- 376 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ORG.BAŞBUĞ BASINLA
Geçtiğimiz günlerde Genel Kurmay Başkanımız Org.İlker Başbuğun basın toplantısını dinledim televizyonlardan ve sonraki günlerde bu toplantı hakkında yazılan çizilenleri okudum basından.
Ülke sorunlarına duyarlı her vatandaş gibi ben de bazı sorularıma cevap aradım, askerimizin bakış açısını öğrendim.
Medya temsilcileri halkın merak ettikleriyle ne kadar ilgili bilemiyorum, ya da toplantı ortamı herşeyi öğrenmeye müsait miydi onu da bilemiyorum, ama sıradan, halktan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak fikirlerimi belirtmek isterdim.
Genel itibariyle, "bahsedilen konularla sınırlı" kalmak şartıyla, o konulardaki düşünce ve gerçekleri öğrendim.
Bilgilendim.
Birkaç husus hakkında farklı bakış açılarım var, onları da bu yazımda ortaya koymayı düşünüyorum.
Basın toplantısı sırasına göre bunları belirteyim.
Sayın Başbuğ, Lice de şehit olan 9 askerimizle ilgili üzüntülerini bildirerek toplantıya başladı. Herhalinden de derin bir üzüntü duyduğu anlaşılıyordu zaten.
Ancak toplantının ileriki dakikalarında, özellkle sorularla ve verilen cevaplarla bazen ortamın yumuşadığına, espriler dahi yapıldığına şahit olduk.
Daha sonra Ergenekon soruşturmasında bulunan silahların hiçbirisinin TSK envanterine kayıtlı olmadığını izah etti.
Basında daha sonra izlediğimiz haberler ise hafızalarımızı tazeledi. Eskişehirde emekli asker Fikret Emek’in evinde çıkan silah ve mühimmatlarla ilgili Askeri mahkemenin 1 yıl 8 ay mahkumiyet kararı verdiğini hatırladık hep birlikte. Suç "askeri eşyayı gizlemek" idi.
Gizlenen askeri eşyanın ne olduğu detaylarını bilemiyoruz. Operasyonlarda terör örgütlerinden ele geçirilen silah ve patlayıcılar mı, başka eşyalar mı acaba? Başbuğun açıklamalarından TSK envanterine kayıtlı silahlardan olmadığını anlıyoruz.
Sayın Başbuğ, daha sonra silah ve mühimmat konusuna girdi.Boş bir Law kapsülü ile "korkmayın, boş law bu" sözleri ile "boş laf bunlar" çağrışımı yaptıran esprisini yaptı izleyicilerin gülümsemeleri arasında.
Son Poyrazköy kazılarında toprağa gömülü olarak bulunan 5 boş law kapsülüne konuyu getirerek, bu boş kapsüllerin gömülmesindeki mantığı anlayamadığını belirtti.
Bu saptama gerçekten ilginç idi.
Kişisel kanaatim boş kapsüllerin delil olarak ele geçirilmesini istemiyor olabilirdi gömen kişiler.Belki de lawların boşalmasına neden olan "kullanım amaçları" yasal nedenlere dayanmıyordu ve ortada delil bırakmak istemeyen kulanıcılar bunları ortadan kaldırmak istedi. Balistikte, boş silah kovanları incelenip, içinden çıktığı namlu ve silah hakkında bilgilere ulaşıldığını biliyoruz. Law kapsüllerinde de böyle bir inceleme ve tespit imkanı var mı, bu amaçla mı acaba boş kapsüller gizlendi sorusu akla gelmeliydi bana göre...
Gazetecilerden Mehmet Ali Birandın "yerden silah fışkırıyor" benzetmesine Başbuğ tepki gösterdi. Fışkırma kelimesini abartılı bulduğunu söyledi.
Aslına bakarsanız, asker kişi ile sivil kişiler arasındaki, yaklaşım farkından kaynaklanıyordu bu tepki bence.
Bir sivil ile, hayatının büyük kısmında silahlardan patlayıcılardan uzak kalmış, hatta hiç görmemiş bir kişi ile, mesleği icabı bu teçhizatla haşır neşir olan bir asker için bakış açılarının farklı olması normaldi.
