- 1260 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HİZMET ÇORBA, ÇAY, YEMEKEVİ/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ(15) (kitap 17)
Cengiz,Mehendiz, Gürbüz kardeşler. "Garaj"da kamyon çadırıyla tentelenmiş iki sırık dikintisiyle açtıkları "ekmek kapısına" şu adı vermişlerdi : " Hizmet Yemek, Çay, Çorba Evi. Tabaklar naylon melemindi. Ocağ’da Milangaz’ın üç göz olanıydı. Tencereler alüminyum. İki tane tencere vardı zaten. Çay ocağı teneke ve muslukluydu. Ocağı " Ayı Murat" yapmıştı. Cengiz’in şakacılığını çok sevdiğinden Murat Dayı hemen hemen bedavaya getirmişti. Cengiz, Memet Ali Erbil’den artık ki eksik değil. Mukallit’likte üstüne yoktur. Posofluların demesi: Şakacılıkta bir numaradır. Bu Allah vergisi yetenektir. Hazır cevap olacaksınız. Lafı kodun mu oturtacaksınız! Espiriyi "Timing" yapıp yerinde değerlendireceksiniz.
Ardahan’ın lotuları "Dınazları" şakacıları, bohemleri buradaydı. Briççi briççiyi, satranççı satranççıyı anında bulan gibi. Şakacılar şakacıları anında bulur. Toplumsal yasalar da doğa yasalarına benzer.
" Bir şar’da (Belde) itfaiye arabası yokmuş. Yangında yokmuş. Akl-ı evvel başkanları bir gün etfaiye arabasıyla çıka gelmiş. Ondan sonra durdur yangınları durdurabilirsen. Eğer olanaklar doğmuşsa ihtiyaçlar başlar, meğer böyle bir sosyal yasa varmış. Şaka- şenlikçiler toplaşmışsa şaka- şenlik olmaz mı?
Cengiz nüktedan Mehendiz’de muhabbetkardı. Gürbüz’de konuşkan içli candandı, ağabeylerine göre gençti. Konuşuklukta ne kadar yekinirse yekinsin Cengiz’e eremediği gibi bazen yorğalatıyordu.
Cengizgil vur ha vur çalıştı. Kazandılar. Hayat, onları yutamadı. Cengizgil hayatı üç kunçundan tutup duvara mıhladılar. Duvarda çiviyle çakılı teneke tabela da: " Gönül katlanan yere gövde sığar." yazılydı. Cengiz sözü nasıl kılevleyip tasarlamış değil mi?
Cengiz daha uşakken bir gün kendi evlerin, sekiye koydukları peşhunda ekmek yiyorlar. Dayısı Mukdet içtiği çayın kıtdatma şekerini elinden yere düşürmüş." Lap" diye şeker yere düşüyor. İdris Emi, anası, Mukdet Dayı hepsinin gözü şekerle beraber yerde. Cengiz pat diye ayağının parmaklarını el gibi kullanıp şekeri yerden almış. Sekiye geri koymuş. Herkes şaşalayarak birbirine bakınıyor. Mukdet Dayı bu psikomotor beceri karşısında :
- Bu gede bağın görün ekmeğini taştan çıkaracak. demekten özünü alamıyor.
Sonradan kontra plakla dizayn ettiler. Kip bir yer oldu. Kapısı Hal’lefendiye doğruydu ve portatifti... sökülür takılır. Hal’lefendiye dik masa ve sırayı koymuştular. Altı kişi otururdu. Masanın muşambası kalas aralarında siline siline beş santim kadar iki yerden yırttığdı. Masanın motif şekli saç örgüsü gibi kare örgülerdi. Bu sur-i desenin böyle olduğuna bahse bile girerim. Ortasında barakanın sarı ışıklı lamba vardı. Çay kokusu sağda. Ciğer ve köfte kızartma soldaydı, Celil Ağa’ dan gelen ekmek dolapta . Ekmeği Mehendiz kesip öyle doldururdu.
