- 7539 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAYIP ÇOCUKLAR
Hayatımızdan birden eksilirler. Ya gazete almaya çıkmışlardır, ya top oynayacağız demişlerdir, ya bir arkadaşla ders çalışacaklardır, ya da okula gitmişlerdir. Ama dönmemişlerdir. Kitapları, defterleri, diş fırçaları, iç çamaşırları, kokuları, elbiseleri, topları, bisikletleri, odaları, onlarla ilgili her şey öylece duruyordur. Dokunmaya kıyamazsınız. Döneceklermiş gibi. Ama dönmezler.
Babaları pencereyi açmak ister, Kıyamet koparırsınız. Kokusu gidecek diye. Adamı duygusuzlukla suçlarsınız. Odasını ablanız, anneniz toplamak ister. Çıldırırsınız. Gözleriniz iri iri açılır. Sonra ağlama krizlerine gelir saatlerce ağlarsınız. Son kıyafeti önemlidir. Üzerindeki kıyafeti, eğer kapıdan uğurlamışsanız az çok hatırlarsınız. Herkese renklerini, desenlerini, hatta markasını, cinsini söylersiniz. Ama hatırlamazsanız, ya da eşiniz, kardeşi varsa hatırlamazsa hem kendinize kahreder, hem de onlara kızarsınız. Vefasızlık duygusu hâkim olur düşüncelerinize
Doğal olmayan bir hayat başlar. Her şey ertelenir. Her işi birileri yapar. Ne yemek, ne bulaşık, ne çamaşır umurunuzda değildir artık. Ütüleri, onun kardeşlerinin ihtiyacı sizi ilgilendirmez. Kararları hep başkaları alır. Siz artık yolcu bekleyen, misafir ağırlamaya hazır bir gözü pencerede, bir gözü kapıda olan bir ev sahibesisinizdir. O bazen anahtarı unutunca pencereden taş atıyorsa, camı gagalayan kuşların çıt çıt seslerini onun taş sesleri sanırsınız. Pencereye koşarsınız. Çok sevdiğiniz kuşlara bile küfredesiniz. Ama zamanla o sesi bile ayırt eder kulağınız. Bu defa kendinize kızarsınız.
Yoklukları zaman içinde daha da koyar. Çünkü konu komşu, eş dost, zamanla seyrekleşir çevrenizde. Zira hayat devam etmektedir. Sizinde işiniz gelmiştir. Acıyan gözlerle yapılan teselli sözleri sizi gıcık etmektedir aslında. Ama yine de onlardan birkaçını yanınızda istersiniz. Garip bir ikilemdir bu aslında. Hep ondan konuşulsun istersiniz. Daha önce hiç yapmadığınız halde sigara içmeye başlarsınız. Hem de kırk yıllık tiryaki gibi, pöçüğüne kadar.
Umutlar tükendikçe acılar büyür. Gün ışığını bile görmek istemezsiniz. Hiç kimseyi görmek istemezsiniz. Bu madalyonun bir yüzüdür. Kapının her çalınışında o geldi diye koşarsınız kapıya elinizdekileri sağa sola fırlatarak. Ama gelmezler. Telefonun her çalınışında o arıyordur diye açarsınız heyecanla ama aramazlar. Telefonlarda kimsenin konuşmasını istemezsiniz. Telefonların meşgul edilmesini facia olarak görürsünüz. Ya o arıyorsa o anda, tek şansı, tek kontörü varsa aramak için, onun boşa gitmesi ihtimali sizi dehşete düşürür. Herkesi sizin kadar hassas olmadığı için vefasızlıkla suçlarsınız.
Dönmedikleri gün; eşe, dosta, polise, karakola, arkadaşlarına, notlar bırakırsınız. Bak dön kızmayacağız diye. Ayrıldıklarından hemen önce, kırgınlık, dargınlık, bağırma, çağırma olmuşsa ev içinde, ona yorarsınız dönmeyişlerini. Kendiliklerinden gittiklerine inanmak istersiniz. Evden kaçtıklarını kabullenirsiniz. Ona bağıran, çağıran, tartışan ev hanesinden kimse, o vatan hainine dönüşür gözünüzde. Kaçırıldıklarını, başlarına kötü bir şey geldiğini düşünmek bile istemezsiniz.