Bana göre de, birçok yerde yapılan kazılardan silah, bomba ve mühimmatların çıkması, yol kenarlarında tarlalarda sahipsiz başıboş bir çok silah el bombası ve mermilerin çok noktada ve fazla miktarda bulunması "cephane fışkırması" olarak nitelendirilebilir.
Biz siviller böyle bir tabloya alışkın değiliz çünkü.
Toplantının ilerleyen bölümlerinde Ergenekon soruşturmasına ilişkin değerlendirmelerini de aldık sayın Başbuğun.
İddianamenin, bazı olaylarda gizli tanıklara ve itirafçılara dayandığını belirterek "bu, insanı düşünme noktasına sevkediyor" diye terddütlerini belirtiyor.
Bildiğim kadarıyla tanıklık çok önemli bir kanıt.
Bir tanık varsa, tanığın beyanları davanın seyrini değiştirebilecek önemde olabilir.
Keza itirafçı dediğimiz insanlar makbul insanlar değil mi acaba?
İtirafçılık müessesesi devletin, terör örgütünden ayrılıp örgüt hakkında önemli bilgileri güvenlik kuvvetlerine bildirenler için çıkarılmamış mıydı? Böylece itiraflarda bulunanlar için normal bir hayat vaad edilmiyor muydu?
Bu insanlar devletin telkinlerine uyup itirafçı oldular diye tanıklığı kabul edilemeyecek, makbul olmayan insanlar sınıfına mı girmiş oluyorlar ki?
Böyle bir anlayış ima ediliyorsa, bundan sonra terör örgütünden pişmanlık duyup kaçacaklar için olumsuz çağrışımlar yaptırmaz mı acaba?
Özetle, itirafçı ya da gizli tanık beyanları bir dava için tereddüt edilecek değil, ciddi kanıt olarak görülecek önemde olmalı değil mi?
Söz konusu dava ile ilgili "masumiyet karinesi" üzerinde de durdu sayın Başbuğ toplantıda. Mahkeme süreci sonunda suçsuzluğu anlaşılacak zanlıların manevi zararları ne olacak anlamında görüş beyan etti.
Ergenekon soruşturmasında da maalesef, Deniz Feneri ve Hüseyin Üzmez davaları gibi "masumiyet karinesi" gerçekten ihlal ediliyor gibi görülüyor medyada. Davalar bitmeden kesin suçlular ilan ediliyor, insanların onurları yıpratılıyor.Çok daha özen gösterilmeli bu noktaya. Başbuğu bu konuda çok haklı buluyorum..
Toplantının bana göre en önemli kısmı ve basında da fazla yankı bulmayan ve sorulması gereken soruların eksik kaldığı bölümü "Bedelli Askerlik" konusu ile gündeme gelen Silahlı Kuvvetlerin asker ihtiyacı konusu.
Başbuğun verdiği rakamlara göre şu anda TSK nın asker ihtiyacını karşılama oranu %64 civarında.Yani ihtiyacımızın tamamını karşılayamıyoruz.Önümüzdeki yıllarda bu ihtiyaç %62, %61’ler düzeyine yükselecek.Yani birkaç yıl sonra daha çok asker açığımız olacak.
Bu bilgiler çok önemli gerçekten de.
İki yıl kadar önce, Eğridir Komando okulunda yapılan bir basın gezisinde o zamanlar Kara Kuvvetleri komutanı olan Org. İlker Başbuğ profesyonel orduya geçiş çalışmalarının sürdüğünü, kısa sürede tamamı profesyonellerden oluşan birliklerin göreve başlayacağını açıklamıştı.
Geçen süreye ve önümüzdeki birkaç yıla da bakarsak asker ihtiyacımız her geçen yıl artıyor ama daha az personelle daha çok iş yapma imkanını sağlayacak profesyonel ordu çalışmaları aynı hızda devam edemiyor.
Çok büyük personelle icra edilen terör operasyonları için çok kısa süreli eğitim alan Mehmetçikler bu durumda uzun yıllar daha kullanılmaya devam edecek gibi görünüyor.
