- 583 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kitaplarda Anlatılanlar ve Gerçek Hayat
KİTAPLAR VE HAYAT
Kitap okumak kadar güzel bir duygu yoktur.
Ancak son zamanlarda ,yaşadıklarımız ve hayattan beklentilerimiz kitapların hayata ne kadar uygulayacağımızı sorgulamamıza sebep oluyor…
Örneğin kitabı okuyorum. Kitapta demekte ki “ Her yerde herkese gülümse, selam ver, karşındaki insan sana mutlaka olumlu ve gülümseyerek cevap verecektir”
Bunu hayatta uygulamaya koyduğum ve iş yerime giderken yolda herkese gülümseyerek baktığım ve selam verdiğim zaman insanların büyük bölümü ya yüzümüze boş boş bakmakta, ya kızarak bakışlarını başka yöne döndürmekte, belli ki bazıları içlerinden küfür de etmekte . Bazıları ki, muhtemelen bizimle aynı niyette olanlar tanısalar da, tanımasalar da selam vermekteler.
Kitaplar her zaman güzel şeyler yazarlar. Ama yazarın içten samimi duygularını yansıtan kitaplar ki , samimi duyguları yansıtmayana nazaran daha etkili olurlar. Ben yazarın iyi niyetinin yazıya yansıdığına inanan ve kitabın etkisi ile yazarın niyet ile kişiliği ile orantılı olduğuna inanmaktayım.
Yalnız kitaplarda yazılan her şey hataya uygulanamamakta. Aslında kitaplar uygulansın, yaşansın , hayat kolay ve güzel olsun diyerek yazılmakta . Ancak bunun içine yayınevlerinin “Acaba satar mı?” diye kaygıları ve yazarın “ Bu kitaptan Ne kadar para kazanacağım?” kaygıları girer ve niyet para olursa o kitap faydalanılacak haldeyken maddi ve manevi olarak faydalanamayacak hale gelebilir.
Tüm bunlara rağmen “ İlk emri Oku” olan bir dinin mensupları olarak okumak ve okuduklarımızı da gücümüz oranında uygulamak zorundayız. Okumak , okuduğumuzu anlamak , önce kendi hayatımıza uygulamak ve sonrasında da çevremizle paylaşmak bizim de çevremizin de gelişmesine sebep olur. Ancak okur ve anlamazsak okuduklarımız be kendimize ne de başkalarına fayda eder. Mesela Arapça bilmediği halde Arapça Kuran okuyan insan okuduklarını anlamazsa nasıl uygulayacak ? Bunun cevabını de vermek gerekirse ya Arapça öğrenecek , ya da Türkçe metninden anlamak ve uygulamak niyeti işe okuyacak ki fayda sağlasın.
Burada parantez açmam lazım ki, bu fayda maddi fayda değil , manevi fayda , okuduğunu anlamanın ve anladığını da uygulamanın manevi mutluluğudur. Manevi olarak mutlu olanlar kısa vadede olmasa da uzun vadede manevi mutluluğu da yaşarlar. her şeyi hemen ve kısa vadede istediğimiz ile mutlu olmayışımız arasında bir ilgi var mı acaba ? Bunu de beraber düşünelim.
Okumak gerçekten okumasını bilen insana mutluluk verir. Okuyan insan okumayan nazaran gelişir, okumayan insan okuyanı anlamasa da okumak gerçekten de ibadet niyeti ile olursa insan faydalı olmakta . Okumak adama arkadaş olur , basit ve seviyesiz insanların konuşma ve davranışları ile insana verdiği sonsuz manevi ve maddi zararlar ,bu insanlarla muhatap olmaktansa bir köşe de okumakla manevi huzura sebep olmaktadır.
Okuyan, okuduğunu anlayan insan , yaşantısından , söz ve tavırlarından hemen anlaşılabilir. Okuyan insan nerede güleceğini, neye gülüneceğini , kime nasıl davranılacağını bildiğinden insanların tavırlarına fazla aldırış etmez. O insan bilir ki niyet ibadetin de , icraatında üstündedir. Derler ki , bir insan yolda giderken yolda taş görse, arabalar yavaşlasın kaza olmasın niyeti ile taşı yolun ortasına koyan da , aman hızlı giden arabaya bu taş dokunarak kazaya sebebiyet vermesin diyerek iyi niyetle o taşı yolun ortasından yolun kenarına koyan insan da doğru olanı yapmıştır .
Kitaplar yayınlanmakta , her yıl binlerce kitap…
Kimi kitaplar kütüphanelerin bir köşesinde küflenmeye terk edilirken , kimi kitaplarda elden ele dolaşarak insanlara ışık saçar. O kitaplarda , kendisini okumaya adamış bir ömür, sevgi ile yoğrulmuş yürek yatar. Bazen o kitapları yazarken sevgiye de susamıştır o yazar. Çevresi kalabalıkken bile yalnız kalmıştır. Çünkü çevresinden hakiki manada sevgi görememiştir.Çünkü , çevresinde sevgiden çok söz eden, onu çok sevdiğini söyleyen ama onu ziyarete gelmeyen insanlar , sorduğumuz zaman ne kadar meşgul olduklarını anlatırken , hakiki manada sevdiklerine nerede olursa olsun ulaşmakta ve onlara sevgilerini hal dili ile davranışları ile bakışları ile göstermekteler.