Gazeteler ilanlar verirsiniz. Bulana, görene ödül vaat edersiniz, kesenizin yettiğince. Garlara, limanlara, duraklara fotoğraflarını asarsınız. Bazen, şurada gördüm, burada gördüm, ona benziyordu, arkadan yürüyüşü aynıydı, haberleri gelir. Bu haberlere sıkı sıkıya sarılırsınız. Koşarsınız, gece gündüz demeden umutla tarif edilen yere. Ama nafile bir başkasıdır söylenen kişi. Benzerlik şöyle böyledir, ama sizin çocuğunuz değildir. Özür dilersiniz, ya da tarif edilen yerin sahibine olayı anlatırsınız, bakarken onlar garip garip yüzünüze.
Okullardan arkadaşları gelir arada sırada. Onlar sizden onu sorar. Siz onları haber getirdi sanırsınız. Umut buya. Sessizlikler çöker aranıza. Hepsi giderken sizi yanağınızdan öper. Erkeklerin başı eğiktir. Göz göze gelmekten çekinirler sizinle. Kızların gözleri nemli ve buğuludur. Boynunuza sıkı sıkı sarılırlar. Candan yürekten ve içtendir bu sarılışlar. Hissedersiniz. Her gelişlerinde biraz daha azalırlar. Sonra sadece anneler gününde hatırlanırsınız. Kankaları kalır birkaç tane ziyaret eden. Diğerleri telefonla yetinirler zamanın akışı içinde.
Sizin gibi çocuklarını kaybetmiş insanlarla irtibat kurarsınız. Onların otobüslerine çocuğunuzun fotoğrafını yapıştırırsınız. Onların amacını bilirsiniz, siyasi olduğunu bile bile sineye çekersiniz, sırf çocuğunuzun bulunması ümidiyle. Cuma annelerine de gidersiniz özetle cumartesi annelerine de. Niyetleri sizi ilgilendirmez. Soranlara ne yapayım denize düşen yılana sarılır dersiniz. O otobüsle Türkiye’yi dolaşırsınız. Paranız varsa özel hafiyeler tutarsınız. O hafiyeler haftalık raporlar verirler. Neler yaptıklarını anlatırlar aldıkları parayı hak ettiklerini ispatlamak ister gibi. Ve yapacaklarını anlatırlar. Görevlerine son vermemeniz için.
Hükümete mektuplar yazarsınız. Aylar sonra cevap gelir, dilekçenizin ilgili şubeye sevk edildiğine dair. İnternete onun adıyla siteler kurasınız. Bir sürü ileti alırsınız. Kimisi yol gösterir. Kimisi yanınızdayız der. Kimisi para lazım mı der. Kimisi telefon bırakır. Tinerci çocuklarla oturur kalkarsınız. Onları anlamaya başlarsınız. Nerde yardıma muhtaç, ya da çocuklarla ilgili bir mağduriyet görseniz dikkat kesilirsiniz. Sur diplerinde sabahlarsınız. Mafya ile irtibat kurarsınız. Her şeyi, her yolu denersiniz, çaresiz. Polis bile bazen ikaz etmek zorunda kalır sizi. Haberi olur bir şekilde çabalarınızdan.
Kayıp çocuklarla ilgili gazete sayfalarını, televizyon programlarını izlersiniz. Kaçırdıklarınızı ve atladıklarınızı iyilik yapıyorlarmış gibi yakınlarınız ulaştırır, ya da haber verir size. Çevresi geniş insanlara ulaşırsınız. Hıncal ULUÇ’a, Hasan PULUR’a, Emin ÇÖLAŞAN’a mektuplar yazarsınız. Eğer kaybolan çocuğunuz futbolu seviyorsa, tuttuğu takımın maçlarının oynandığı stadın çevresindeki esnafa, stadın güvenlik görevlilerine defalarca gidersiniz. Onlara oğlunuzu anlatırsınız. Sıkı sıkı tembih edersiniz. Bulurlarsa emeklerinin karşılıksız kalmayacağını ima edersiniz. Hatta onlar promosyon maksatlı ufak tefek hediyeler bırakırsınız. Sizde onların Nurten Ablası ya da Hasan Dayısı olursunuz. Arkanızdan acıyarak bakarlar. Çocuklarına, yakınlarına ibret alınacak olay diye anlatırlar hikayenizi. Maç olan günlerde ise stadın çevresinden ayrılmazsınız. Çocuğunuzun sevdiği bir kız yada vardı ise en çok onun üzerinde yoğunlaşırsınız. Günde on defa ararsınız. Ailesi kızar ama belli etmez. Zira vefasızlıkla suçlanmaktan çekinirler.