Ha vırra, ha vırra bir kadın, maymalaya maymalaya kapıdan Cengiz’in yardımıyla içeri girdi. Sıranın Şefiklere taraf baş kısmına yerleşti. Kilolu bayan bir porsiyon köfte dedi. Devamlı müşteri olduğu aşikar. Devamlı geldiği eşkere.Tahsildar Selettin Emi de kapıya bitişik oturuyor. Ciğer’ini yiyer, ekmeği banmayı çok severdi. Ağzını marçıda marçıda yer karşısında ki insanı iştahlandırırdı. Bir Ardahan oraya girer çıkardı. Nasıl sığışmışız. Cengiz’in dediği gibi : "GÖNÜL SIĞDIĞI YERE GÖVDE KATLANIR." Her’alde rasyonel izahı olsa olsa bu olsa!
Kapıda ki sandalye ve masa çay içenlerce işgaliye tabii tutulurdu. Cimo Lele çay içiyor. Gölebertli Halis, Hamaşlı Cemal Amca, Kemal Aktaş sohbet ediyorlar. Kakıllaşıp gülüşüyorlar: Hepsi akran.
Salih Aktürk’ün evinin altında Tanrıverdi Turizm’ e ait Mersedes uzun yol otobüsünün temizlik ve bakımı devam ediyor. Karslı "Piç" Hasan, muavini İngiliz Kemal arabayla uğraşıyorlar. Cengiz Piç Hasan’a çayı götürdü verdi. Çayı aldıktan sonra Piç Hasan elini Cengiz’in karnının altına götürüp geri çekti. Ağzınnan da:
_ MIIICIIÇIIRÇIÇÇÇÇÇ!.. diye ses çıkarttı.
Gülabertli Seyran Hanım köftesine çatalı ağırdan batırıp, ekmeği kata kata yiyor. Soğan ve dilim domatesi köftenin yanına koyardı Mehendiz. O köftenin yağı akar tabağa yayılırdı. Domatesten de su akınca buluştukları yerde sos ortaya çıkardı. Ekmeği ban dur. Celil Ağa’nın ekmek kokan ekmekleri. Köftenin etini Cengiz Kasap Paşa’dan alırdı. Kasap Paşa kekik otlayan hayvanı keserdi. Kekik’in ekmeğin, etin kokusu adamı tıkar doyururdu. Köylüler de alışmıştı buraya, ciğer köfte yerdiler. Hele soğan onu hiç bırakmazdılar. Zaten sos seven ciğer söyler; geçer ekmek katarak doyururdular karınlarını.
Seyran Hanım’ın arkasında duvara bir kıddıl halı asılı, halı da yanpiri asılmış: Kırmızı satıh üstüne krem çizgiler her figüre girmiş, tombul bir kadın kalenin önünde kahvesini yudumluyor. Gölebertli Seyran da çay söylemiş onu içiyor. Halıdaki kadın kahveyi yarıladı nerdeyse. Seyran da içiyor. Bir yarış başladı. Garajdaki Seyran içiyor. Halıdaki kadın içiyorrrr!..
Eski zaman filozoflarından Zenon: " Genç Aşil’in rakibi kaplumbağa olsun. Kaplumbağa yarışa Aşil ’den daha ilerde başlasın. Çok süratli koşmasına karşın Aşil kaplumbağa’ ya hiç bir zaman yetişemeyecektir. Kablumbağa’ ya yetişmesi için önce kaplumbağanın yarışa başladığı yere yetişmesi lazım. Aşil bu yere vardığında kaplumbağa yeniden yol alacaktır."
Gölebertli Seyran yarışmayı kazandı mı kaybetti mi? Muamma.
Schrönger ’in kedisi nasıl bir bilinmezse " Bir kutu da bir kedi hem ölü hem sağ" Hipotetik deneyde kedi’nin hem ölü hem sağ olduğunu, muamma olarak kabul edeceğiz.
Tahsildar Selahattin Emi dışarda ki topluluğa katıldı Cimo Lele Cengiz’e seslendi:
" Cengiz bir çay !" Kendi aralarında konuşuyor, eğleniyorlar.
