,mavisi yontulmuş gökyüzünden…
hükümsüz yargılanıyorum yar’in duruşmalarında…
Oysa karmaşık bir bulmacadan düşürmüştüm bu sevdayı…
Belki de yaralarımın en kabuklu zamanından…
Ama Yanıldım !...
Hayın karanlık bu sevda…Sonu ilmek…Yolu süngü…
Tadı dilime zehir gecelerin ,uykularıma batan hançeri..
Yeter yüreğim!.. Bu neyin direnişi…
Kaç yağız at çatladı koşarken içimde…
ve kaç kez alnımdan vurdu beni zehir zemberek sözler…
Uykusuz gecelerin koynunda ,
ağrılarla kapanmaya çalışıyor göz kapaklarım.
yankısı kalmamış bir sesi bekleme sendromlarında
büyümenin ne anlamı var ki ?
Söyle deli yüreğim ,Bu neyin direnişi…
Derin bir neşter yarasının altından
damla damla sızarak terk ediyor beni tutunduğum umutlarım…
Dumanaltı bir odanın en kederli yerinde ,
azarlanmış hayallerimin kuşatmasında ,
çoğul acılar ,tekil yalnızlıklar ve çatışma sonrası
sancılarla kalakalıyorum kanlı meydanlar ortasında…
“Kurtulursam ,bu aşk’la kurtulurum” dediğim için
başkada bir planım kalmadı artık…
Zaten berbat bir cümleydi,
kalemimi Aşk’a kanattığım günler…
Başaramadım…
Hırçın dalgaların dövdüğü bir kıyının haykırışları içinde duruyorum…
Ama yaşamak zorundayım uçurumların ucunda…
Olası bir tufan zorluyor kapılarımı…
Yeni bir gemi inşa ediyorum göğsümdeki kemiklerden…
Rehin bırakıyorum düşlerimi durgun sahillere…
Kalın kışlık paltomu giyip üstüme,
çıkıyorum buz gibi yolculuklara…
Omuz vermeyin tabutuma,
kendi ellerimle taşıyacağım cesedimi…
Okyanus dalgalarında geride bıraktığım
tüm aşkları selamlıyorum ölümbaz bakışlarımla…
Gidişimi Yâr hazırladı ,ben tetiği çekiyorum…
Ölürken bile masum değil yüzümün rengi…
Suçluyum…Gidiyorum….
Hasan KARADENİZ...