Mezarlıklar, otogarlar, sinema önleri, tır garajları, sanayi çarşıları, büyük alışveriş marketleri, tren istasyonları hep umut kapınızdır. Oralarda yaşarsınız, nefes alıp verirsiniz. Saplantı olduğunu söyler yakınlarınız onu bulmanın sizde. Psikolog destek almanızı söylerler sık sık. Böyle yaşanmaz derler. Ömür böyle geçmez derler.
Ne zaman yağmur yağsa, ne zaman şimşek çaksa, ne zaman kar fırtınası olsa acaba dışarıda mı acaba üşüyor mu diye ağlarsınız. Bayramlarınız figana dönüşür. Sofralarınız matem sofrasına onsuz. Ne zaman kimliği belirsiz bir çocuk cesedi bulunsa ve duysanız hemen oraya koşarsınız.
Bazen polis kimlik tespiti için sizi Adli Tıbbın morguna çağırır. İşte o zaman tükenirsiniz. Telefonu kapayan elleriniz titrer. İnanamazsınız. O değilse gördüğünüz beden, umutlarınız tekrar yeşeriri. Benim çocuğum yaşıyor dersiniz, bir gün gelecek dersiniz.
En zayıf ümit ışığına bile, kuvvetle sarılırsınız. Namaz kılmaya vakit bulamamışsanız, namaz kılmaya başlarsınız. Onun içi sürekli dua edersiniz. Çok az rastlanmıştır ama bazen bir telefon gelir ondan. “Anneciğim babacığım merak etmeyin aramayın” diye. İşte o an çok sevinirsiniz. Ya da öyle telefon gelenlerin hikayelerini duyarsınız. Bana da telefon gelecek diye umutlanırsınız.
Ne zaman onun sevdiği yemekleri yapsanız boğazınızdan geçmez. Ondan bahsettiğiniz için de aile efradının da boğazından geçmez. Belki kokusu ulaşır diye kapıyı pencereyi açarsınız yaz kış demez. Onun sevdiği yemekleri duyan kardeşleri bazen o sahneleri tekrar yaşamamak için eve geç gelirler.
Pencereden dışarı bakarsınız geceleri. Onun silueti sanırsınız gördüğünüz her gölgeyi sokaktan geçen her insanı. Öyle anlarda kapıya koşarsınız. Pencereyi açar onun ismini haykırırsınız. Onun cep telefon kayıtlarının dökümünü alırsınız. Mail adreslerinin şifresini kırdırırsınız bir ip ucu bulmak umuyla. Herkes umudunu yitirir zaman içinde ama siz yitirmezsiniz.
Kayıp çocuklarla ilgili bakın bir bayan yazar neler söylemiş…
“Çocukluğumun şehirleri küçüktü, güvenliydi. Sokaklarda oynar, okula yürüyerek giderdik. Neredeyse bütün mahalleliyi tanırdık. Okul yoluna pazar kurulurdu bazı günler. Çiftçiler, köylüler sabah erkenden gelir, satarlardı ürünlerini. Onları pek tanımazdık işte. Bir gün yaşlı bir pazarcı teyze “Geliveen bakeym yavrılaam, sizi şekee veriveem” diye belki torunlarına aldığı şekerden bize de paylaştıracakken, ben arkadaşımı elinden tutmuş sürükler durumda kadıncağıza “Yok, sen bizi şekerle kandırıp kaçırırsın, istemeyiz!” deyip koşturmuştum.
Bakkala iki adımda gidip evin ekmeğini alırdık, bayram harçlıklarımızla yan mahallede kurulan lunaparka giderdik. Pazar sabahları arka mahalledeki mandolin kursuna yine el ele yürüye yürüye giderdik. Annemiz apartman arasında seksek oynarken bizi göremezse bir ön balkona çıkar, bir arka balkona, iki-üç defa ismimizi bağırdığında, koşa koşa eve giderdik.
Belki o zaman da çocuklar kaybolurdu, kaçırılırdı ama bilmezdik, duymazdık… Ya da kim bilir belki de sadece çocuktuk. Ve şükür ki Hansel ve Gretel’in cadısı vardı da bilirdik şekerle kanmamayı. Belki anne-babalarımız da ne kabuslar gördüler biz büyürken. Bir gün yolu uzatıp geç geldiğimde eve, iyi bir sopa yemiştim, vardı mutlaka bir sebebi.
Yetişkin hayatımda, ilk, Şili’ye 5 aylık bir bebeğin annesi olarak vardığımda karşılaştım kayıp çocuklarla. Havaalanı, her birinde 50 kayıp çocuk resmi olan ilanlarla doluydu. Ve ilk kez Şili’den Avrupa’ya tatil için dönerken fark ettim katı güvenlik kurallarını. Pasaport memuru, eşimle benden “küçük kardeşimizi” yanımızda götürebilmemiz için “anne-babamızdan” imzalı dilekçe istedi illa ki… Evlilik cüzdanımızı gösterdik de öyle inandı “Kardeşimiz”in “Kızımız” olduğuna!