Sevgi bir söz değil nasıl ki hal dili ise, kitaplarda bir kağıt değil, yazarın niyetini, kişiliğini , fikirlerini sevgisini yansıtan önce gözlere, sonra yüreklere ve beyinlere o nuru akıtan halden hale giren birer nurdur anlayana . O nuru yakalayan ve kalbinde ve beyninde o nura yer verenler ancak o kitaplardan faydalanabilirler.
Kitaplar vardır ki, zehirdir. Onun insanı nasıl zehirlediğini insan anlamazda anne ve babalar çocukları ellerinden uçup dağ başlarına, toprak altlarına, veya onunla aynı havayı solumadığı başka diyarlara gittiği zaman fark ederler ama iş işten geçmiş olur. O yüzden anne ve babalar çocuklarının ne kitaplar okuduklarına , o kitaplardan neler aldıklarına , hayatlarına neler kattıklarına dikkat etmeliler. Anne ve babanın kitap okuması ve okuduğu kitapları çocuklarına tavsiye etmeleri en güzel davranıştır aslında.
Bazı insanlar okumayı küçümser ve açıkça “ Ben okumayı sevmem” dediğinde “Saçmalıkları seversin” dediğimizde kötü konuşurlar. İşin garibi , okumamanın verdiği zararları görerek bu insanların çocuklarının okumasını istemeleri ve bazit başarılarında bile çok gurur duymaları. Aslında okumanın erdemini görmüş bu insanlar hayat ve okumanın dengesini kuramaması saçma ve basit davranmalarına konuşmalarına sebep olmakta.
“Ben okumayı sevmem “ diyen aslında okumanın önemli olduğunu herkesten çok bilen ama malumu ilan etmekten başka çıkar yolu olmadığını da gören insanlardır.
Bizlerde bilmekteyiz k, okur yazar oranının çok olduğu ve çok kitap okunan toplumların hep gelişmiş ülkeler olduğu .
Bize oku emredilmekte ama , onu hep başkaları alarak uygulamakta. Güzel işler kimsenin tekelinde değil yani. O güzellikleri görüp de alan insan faydalanmakta. Okumak ve kitaplar mücevherlere benzer. Kim onu anlar ve bedelini ödeyerek veya kendine sunulduğu zaman aldığı zaman faydalanırsa kitap okumayı da onu anlamayı da uygulamayı da ancak , onun değerini anlayan insan bilir. Bazı hocalarımızın “ Altının değerini ancak sarraf bilir “ deyiminin üzerine iyi düşünmek lazımdır.
Kitapları okumalıyız. Ama anlamak için okumalıyız. Bir defada anlamıyorsak, anlayana kadar okumalıyız .Okuduklarımızı uygulama imkanı aramalıyız. Bu imkanı bulamasak da , gün ola harman ola misali gün gelir okuduklarımızı uygulayacak diyarlara gitme imkanımız olur. O bilgimizi orada uygularız . Gün olur , çocuklarımıza uygularız. Onlar bizden daha çok okuyarak , bizlerden daha üstün ilim sahibi olurlar. İşin esası da yarınlara kalmaksa çocuklarımızın bizlerden daha bilgili ve bildiğini uygulayan insanlar olmasıdır. Bunu başaran bireyler , mutlu ailelere , mutlu aileler mutlu şehirlere, mutlu şehirlerde mutlu ülkelere, mutlu ülkelerde gelişmiş ülkelere sebep olurlar. Derler ki güzelliklerde, çirkinliklerde bir virüstür. Salgın bir hastalıktır. Yaymasını bilen insan güzelliklerini de çirkinliklerini de yayarlar. İsteyen güzelliklere ulaşma, isteyen de çirkinliklerde boğulma imkanı bulurlar. Hayat bize her ikisini de verir. İrade de bizim , bilgi de bizim , kitaplarda bizim. Bizi biz yapan bizi ve kitaplarımız….
Kitaplar verdi bana hayatı, en güzel dostlarım kitaplar oldu. Okul arkadaşlarım gibi , benim yapacak gücüm olursa sana en güzellerini veririm deyip de en güzel mevki ve makamlara gelince yanlarına gittiğimizde bizlere yüzlerini dönmedi kitaplarımız . Ama en dindar geçinen arkadaşlarımız da en sevgi dolu geçinenlerde birer mevki ve makama geldikleri zaman bizleri hemen unutuverdiler. Ama kitaplarıma gittiğim zaman her zaman beni sevgi ile saygı ile kucakladılar. İstediğin zaman güzle bilgileri sundular. O kitapları yazan eller dert görmesin, o kitapları yazan yürekler sevgiden başka duygu tatmasın, o kitapları yazan beyinler uzun yaşasın hep ışık saçsın ışık saçsınlar.
Okumak , anlamak , uygulamak ve başkalarını da aydınlatmak bizlerin sizlerin hayat mutlulukları olsun….
TURAN YALÇIN-TOKAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.