- 742 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZENNURE ABLA'NIN O GEDEYNEN DÜĞÜNÜ / ARDAHAN ÖYKÜLERİ (37) (kitap 36)
Zennnure Abla’nın aşkında neler yoktu neler ki!
"İNCOMMENSURABILITY!" Tay lolooo! O da vardı!
-Eşşedibillah vardı! O dediğinden.
Zennure’nin aşkında,
Eş ölçülemezlik?
Allah kabul etsin; neyse o vardı!
Zennure Abla Sabgara’da yaşardı burada doğmuştu. Annesinin babasının cici kızı olarak çok sevilgen büyütüldü. Zennure Abla Sabgara’nın da sevilen çocuğu bebeği genç kızı ve geç kalan kızıydı. Zennure Abla; otelde kalacak hali yoktu evde kalmıştı tabii ki. Ola baba, insanoğlu yazısı kısmeti kapalıysa ne yapsın? Gerçi Molla Musa Şemsü’l Kübra’ya baktım demişti. Zennure Abla’da iki tavuk bir de İnönü’nün üstünde olduğu paradan vermişti. Tam tamına kaç lira verdi. Onu bir Allah, bir Molla Musa bir de kendisi bilir. Biz mi; biz zurnanın son deliği olabilirsek ne gam!
Zennure o gedeyi seviyordu. Gede Zennure’yi’sevmiyordu!
Şiddetli sevmek ve sevmemek ile büyük bir aşktı.
İki ayrı şeyin, kavramın kıyaslanamazlığını söyleyen düşünürler:
"Kadının seviyorum dediği şeyle erkeğin seviyorum dediği şey arasında en azından iki ayrı durum yatar."
"Yolda yürümek ile dağda yürümek arasında; ikisinde yürümek söz konusu iken aynı şey değil bahsedilen yürümek." derler .
Her şey başka,
Başka iklimler,
Başka başkalar,
Bunca bahar gelir gider,
Her baharın!
Hızarcı Necip’in Bahcesi; o gül topunda aynı daldan aynı gül mü koparılır?
Beçere Zennure Eyo kişinin kızıydı. Evleri Laz Cemilgilin karşısında kip kıyak evdi. İki göz odaydı. Ambarın önünde oturur; yoldan aşağıdan gelen, kim gelirse gelsin onları seyre dalar vaktini geçirirdi. Merakla kurulu saat gibi bakardı ambara. Nedeniyse merakın, ambarın çatısının tahtasıydı? Öz özüne soruşurdu. Ve niye kışın ambara ısınmağa gelinirdi? Ev bu kadar sıcak olmuyordu! Kim bilirdi cevabını? Ambar sıcak olurdu kışın, yazsa serin. Tahta mıydı sebebi? Tahtanın sebep- i hikmetinden bir sualdi? Sorur dururdu! Bilemezdi!
" YEL DEVİRSİN SEBEPLERİN KÖKÜNÜ
SIRTIMA VERDİLER SİTEM YÜKÜNÜ "
(Reyhani)
O ara bir oğlan rücah oldu. Gede Ardahan’da askerliğini süvari alayında yapıyordu. Elazığlıydı. Sabgara’nın suyu da menşur ki; katır sırtında Sabgara’nın suyunu iki göz bidona doldurur dönerdi. Oğlan evli ve üç çocuk babasıymış. Katıra vurdu mu bidonları gombala kuç taş gibi Sabgara’daydı. Ne var ki on dakikalık yol; şimdi savrulduk buralardayız, diyarı gurbetteyiz de gidemiyoruz. Ardahan’da olana ne var ki iki dakika, üç dakika bilemedin beş dakika... Vay ne zor muş Ardahan’dan uzak kalmak? Yeni yeni anlıyor adam olan!..
"TORPAK BAŞINA ANACAN!"
Yaz baharın oğlan bulaktan su almaya gelince. Bulağın başından... saatlerce ayrılmazdı... desmalını yıkar... ayağını yıkardı. Kız gelsin görem diye kürünleri temizlerdi. Yalandan taşları dığarlıya dığarlaya çeğil yapardı. Laz Halilgil’in çepere kadar dayanırdı nerdeyse taş dizme işi. Yalan!.. Zennure’yi görecek ya mahanaynan taş dizer oyalanırdı!