Latin kültürde insanlar anne-babalarının her ikisinin de soyadını taşır, evlenme ile soyadı değişmez kadının. İki soyaddan biri aynı olan kişiler ya kardeş demektir ya da kuzen. Kızım ise ilk olarak Portekiz’de kaybolan minik İngiliz kız Madeleine ile öğrendi kayıp çocukları. Haberlerde aniden çıkan bir güzel çocuk yüzü ve ağlayan anne-baba ile endişeli bakan polisleri açıklamak zorundaydım. Tesadüfler de olmasa bazen böyle şeyleri nereden başlayıp, nasıl anlatacağını bilemiyor insan çocuklarına.
Geçenlerde 16 yaşında bir İsviçreli kız kaçırılıp öldürüldü. Ondan önce Almanya’da kaybolup ölü bulunan minik Kardelen vardı televizyonlarda, şükür ki bu ikisini duyurmamayı becerdik kızımıza.
Bizden 20-30 km uzakta bir alışveriş merkezinde olan bir başka olayı öğrendim önceki gün. Alışveriş yapan anne, 6 yaşındaki küçük kızını bir ara gözden kaybediyor, üç-beş dakika aradıktan sonra bulamayınca güvenliğe haber veriyor. Güvenlik acilen duyuru yapıyor ve alışveriş merkezinin kapıları kapanıyor. Ve küçük kız köşe bucak aranıyor. Şükür ki çok geçmeden bulunuyor da. Erkekler tuvaletinde, o güzel uzun saçları makineyle kısacık kesilmiş olarak erkek kıyafetleri içinde, bir köşede büzülmüş ağlarken… Suçlular paniklemiş, erkek kılığına soktukları küçük kızı bırakıp kaçmışlar. Ya anne erken fark etmeyip, güvenliği haberdar etmeseydi?
Kötü niyetli insanlar hep vardı, hep olacaklar. Bizim ilk yapmamız gereken önce önlem almak, dikkatli olmak, sonra da çocuklarımızı korkutmadan, bazı gerçekleri öğretip onları kendilerini koruyabilir duruma getirmek.
Ben bazı notlar aldım, eminim size de faydalı olacaktır: Her zaman için mutlaka çocuklarınızın nerede olduğunu bilin. Çocuklarınıza çok erken yaştan itibaren ismini, ev adresini ve telefonunu öğretin. Kıyafetlerinin etiketlerine bir acil durum telefon numarası mutlaka yazın. Çocuklarınıza telefon kullanmanın yanı sıra yerel şehirler ve uluslararası numaraları aramayı öğretin. Bulunduğunuz yerin acil polis numarasını çocuklarınız mutlaka bilsin.Çocuklarınızla aranızda bir şifre belirleyin. Eğer, çocuğunuzun normalin dışında, sizden veya alıştığı kişiden bir başkası tarafından, okuldan v.s alınması gerekiyorsa, o kişiye bu şifreyi söyleyin. Çocuğunuza da o şifre söylenmedikçe hiç kimse ile gitmemeyi öğretin. Bu şifreyi belli sürelerle değiştirin, bunu bir oyun haline getirin ki kolayca öğrensin.
Çocuğunuza hep arkadaşlarıyla, açık yerlerde olmayı öğretin. Tek başına, ıssız köşelerde dolaşmamasını, eğer bir yere yürüyerek gidiyorsa kuytu kestirmeler yerine, görünen, bilinen yollardan gidip gelmesini belletin. Çocuklarınızı dinleyin, arkadaşları, etraflarındaki insanlar hakkında size söyleyeceklerine değer verin. Çocuklarınızın bir tutam saçını saklayın, parmak izlerini alın, vücudunda doğuştan ve sonradan olan belirleyici izleri bir kenara not edin. Çocuklarınızın yılda en az dört kez fotoğraflarını çekin.
Yabancılar (tanımadıkları insanlar) konusu: Çocuklar çoğunlukla kötü niyetli kişilerin kötü giyimli, kötü görünüşlü olacaklarını düşünürler. Oysaki niyeti kötü olan kişiler bunu bildiği için özellikle, giyim ve görünüşlerine dikkat ederler, çocuklara sempatik görünmeye çalışırlar. Anne-babalarının tanıdığı ya da konuştuğu kişilerin “yabancı” olmayacağını, güvenilir olacaklarını sanırlar.
