ŞİARLI ŞİİR ŞUURLU ŞİİR (2)
Canlılar içinde özgürlüğüne düşkün olmayan canlı yok gibidir. Her canlı özgür olmak, özgür yaşamak ister. İnsan olsun, hayvan olsun, bitki olsun fark etmez bu. Her canlı, bulunduğu/tutunduğu, yaşadığı toprakta rahat, huzurlu, mutlu ve özgür bir ortam içinde yaşamak ister.
Ben kendimi (bildim bileli) hep, özgürlüğüme, hürriyetime aşık birisi olarak tanıdım ve öyle yaşadım. Yüreğim; mizacım gereği, hürriyeti çok sever ve onu, her şeyin üstünde görür. Bir insanın, başka bir insanın emri atında yaşaması ne kadar zordur. Attığı adımdan, soluduğu havadan, yediğinden, içtiğinden, bilumum bütün isteklerine varıncaya kadar, başka birisinin boyunduruğunda yaşaması en ağır külfet ve cezaların en ağırı olsa gerek. Çocukluğumda, tarlada çift sürmek için boyunduruğa koşulan hayvanların bile, akşamın tez olması ve o boyunduruktan kurtulmaları için güneşe yalvarmam az olmamıştır. Cezaevinde bile insan kendi yalnızlığını doyasıya (kısmen de olsa) yaşarken, (tabi Allah düşürmesin!) başkasının emrinde yalnız bile kalamaması, ne kadar acı.
Bu sadece insanlarda mı böyle? Tabii ki, hayır! Yazımın başında da değindiğim gibi; hayvanlarla, bitkilerde de durum böyle. Keza bir kuşu düşünün bir kafeste. İsterse altın olsun, ne fark eder altından değerli özgür ortamı, hürriyeti olmadıktan sonra. Hele hele bir bitki, toprak olmadan, yaşayabilir mi? Yaşadı diyelim (seralarda), ışık olmadan yaşayabilir mi karanlıkta. Gene yaşadı diyelim suni ışıklarla. Hava olmadan yaşayabilir mi? İşte onsuz hiç olmuyor! Sera da olsa, akşam, sabah kenarlardan bir yerler açılarak havalandırılır. Zaten serada yetişen meyve/sebze, doğada yetişeninin yerini hiç tutar mı?
Hâl böyle iken; yani insanlar/milletler, hayvanlar, bitkiler özgürlük olmadan yaşayamazken, şimdi bir dördüncüsü geliyor/ekleniyor bunlara. Şehirler, ülkeler. O şehirler ki, o ülkeler ki; belki de, hürriyete en yakışanı onlardır. Yanı başımızda, hürriyetine sahip çıkamayan ülkelerin içler acısı hâllerini gördükçe bunu daha iyi kavrıyoruz.
Bir şehir veya ülke düşünün. Yıllarca başı dimdik, mağrur yaşayan, dipdiri bir şehir veya ülke. Birden mağdur duruma düşüp; barbarca istilâ edilsin. Velev ki, topla, tüfekle yıkılmasa bile ne fark eder? O şehrin ışıkları soluk benizli yanar, kuşları ürkekçe uçar, rüzgârları bile matemli eser. Hele insanları, başları önünde (esas suçlu başkası olduğu halde, kendisiymiş gibi) suçlu suçlu gezer. O şehir veya ülke esirdir artık, köledir. Hürriyetini kaybetmiş bir nesnedir/varlıktır. Varlıktır diyorum, çünkü ben insanları barındıran ülkeleri, şehirleri (köyleri bile) hep canlı varlıklar gibi görürüm. Bir şehir veya ülke insanıyla hemhâldır, şehirdir, insanıyla ülkedir. İnsansız şehir de olmaz, ülke de olmaz.
İşte bundan tam doksan yıl önce, (içinde yaşadığım) güzel şehrim İzmir’im de, işgal edilmiş idi. Mağrurluktan, bir anda mağdurluğa düşüvermişti. (Burada, nedenlerine girmeyeceğim, zira bu bir tarih yazısı değil.) Düşüverince de, yine bağrı yanık, yüreği ezik, gözü yaşlı (duygu insanı olan) şairler de, kalemlerine sarılmışlar; bin bir acı ve elem içinde, ne şiirler yazmışlardır. İsterseniz sözü burada, o tarihi günleri sayfalarına taşıyan, 16 Mayıs 1919 tarihli, İstiklâl Harbi Gazetesine(*) bırakalım:
ANADOLU ŞAİRLERİ İZMİR’E SESLENİYOR
İzmir’in Yunan işgaline terk edildiğine dair haber, bütün Anadolu’da büyük bir mâtem
havası yaratmıştır. Yurdun muhtelif köşelerinde çıkmakta olan mahalli gazetelerde, bu elemli haberin tesiri altında yazılmış şiirlere rastlanmıştır.
Giresun’da çıkmakta olan KARADENİZ gazetesinde şair Niyazi Tayip ‘İzmir’e İthaf’ başlığı altında şu şiirini yayınlamıştır:
‘’Ey parlak güneş nurunu söndür
Rengini Türkün ruhuna döndür
Ey nazlı kamer görünme öyle
Elmas livasla salınma böyle
Ey bülbül ötme git gülistâna
Feryat et bağır hazin mestâne
Maşukan güllere söyle açmasın
Bahara artık ıtrıh-ı saçmasın
Ey yeşil ağaçlar çimenli dağlar
Niçin ırmakların öyle şen çağlar
Duymadın mı hâlâ vatan kan ağlar
Evlâdı yastadır karalar bağlar
Yunan denilen ah o eski düşman
Sanki kudurup gelmiş melun yılan
Bulunca fırsatı fevtetmez hemen
Saldırmış İzmir’e vermeyup aman
Bak galip olunca insanlar neyler
Adalet mürüvvet demez mahveyler
Vilson prensip hepsi de boş şeyler
İman et inan ezilir mağlûplar’’ (devam edecek)
-----------------------------------------------------------------------------------------
İsmail GÖKTAŞ
İ Z M İ R
(*) 16.09.1919 Tarihli İstiklâl Harbi Gazetesi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.