Netice olarak asker oğlanla evlenmeğe anlaştı. Beh koydular. Askerlik hıtamında terhis bir tarafa düğün bir tarafaydı: Anlaşma öyleydi.
İmam nikahı kıyıldı. Askerlikte bitti. Sayılı gün ne ki? Bir iki üç...
Molla Musa imam nikahını kıydı. Kağızmanlı Hocaların yanlarında yetişmişti. Töreni kusursuz tamamladı. Nikah ve düğün birlikteydi. Davetliler iki oda, bir de aşhanada oturdular, erkenden sona erecekti ki tören, insanlar yarınına biçine kalksın gitsinler. Sıcağın tesiriyle de belki davetli insanlar "adda dudda" şeylerden konuşmuyorlardı. Yaz ve biçin yorgunluğu; biçinin kafada konuşula konuşala derc edilmesi ahalinin kafasını sıkmıştı!
Zennure’nin Düğününde çağrılılara şirinlik getirdiler dağıttılar! Kişmiş şeker enva-i çeşit çerez; yiyenler bir avuçta çeplerine koymuştular. Ardından mağar tepsisi dolaştı. Bazı anlatılara göreyse yemek verildi denir: Etli kartolnan bulgur pilavı bir de tamas hoşafı. Bulgur pilavını elde etme şekliyle anlatıyordular aralarında: Buğdayı kaynatarak bulgura çevirirmişlerdi. Kaynayan buğday kurutulup kabaca el degirmanında kikire isimli taşta öğütülürmüşte. Bulgur buğdaydan buğday bulgurdan böyle neşet edermiş vesselam.
Elinde bohçası yanında müstakbel eri- eşi. Gün ışığı güneşten çıkmıştı. Güneş unutulmuş muydu? Henüz hayır haber yoktu da! Çeperlere dayanmıştı; kızlar uşaklar, pağıllanan arvatlar Zennoş’un’ evde kalmadığına... evde kaldığına üzüldüğünün on katı sevinenler mi? Ne ararsan? Gelin Hanım hicrine ah ofla üzülüyor anası babası halası. Keşke evde kalsaydı diyenlerin hayıflanmaları! Çeşitli duyguların serbest piyasası gibi hepsini görebilirdiniz. Çamaşırların ipe serilmesi gibi. Serilmiş mandallan asılmıştı sanki hisleri insanların; iyisi vardı kötüsü yok değildi! Vardı var!
Gede kolunu gelin’in boynuna asmıştı. Kerpetenle çıkaramazlardı. Anan ölsün! Zor bulmuştu. Bırakır mı? Lom versen sökemezsin bu izdivaçı.
Saray karı göğe başını kaldırarak Mevla’ya.
"Müteşekkir oldum. Şükür olsun Hüda sana." dedi. Mikropların dediği olmamıştı. Ne dersin? O fırsantta Molla Musa’ya bir pel kattıra bilir miyiz diye düşünenler vardı ya hu.
Sabgaralı Gelin ve yavuklusu, imam nikahlısı el ele uzaklaşıyordular... köy kaldığı dağların başında konduğunnan kaldı. Gidenler uzanıyordu. Köy kısalıyor, küçülüyordu. Yolcularla yürüyecek hali yoktu ya! Çakıldığı yere çakıldı! Yalnız bir tebessümle evladına uğurlar olsun diyebildi. Tebessüm etti:
"GÜLE GÜLE ZENNURE!"
Bir gün tıklayınca geçmişi; Digital Zeka’da herşeyi görebilecek miyiz? Bu düğünü, emval-i metrukesi; daha iyi bakabileceğiz mi? Kim bilir?
Eski Meydan’a geldiler. Burada bir yazıhane vardı. Simsar Hasan ve Necmi Günal’ın yazıhanesi. Yine bir fasıl merasim. Mehrali Dayı, Kahraman Enişte, Dursun Dayı Mal Meydanı’na gelmiştiler. Yazıhane Mal Meydan’ı böğür böğüreydi . Onlar ahil adamlardı. Geline ve damada iyi yolculuklar dilediler. Mehralı Dayı:
"Kahraman! Oğlanı gözüm tutmadı ama haydi Allah’tan hayırlısı."