Gerçekte, olaylar göstermiştir ki, bu kişilerin büyük çoğunluğu tanınmayan yabancılar değil, çocukların önceden tanıdığı kişilerdir. Eğer anne-babaları yolda gördükleri, tanımadıkları yabancılarla laflayabiliyorsa, kendilerinin de aynı şeyi yapabileceklerini kabul ederler.
Aşağıdakileri çocuğunuza anlatın, yapması zor gelebilir ama oyuna çevirip uygulama ile kolayca öğrenilebilir: Herhangi bir yetişkin ya da yaşça büyük bir çocuk, Sana benim bilgim olmadan bir şey vermeyi teklif ederse (Teklif edilen şey şekerleme, evcil bir hayvan, hediye, oyuncak ya da bisiklet, motosiklet, araba vs türü olabilir), Senden benim bilgim olmadan yardım isterse (bir mektup atmak, hasta biri için bir şey almak, yön tarifi için bir arabaya binmek, arka bahçede yardım etmek, kaybolan bir evcil hayvanı aramak v.s), Senden bir sır saklamanı isterse, Mayonun içinde kalacak şekilde tarif
edebileceğimiz “özel” yerlere dokunmak isterse, Geri adım atarak uzaklaş, “HAYIR!” diye bağır ve koşarak kaç. Çığlık atma egzersizleri eğlenceli bir şekilde yapılabilir, çocuğu korkutmadan tabii ki.
Tamam diyelim kaçıp uzaklaştı çocuğumuz ama yakında tanıdığı biri yoksa kim ve nerede yardım isteyebilir? Çocuklu anneler, resmi kıyafetli insanlardan. Yakındaki bir dükkan, restoran veya iş yeri, kalabalık park yerleri gibi diğer insanlara ulaşabileceği yerlerden. Ve en önemlisi, çocuklarımıza tüm bunları uygulamaya çalışırken hata yapabileceklerini öğretmeliyiz. Durumları yanlış anlayabilirler, yanlış yapıp birilerini kırmaktan ya da aptal görünmekten korkacaklarına, güvende olmaları her şeyden daha değerli değil mi? Çocuklarımız bizim her şeyimiz…”
Kayıp çocuklarla ilgili olarak ülkemizin karnesi pekde iç açıcı değil.
“Türkiye’de geçen yıl 7.183 kayıp çocuk bildirimi yapıldı. Bunlardan 6.350’si bulunurken, 833 çocuk bulunamadı. İstanbul’da ise kaybolan 253 çocuktan hiçbirine ulaşılamadı.
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, kayıp çocuk haberleri üzerine 17 Aralık 2007’de Türkiye’deki kayıp çocukların sayısını İçişleri Bakanlığı’na sordu. Bakanlıktan gelen yazıda, kayıp çocuk sayısının 15 Ocak 2008 itibarıyla 1.446 olduğu belirtildi. Bunun üzerine 29 Ocak 2008’de İnsan Hakları Başkanlığı, kayıp çocukların haritasını çıkarmak üzere harekete geçti.
Terör ve çete kıskacı
Hazırlanan “Kayıp Çocuk Raporu”na göre kayıp çocuklar üç bölüme ayrılıyor: Kendi isteğiyle kaçanlar, kaçırılanlar, istemeden de olsa yoksulluk gibi nedenlerle kaçanlar. Çocukların kaçmalarında; özenti, ebeveyn boşanması, kentleşememe gibi alt başlıklar varken kaçırılanların genelde terör örgütlerinin ve çetelerin eline düştüğüne vurgu yapılıyor. Çocuk ticareti, dilencilik ve cinsel sömürü de diğer önemli nedenler arasında.
Kayıp çocukları hastalık, uyuşturucu, şiddet ve cinsel istismar gibi ciddi sorunlar bekliyor. Raporda, “Bazı çete ve terör örgütleri, kayıp çocukları kullanmak istemektedirler. Bu çete ve örgütler çocuk yaştaki insanları kandırarak örgüte kazandırmak için çaba içerisindedirler. Türkiye gibi yıllardır terörle uğraşan bir ülke için sorun bu açıdan da önem taşımaktadır. Bu şekilde teröre bulaşan çocuk sayısı toplamının yüksek olduğu iddia edilmektedir” ifadeleri kullanıldı.
İstanbul’da bulunamıyor.