Radyocu Toto ’nun yaptığı ses düzeni ve teyple sabahtan akşama müzik çalınırdı. Burası işlek mekanın ta kendisiydi mecburende Cengizgil bir D.J. gibi günün şarkılarını çalardı. Ferdi Tayfur’un "Susadım çeşme’ye varmaz olaydım." Orhan Gencebay’ın " Batsın bu Dünya" sını dinletirdiler. Köfte yiyenler, çay içenler ve garaj yolcuları ve dahi Ardahan Bohemyasına ait olanlara. Velhasıl-ı kelam; herkese!
Garaj kapısı demir iki kanatlıydı akşamdan akşama kapanırdı. Blok değil strüktif kapıydı. İçeride traktörler kaşkalar köylüler giden gelenler dolu. Yazıhanenin yanı yorası petek saran gibi insan dolu. Rüyada bir yığınağa düşer insan, o yana bu yana derken uyanır da ter, kan içinde " Ola!" Rüyaymış der rahatlar ya, garajın yığınağı rüyanın zehmi kadar vardı. Aslında rüya deneyimi çok güzeldir. Bedeli olmamaklan birlikte içinden sıyrılıp çıkılabilinecek bir zararsız deneydir. Ama "Gerçeklik " Öyle mi? Bedeli ve hakikatliği kaçınılmazdır. Gerçeklikte yapılan pratiklerinde somut, varlıksallıkları insanlık için kimileyin ilaç, kimileyin ev -eşik’tir. Teorik ve bilgisel deney için oyun, rüya eşsiz deneylerdir. Ben gene sözümdeyim.
Köyden biri at satmaya getirmiş. Satamamış atını. Vatandaş atını kapının demirine bağlamış. Kula at başıylan kuyruğuyla sinekleri kovup duruyor. Kapıdan Nafo girdi sol eli eteğini toplamış, sağ eliyle eteğin içindeki kanfet kişmiş ekmek parçalarını aktarıyor. Yürüyerek Hizmet Yemekevini geçti. arkasından: " Oyaniş!" diye çekilmesini isteyen sesin sahibine döndü. Gözü Seyran Hanımın kofik’inde kaldı. Kofik Seyranın başında majestelerinin taç’ı gibi duruyordu. Nafo Ardahan’a gelmeden önce köyünde çocukluk yaşamamış, erkek çocuklar gibi tahta kılıçlarla oynamamıştı. Bez bebeklerle sarınıp evcilik oynamıştı.
Hazır senaryo, hazır aktrisler. Başlasın o zaman!
O anda Karslı şöför Piç Hasan bağlı atı yularından tutup demir kapıdan açtı. Atı çeke çeke Nafo’ya taraf getiriyor. Yoksaaa!.. Piç Hasan İngiliz Kemal’lan Nafo’yu bağırta bağırta ata bindiriyorlar, beçere Nafo :
- Mıy mıy babazın ağzına itin poğunu... mıy mıyyy!..
Dolandırmağa başladılar " Kervan yol da düzülür."
Cengiz’e bağırdılar :
" Ola Cengiz! Teybe İyi bir düğün havası koy!"
Cimo Lele de o yandan :
- Atlıya çay ver! Cengizz! Yemek verin parasını da Gölebertli Halis’den alın!
Cengiz de :
- Cimo Lele! Ne demek, ne demek!?.
Tahsildar Selahattin Amca Seyranın kanadından tuttu.
- Seyran düngür! Nafo’nun kaynanası ol!
- Beni bulaştırmayın da... de haydi olem!.. Selettin can hatran!
Oyun kuruluyor. Yaşa başa bakmaz insanoğlunun içinde çocukluk olduktan kelli.
HAYAT BİR TİYATRO SAHNESİDİR
MESELE: OLMAK YADA OLMAMAK !
- Olerem ola olerem Nafo’nun kaynanası olerem. Mehendiz Camalı da damat yapın diye haber verdi. Dırığa düşen kimi Camal orada gidip geliyordu meğer o da Seyran Düngürün kirvasıymış (!)
"YERİ YERİ MEN DE GELİM DALINCA
DESMAL EYLE APAR MENİ YANINCA "
Operlooo Atlı gaydasını çaler. Binalı Selman’ın zurna peşrevi ortalığı elli altıya veriyor. Atlı kaydası sızılı bir makamdır! " Kibar Feyzo " filminde de çalındı, Adile Naşit Rehmetlik:
" Ola Bilo senin ağzın ne söyler?" dediği sahne sanki garaj da :
NAFO’NUN TOYU OLOR; HEMİ VALLA HEMİ BİLLA!