Burunlu vabis yanaştı. Bindiler.
Vır ha vır haaaa vırrra! Erzurum’a indiler!
...
İki gün sonrası...
Ardahan...
Yazıhanede Zennure kapının ağzında ki seki "varmış" onda oturuyor.
Ağlıyor!
Kainat inşasından beri ağlamak vakadır amma.
Zennure Abla ağlıyordu!
Herkes sakkız çiğner amma gelin hanım ağlıyordu!
İki gözü bir çeşme akıyordu.
Yaylacıklı Jülük bir çocuk orada "bitti."
"N’oldu Zennure Bacı?"
Anlattı: Meğer yolda oğlan her şeyi anlatarak bunun eğimini ölçmüş. Kuma üstüne götürüyormuşa! Zennure’nin artan tepkisi ile; Hoçvan’dan itibaren rengini göstermiş. Susuz’da Kars’ta Sarıkamış’ta velhasıl Hasankala’da tamamen "hayır" demiş. Oğlan Erzurum’da oynayacağı oyunun kurgusunu Hasankala’nın o çıkışı var ya; yokuştan aşağı inen yer. He, orda tam kurma kurmaya başlamış.
Erzurum garajı ufak bir yer. Bingöl’den Tunceli’nden Muş’tan Artvin’den Rize’den Karaköse’den gelen gidenle kesişme yeri aynı şimdiki gibi.
-Sen otur ben karşıdaki yazıhaneden Elaziz’e iki bilet alayım. Allah vekil bileti aldı geldi. Elinde gösterdiği bilet; bir kişi yazıyordu. Saati: 18:00 idi. Vesayit’in yeri Sabgaralı Gelin’in arkası; dönse ancak göreceği noktadan kalkacaktı vasıta. Dalına vurmadılar mı Sezar’ın?
"Brütüs sen de ha! Ah dalım!.." dememiş miydi?
Zalım oğlu zalım. İyice kandırmak için kızcağıza:
-Geçikirsem meraklanma, akrabalara bir iki halat (hediye) alacam! Tamam mı?
-Tamam!
...
Bekle,
Ha bekle!
Bakın!..
Kar etmiyor!
İnsanoğlunun içinden inanmayan duygular bir an gelir...
Uyanır:
İşaretlenmiş; gösterilen yazıhaneye gitti.
Yazıhaneciler dinlediler.
Ona bir güzel lisan-ı uygunlukla anlattılar.
Anladı tam anladı.
"ALDATILMIŞTI"
Erzurum’un merhametli insanları hemen son posta kamyonlara ulaşmaya başladılar. Telefonlarla bir akide şekeri dağıtım kamyonuna ulaştılar; ciddi tembih ve talimatlarla teslim ettiler. Ardahan’a garaj’a bilgi verdiler.
"Kaç böyle kandırılan geliyor ki!"
Umduğun gibi çıkmıyor karşındaki sevsen de!
Eş ölçülemezlik?
"HER ÖKÜZ BİR ÇUBUĞNAN SÜRÜLMEZ" demek ki!
Yolu metre ile ölçeriz, suyu da göz yaşını kovaya yığsak onu metre ile ölçeriz amma olmuyormuş demek ki!
Sevdin!
Sevilmedin amma velakin!
Böylede olmak oluyormuş: Ha..!
Ardahan yazıhanesinde köylüsü "Jülük" çocuğa anlatırken,
demiş ki:
-Şero Gardaş; baht- e min kara!
Kara bahtlının bahtı kararmadı bilakis açıldı.
Çoban Alo ile Alo’nun talipliğiyle mutlu evlilik gerçekleştirdi. İstanbul’a göçtüler. Çok değerli çocukları olmuş. Sanatkar çocukları araba tamir ustalarıymış. Zengin örnek kişilermiş. Bilmeyiz ki; Zennure Abla hayatta mı? Alo Emi?..
Sağ iseler selametlikler olsun!
Göçmüşlerse Allah rahmet etsin!
Hasankale’den geçtilerdi değil mi?
"GÖRELİM MEVLAM NEYLER
NEYLER İSE GÜZEL EYLER!"
YALÇINER YILMAZ
17/06/2009
GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.