Raporun önsözünde dünyada insan kaçakçılığının maddi büyüklüğüne işaret eden Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, Türkiye’de 2007 yılında kamu birimlerine 7 bin 183 kayıp bildirimi geldiğini, yapılan çalışmalarla bunlardan 6.350’sinin bulunduğunu ve 2007 sonu itibarıyla aranmakta olan 833 kayıp çocuk olduğunu ifade etti.
Aranan ancak hâlâ bulunamayan kayıp çocuk sayısının en fazla olduğu 24 ilin arasında 253 çocuk ile İstanbul ilk sırada yer alıyor. İstanbul’u Balıkesir (47), Bursa (42), Ankara (30), Şanlıurfa (29), Mardin (28), Kocaeli (25), Çanakkale (24), Tekirdağ (20), Osmaniye (18), İzmir (15), Niğde (15), Aydın (14), Hakkâri (14), Manisa (13), Çorum ve Tokat (12), Eskişehir, Kırklareli, Malatya, Mersin, Samsun (11), Batman ile Sakarya (10) izliyor. İstanbul’da 2007’de kaybolan 253 çocuktan hiçbiri bulunamadı. Bursa’da kaybolan 439 çocuktan 42’si, Ankara’da 1.006 çocuktan 30’u, Şanlıurfa’da 222 çocuktan 29’u, İzmir’de 642 çocuktan 15’i, Mardin’de 77 çocuktan 28’i bulanamadı. Balıkesir (47), Kocaeli (25), Tekirdağ (20), Niğde (15), Çorum (12), Tokat (12), Mersin (11), Samsun (11), Batman (10) ve Sakarya’da (10) da kaybolan çocukların hiçbiri bulunamadı.
En fazla kayıp çocuk ihbarı yapılan il Ankara oldu. Ankara’da kayıp çocuk ihbarı yapılan 1.006 çocuktan 976’sı bulundu, 30’u ise hâlâ aranıyor. Ankara’yı İzmir (642) ve Bursa (439) takip ediyor. Kayıp çocuk sayısının bölgelere göre sıralamasında birinci sırayı 434 kayıp çocuk ile Marmara Bölgesi alıyor. Bunu İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz, Ege, Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgesi izliyor.
Rapora göre Türkiye’de kayıp çocukların en fazla olduğu şehirler, büyük şehirler ve göç alan şehirler. Kayıp çocukları üçe ayırmak mümkün: Kendi rızası ile kaçanlar, rızası dışında kaçırılanlar ve istemeden de olsa yoksulluk ve benzeri gerekçelerle kaçanlar. Kaçan çocukların özenti, ebeveyn boşanması, kentleşememe gibi alt başlıkları; kaçırılan çocukların ise çocuk ticareti, dilencilik ve cinsel sömürü gibi nedenleri var. Kayıp çocukları bekleyen sorunlar: Hastalık, uyuşturucu, şiddet ve cinsel istismar.
Geçen yılki verilere göre, en fazla kayıp çocuk ihbarı yapılan il Ankara. Ankara’da kayıp ihbarı yapılan 1006 çocuktan sadece 30’u halen aranıyor. İzmir’de 642 kayıp ihbarı yapıldı, 15’i halen aranıyor, diğerleri bulundu. Bursa’da 439 ihbar yapıldı, 42 çocuk aranıyor. İstanbul’da kaç ihbar yapıldığı tam olarak bilinmiyor ama halen kayıp olduğu bildirilen 253 çocuk aranıyor. Şanlıurfa’da.
Kayıp çocuk bildirimi açısından bölgelere göre sıralamada birinci sırayı 434 kayıp çocuk ile Marmara alıyor. Bunu sırasıyla İç Anadolu, Güneydoğu, Karadeniz, Ege, Doğu ve Akdeniz izliyor.
Evden kaçan çocukların nedeni çoğunlukla erken evlilik, aileiçi şiddet, işsizlik, yoksulluk, şiddet, eğitimsizlik. Çocuklar kendi ayakları üzerinde duracak yaşa gelince aile ortamından (dolayısıyla dayak, kötü muamele ve sefaletten) kurtulma hayaline kapılıp, çareyi dışarda arıyor. Ailede iletişim eksikliği, ailesinden ilgi göremeyen çocukların çabuk kandırılmaya müsait olması, üvey anne-baba-kardeş sorunu, aile baskısı, kuşak çatışması, ensest ve taciz, kötü arkadaş, başarısızlık gibi nedenler de evden kaçan çocukların nedenlerinden...
İnternetin bilinçsiz kullanımı da çocuğun evden kaçma nedenleri arasında sayılıyor. Kaçırılan çocuklar ise evlenme vaadi, fuhuş, organ ticareti, uyuşturucu veya örgütte kullanmak ya da dilendirmek için kaçırılıyor.