Piç Hasan, İngiliz Kamal Nafo’nun atını başından tutup garajın içine doğru götürüyorlar. Herşey parantez içine alınmış gibi ve herşey bu oyununun içine girdi. Gerçek diye bir şeyden kimse bahsedemez çünkü oyun başlamış ki.
Garaj öğlen vaktinde olmasına karşın mavi renge beleli. Garajda dört tane davulcu ve zurnacı takımı vardı. Bu takım Yenimahalleli KARAÇI davul- zurnacılarıydı. Akşamleyin Alagöz’de Süleymen Ağagilin toyuna gidip çalacaklar.
Hey Allahını seven Nafo gelinliği benimsemiş ya. Konfüsyüçyanist yaklaşımla kaçınılmazsa, zevkini çıkaryanistyan olmuş ya. Aaaa! Dossstlar!..
Kız Nafo! Gelinlikte yakışmışyanistyan ya!
Hey, hey de hey, hey ya heyyyy! Da! Hey!
Nafo Gelin, damat kaynana altlarına verilen sandalyeye oturuk kuruluk,oturuyorlar. Karaçı davulcu-Zurnacılar, Allahlarına kurban Mutrufların, meledeller davul zurnayı... Onlarca insan bar da oynuyor. Bar dönüyor.
Ne Nafo, ne Seyran böyle bir şenlik görmediydiler!.Garaj da çınlanılmamıştı bu ses, bu davul, bu zurna ilen!..
Davul ötüyor. Zurna gümbüldüyör! Nafo gülüyor, Seyran bir anlam veremiyor. Cimo Lele tebessüm ediyor. Hamaşlı Cemal Amca " Ne deyim yeğenim !" diyor! Kemal Aktaş Amca " Bir Çeyrek taksam yeter mi ?" diyor. İsko Dayı da burada: " Bizim Haydar Çetinkaya ’ya haber verin tarihe kaydetsin" diyor. Hevzer, Celil Ağa, Yücel Demirci, Selçuk Demirci herkes düğüne gelmiş ya, ola düğün mü yapıyoruz? Cenaze mi kaldırıyoruz? N’luyoruz kardeş? Oynas’aza!
Bu Ardahan ne Ardahan. Cengiz ’in aşevi, Mehendizin aşbaz yemekleri. Nafo da en nihayetinde toy yaptıya. İngiliz Kemal, Piç Hasan gırgır makara yaptılar. Hayat oyun ve gerçek olan, olmayanın ne olduğunu. Schrönger’in pişiğini, Aşil’in koşmağını bu garaj da oyun içinde rüya gibi gördüler!
Nafo;
- Mıy mıy sittin sene bu eyyam doğmazdı! Cengiz sağol! Düğün kurduk ya, davul çaldırdık ya!
Ardahan dökülüp gelip. Kim yok ki: Metin Aktürk, Haluk Aktürk, Dr. Nejat Akın, Memet Aydın, Bayram Selimoğlu ellerinde ciğer porsiyon yiyorlar. Kuyruğa girmişler NAFO GELİN’e takı takacaklar. Nafo’ya gümanlıkta düğün yaptık ya, Allah bizden razı gelmiştir.
Davulun sesi, Nafo’nun sevinci, "bar" tutup bar başını çekenin desmalı... Cengiz’in Yemekevi, Kars Garajı, garajda ki çalan, çığıranlar, Cimo Lele ve arkadaşları taa uzayda; google earth’ den göründü.
Kız Nafo bizi güldürdün ya...
Cengiz Allah senden razı olsun!..
Ardahan; bizi doyurdun büyüttün ya,
Allah senden razı olsun Ardahan!
Nafo’nun düğünü hem oldu hem olmadı.
Kuantum mantığı: Gerçek bildi. Sanaldır dedi.
Schrönger’in pişiği " Hem ölüdür hem sağ."
Nafo ne dedi, damada:
- Hele gözüne bak! Gözü aynı pişikgin gözi!
YALÇINER YILMAZ 29/03/2009 GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.