30 yıla yaklaşan terör belasıyla olan uğraşımızı gözönüne alırsak çok geç kalınmış bir yapılanma gibi görünüyor bizim gibi sivil, askeri bilgileri yetersiz vatandaşların gözünde.
Geçen yıllar boyunca yüzlerce şehit vermeye devam ettik zira her yıl.
Basın toplantısına katılan gazetecilerin bu soruları sormasını beklerdim.
"Daha az asker, daha modern, daha işlevsel teçhizat, daha profesyonel birlikler ne zaman hayata geçecek.?" sorusunu kimse sormadı?
Asıl görevi askerlik olan bir kurumun en başındaki yöneticisine, "terör ve ülke güvenliği konularında uzun bir süreç sonunda gelinen noktaya baktığımızda nelerin eksik yapıldığını, bundan sonra tek bir Mehmetçiğimizin burnunun kanamaması için ne gibi tedbirler alındığını, operasyonel mücadeleler için üniversitelerle örneğin mayın ve bomba tuzaklarını engellemek için neler yapılabileceğini danışıp danışmadıklarını, teknolojik ihtiyaçların geliştirilmesi için gerekli girişimlerin yapılıp yapılmadığını, askeri birliklerin, karakolların hemen yakınına kadar terörist sızmalarının nasıl önceden tespit edilebileceğini, hemen birlikler yakınına toprak kazarak silahlar gömülmesinden haberdar olabilmek için gerekli teçhizatın ve istihbaratın yeterli olup olmadığını" da kimse sormadı basın toplantısında.
Darbelerle ilgili soruda; "Demokratik sisteme saygılıyız ve bağlıyız,TSK içinde bu görüşe aykırı görüşe sahip kimse barınamaz" şeklindeki çok önemli görüşün, bundan sonrası için verilmiş bir söz mü, yoksa geçmişi de kapsayan bir söz mü olduğu şeklinde soru sormayı da akıl edemedi medyamızın duayenleri.
Toplantıda doyurucu bilgiler almanın yanında, kafamdaki, yukarıda da bahsettiğim soruların cevapları hala net değil...
Mehmetçiklerimize ve onlara komutanlık yapan TSK nın değerli komutanlarına başarılar dilerim.
YORUMLAR
Haklısınız, Türkiyede artık darbe dönemi tamamen kapandı.
Bunu emekli bazı askerlerin de, bazı medya mensuplarının, bazı işadamlarının, bazı köşe yazarları ve medyacıların da, bazı dernek ve sivil toplum kuruluşlarının, hatta bazı siyasilerin de idrak edip, netice alınamayacak bir yolda ülkenin güzelim yıllarını heba etmekten vazgeçmeleri gerekiyor...
Herkes yaşanan süreçten gerekli dersleri çıkartır umarım.
Sanırım olaya terörün sırf askeri yönden onlara karşı savaşmakla bitmeyeceğini ,olayın bir de siyasi yönü olduğunu,avrupa ve diğer ülkelerden gelen destek olduğunu ve şimdiye kadar süregelen tüm siyasi partilerin bu konuda zayıf davrandığını,güçlü durmadıklarını ama tüm bunlara rağmen TSK nın kendine düşen payı neredeyse KUSURSUZ başardığını görmek gerekiyor.
Terör tek başına askerin çözeceği bir şey değil.
ASkerin görevi teröristle silahlı mücadeleye girmek.bunuda başarılı bir şekilde yapıyor zaten..gerisi siyasilerin işi.
vatandaş olarak son pragrafatan bir önceki paragrafı siyasilere sormalı .
TSk nın yıpratılmaya çalışsa da ,bazı insanların kafası bulandırılsada yinede halkın çok büyük bir bölümünden destek aldığını bilmek güzel.DArbe oldu bitti...Asker artık bu olaya ılımlı bakmıyor ,karşı çıkıyor.Zamanda değişti.Levent Kırcanın bir parodisi var hatırlarsanız.DArbe oluyor ,asker televizyona el koyacak ama yüzlerce kanal ve radyo var:)
Bence darbe fobisi bilinci olarak beyinlere işlenmeye çalışılıyor.Aşmalı bunu.Bugün ki askeri de dünün daresi için yargılamamalı.
Saygılarımla