Raporda kayıp çocuklar sorununun çözümü için anne-babalara yönelik çalışmalar öngörülüyor. Alan taraması yapılarak ekonomik, sosyo-kültürel, psikolojik destek programları uygulanması, anne-babalara aile içi iletişim, ana-babalık eğitimi, çatışma çözme, duygudaşlık geliştirme eğitimi verilmesi, periyodik ziyaretlerle değerlendirme ve yönlendirme öngörülüyor.
Aile danışmanlığı sisteminin getirilmesi, belediyelerin meslek edindirme kursları açması, medyada “kayıp çocuk” sorununa ilişkin kısa ve etkili uyarılar yapılması, seyahat şirketlerinin 18 yaşından küçük olanlara bilet satmaması, internet salonlarının sıkı denetimi, yerel yönetimlerin mahallelerde spor, eğlence, kitap okuma yerlerinin yaparak çocukları geliştirmesi, çocukların sık gittiği piknik, orman, okul çevresi ve oyun alanlarının kameralarla izlenmesi, okullarda çocukların evden kaçma-kaçırılma ihtimaline karşı bilinçlendirilmesi, ailelerin bilinçlendirilmesi, risk grubundaki aile ve çocukların okullar aracılığıyla belirlenip destek sağlanması, sokakta çalışan ya da yaşayan 18 yaş altı çocuklardan hiçbir şekilde alışveriş yapılmaması, bu çocukların valilik ya da kaymakamlığa bildirilmesi, kimsesiz çocukların barındığı yurtlarda çocuklarla çalışacak sosyal hizmet uzmanı ve psikologların özel mülakat ile alınması-sayılarının artırılması da isteniyor.
Kayıp çocukların ALO 183 Kadın ve Çocuk Sorunları Hattı ile ALO 150 BİMER Hattı ve Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’na bağlı telefonlara başvuruda bulunulması istenirken, TCK 104. maddede geçen 15-18 yaşındaki mağdura yönelik cinsel eylemlerin takibi şikâyete tabi olmaktan çıkarılmasının da kayıp çocuk sorununun çözümünde etkili olacağı vurgulanıyor.”
Kayıp çocuklar sadece bizim değil tüm dünyanın problemi. İşte onlarla ilgili haberler.
“Güney Asya’daki deprem ve tsunami ile gelen felakette ölenlerin sayısının 170 bini bulduğu biliniyor, ancak on binlerce insan hala kayıp ve uzmanlar 200 bini aşması beklenen ölü sayısının belki de hiçbir zaman kesin olarak bilinemeyeceği görüşünde birleşiyorlar. Yaralıların, evsiz kalanların sayısını değil bilmek, tahmin etmek dahi neredeyse imkânsız. Doğal afetle birlikte yaşanan bir korku da, sahipsiz kalan çocukların durumu… Ailelerini kaybetmiş, sokakta kalmış çocuklar oluşturulan kamplarda toplanmaya çalışılıyor. En büyük endişelerden biri, bu çocukların, çocuk tacirlerinin eline geçmesi ve bir mal gibi alınıp satılması, yasadışı işlerde ve fuhuş sektöründe kullanılması.
Kayıp çocuklar ve sokak çocukları… Güney Asya’daki felaket İsviçre’de olduğu gibi tüm dünyada da çocuklarla ilgili pek çok sorunun bir kez daha hatırlanmasına vesile olmuş gözüyor.
İsviçre’de her yıl, çoğu kısa bir sürede bulunabilen, binden fazla çocuk kayıp olarak kayıtlara geçiyor. Çocukların kaybolma nedenlerinin oldukça çeşitli olduğu görülüyor. Aralarında oynarken zamanı unutanlar olduğu gibi, yaşadıkları kenti keşfe çıkanlar ya da dünyayı tanımak için uzun bir yolculuğa niyet edenler de var. Kayıp çocukların bulunması için sürdürülen çalışmalar, sadece kantonlarla sınırlı değil; İsviçre Polisi, konuyla ilgili merkezi bir servis de oluşturmuş durumda. Bu amaçla kurulan bir internet sitesiyle de (www.vermisste-kinder.ch), bilgi ve haber alışverişinin kolaylaştırılması ve hızlandırılması hedefleniyor.
Kaybolan çocuklar, dünyanın her yanında İsviçre’deki kadar şanslı değil kuşkusuz. Çocukların İsviçre’deki kadar şanslı olmadıkları bir başka konu da sokaklar. Yani sokak çocukları... İsviçre’de, bu soruna artık sadece arşivlerde rastlamak mümkünken, UNICEF’in verdiği bilgilere göre, tüm dünyada en az 90 milyon çocuk sokakta yaşıyor. Bu rakamın gerçeğin oldukça altında olduğunu söyleyenler ise hiç de az değil, zira sadece Brezilya’da en az 12 milyon sokak çocuğunun olduğu biliniyor.
Sokak çocukları ile ilgili bir başka çarpıcı gerçek de, sorunun sadece yoksul ülkelerle sınırlı olmaması. ABD’de 100 binden fazla çocuğun sokaklarda yaşadığı belirtiliyor.
Dünyada 2 milyondan fazla çocuğun yaşadığı bir başka büyük sorunun da, Güneydoğu Asya, Afrika, Latin Amerika ve Karibik ülkelerinde yoğunlaşan çocuk fuhuşu olduğu kaydediliyor. Fuhuş çeteleri, daha çok kırsal kesimlerde “iyi bir iş bulma vaadiyle“ ailelerine 40 ila 200 frank ödeyerek satın aldıkları çocukları kullanıyorlar.
Büyük şehirlerin turizm merkezleri ve fuhuş yuvalarına getirilen çocuklar, içinden çıkılmaz bir felaketin içine sürükleniyorlar. “Seks turizmi“ olarak da tanınan bu büyük ve korkunç çarkın döndürülebilmesinde kullanılan sermayenin, dış ülkelerden turizm için sağlanan mali destek ve kredilerin yardımıyla da oluşması ise yoğun eleştirilere konu oluyor.Çocukların fuhşa sürüklenmesi ya da cinsel tacize uğraması, İsviçre‘de de henüz baş edilemeyen bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Porno filmleri için kiralanıp satılan, fuhşa zorlanan ya da yaşamlarını sürdürmek için bedenlerini satan çocukların sayısının tahminlerin oldukça üstünde olduğu tahmin ediliyor.“
İşte kayıp çocuklar dramının başka bir yönü
“Hepsi mavi gözlü, sarı saçlı ama hepsi kayıptı. Aralarından biri çıktı ve o korkunç hikayeyi anlattı. Adı Folker Heinecke ve 67 yaşında. Asıl adı ise Aleksander Litau.
63 yıl önce, henüz 4 yaşındayken aniden kaybolmuştu. Aslında Kırım’da doğduğunu biliyor, annesi ile babasını hayal meyal hatırlıyor. 1947 yılının güzel bir ilkbahar gününde, annesi onu parka götürmüş, o da salıncakta sallanırken aniden birileri gelip onu kaçırmışlardı. Annesi, bir anda yok olan dünyalar güzeli oğlunu yıllarca aradı ama ona bir daha kavuşamadı.
Avrupa’nın birçok yerinde meydana gelen benzer olaylar sonucunda 12 bin çocuk bu şekilde ortadan kayboldu. Hepsinin ortak bazı özellikleri vardı: Hepsi mavi gözlü, sarışın ve kusursuz sayılacak güzellikte.
65 yıl önce yaşanan bu kayıp çocuk olaylarının sırrı daha sonra çözüldü. Çocuklar, o dönem Avrupa’yı altüst eden Naziler’in "ari ırk" programının bir parçası oldular. SS’in başındaki pskikopatik eğilimleri olan Heinrich Himmler’in "Lebensborn" adlı programın kapsamına alınan bu çocuklar daha sonra, Almanya’ya götürülüp, burada Nazi sempatizanı, zengin Alman ailelerine evlatlık olarak verildi.
Bazı filmlerde, mavi gözlü kayıp çocukların dramı anlatıldı. Şimdi ise bir zamanların mavi gözlü kayıp çocuklarından biri olan Folker Heinecke, onu evlat edinen Alman ailesiyle yaşadıklarını, ve yıllardır dinmeyen merak ve acısını birinci ağızdan anlattı. 63 yıl önce kaçırıldığı Kırım’a yaşlı bir adam olarak ve gerçek adı Aleksander Litau olarak döndü. "Ailemi bulmadan rahat edemeyeceğim. Onları ölünceye kadar arayacağım" diyor.
Onun gibi, bir zamanların kayıp çocukları olan sayısız kişi, artık açık olan eski gizli arşivlere akın ederek, ailelerinin izini bulmaya çalışıyor. Gaz odalarında yok edilenlerin yerini bu çocukların çoğalarak almaları planlanmıştı”
Kayıp çocuklar sadece ailelerinin değil bu milletin ve bu devletinde ayıbıdır.