AİLE - OKULDA ŞİDDET...
Çocuğu, “Saldım çayıra, Mevlâ’m kayıra! ” anlayışıyla okula yollar, hâl ve gidişinden tutum ve davranışlarına alâkanı esirger, "veli" olarak sorumluluklarının gereğini yerine getirmezsen, bütün sonuçları "peşinen" kabul etmiş sayılırsın. Sonradan yerinmenin ve dizini dövmenin hiçbir yararı olmaz!
Şiddetin önlenmesi konusunda ailelere büyük iş düşmektedir. Önce aileleri, çocuklarına şiddet uygulamaktan kurtarmamız lâzım. Anne - baba olarak çocuğa saldırganlık modeli oluşturulmaması ve saldırgan davranışlara asla tolerans gösterilmemesi gerekir.
Okullarda şiddet neden artıyor?
Okullardaki şiddetin giderek artması, aslında toplumdaki kafa karışıklığının bir yansımasıdır. İlgisiz ve sahipsiz kaldıklarında bunun dozu daha da artıyor.
Bir düşünün, okula gidilen gün ve saat sayısı, gidilmeyenden çok daha az olursa, çocuğu, okul ve aile mi etkiler yoksa sokak ve başından hiç kalkmadıkları şiddetin bini bir olan mafya dizileri ve internet oyunları mı?
Toplumun sosyal yapısının bozulmaması için atılması gereken o kadar çok adım var ki, hiçbiri yerine getirilmiyor. Varsa, yoksa şikâyet. O onu gammazlıyor, öbürü diğerini. Peki sorunu kim çözecek? İşte o meçhul.
İsterseniz, gelin önce bir durum tespiti yapalım:
• Öğrencilerin okul dışı saatlerini değerlendirecekleri mekânlar neredeyse yok gibi. Eski Halk Evleri’nin boşluğu hala doldurulmadı.
• Televizyon ve bilgisayar oyunlarında şiddet unsuru giderek artıyor.
• Hızlı iç göçten kaynaklanan kültürel farklılığın yarattığı uçurumlar hâlâ görmezlikten geliniyor.
• Yaşanan sorunlar polis ve adliyeye intikal etmedikçe dikkate alınmıyor.
• Ceza yasaları yetersiz kalıyor. Adeta suçluları koruyan, masumları ürkütüyor izlenimi veriyor.
• Gençleri, şiddet, kumar, fuhuş, uyuşturucu ve diğer zararlı etkilerden koruyucu önlemler yeterince ciddiye alınmıyor. Yasalar kâğıt üzerinde kalıyor.
• Ekonomik göstergelerin yoksullar aleyhine giderek bozulması, işsizliğin artması, kurumlara olan güvenin sarsılması, kitlesel tepkilere ya da kırılmalara neden olacak kritik sorunların akılcı yollarla çözülmesi yerine yangına körükle gidilmesi ve nemelâzımcılığın insanı çıldırtacak boyutlara gelmesi...
Nasıl çözülür?
• Her şeyden önce devleti yönetenlerin, sorunu küçümsemekten kaçınmaları gerekiyor. “Suç oranları ABD’ de şu kadar, Avrupa’da bu kadar, bizimki onların yanında yok denecek kadar az, …” saçmalığından artık vazgeçmeliler.
• Öğrenciler kadar, okul çağında olup da okul dışında kalan çocuk ve gençlerle de ilgilenilmesi gerekiyor. Onları hayata hazırlayan, meslek kazandıran, spora, sanata ve diğer kültürel etkinliklere yönelten gençlik merkezleri bir an önce açılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.
• Televizyonlarda yayımlanan şiddet içerikli film ve diziler, çocukların ayakta olmadığı saatlere kaydırılmalıdır.
• Polis ve adliye, gençlik sorunlarının gideceği son merci olmalıdır. Okullardaki rehberlik uzmanları ile toplum içindeki aile danışma ve yönlendirme merkezlerinin sayısı artırılmadır.
• Topluma yön verenlerin devlete olan güveni sarsıcı, gruplar arasındaki bakış açılarını derinleştirici tutum ve davranışlardan özellikle uzak durmaları gerekir. Örnek; bir tarafı mağdur gibi gösterip bu kişilerin toplumun diğer kesimlerine karşı duydukları kini artırıcı söylemler artık terk edilmelidir.
• Bilgisayarlara filtre ve sanal oyunlara denetim daha ciddi anlamda düşünülmelidir.
• Her ne kadar fazla bir işe yaramayacağına inanılsa da bu konuda acilen bir TBMM Araştırma Komisyonu kurulmalı ve durum tespiti yapılarak, yetkilerin tek elde toplanması ya da bir merkezden koordinasyonu sağlanmalıdır.
• Adilâne olmayan her uygulama, çocuk ve gençlerdeki kin ve nefret duygularını besliyor ve bir süre sonra bu duyguların açığa çıkmasının tetikleyicisi oluyor. Bu yüzden gençlerin tümünün eğitim olanaklarından yararlanmaları ve işe yerleştirmede eşit koşullarda yarışmaları sağlanmalıdır. Torpil, rüşvet, partizanlık, ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır.
Özetin özeti: “Gençlere yönelik suç oranları ABD’de bizden fazla, Fransa’ da sokağa taşan gösteriler bizde olmaz. Tüm bunlar medyanın abartması, …” gibi aymazlıklardan vazgeçip çözüm üretmeliyiz.
Yararlanılan Kaynak: Milliyet "Diyalog" – Abbas GÜÇLÜ
Şiddet ailede biter.
Şiddetin önlenmesi konusunda ailelere büyük iş düşmektedir.
Baba çocuğuna ‘Sus, sen bilmezsin!’ der, çocuk konuşursa da tokatlar. Bu korkunç bir şey! Önce bunu aşmak gerekir. Aileleri, çocuklarına şiddet uygulamaktan kurtarmamız lâzım. Şiddet olaylarına karışan öğrenciler, genelde ailesiyle uyumsuz veya ailesi parçalanmış çocuklar olup, bu öğrencilerin ebeveynleri, çocuklara karşı ilgisizdir.
Köyden kente göçler de okullarda şiddet olaylarını besliyor. Şehirleşme ve şehir kültürü arttıkça, bu sorun zamanla kendiliğinden çözülecektir.
Çocuklardaki saldırgan davranışlara karşı ailelere çözüm önerileri:
Özellikle geleneksel kültürde çok görülen erkek çocuğun saldırganlığının onaylanması, kavga eden çocuğa ailesince “Aferin!” ya da “Seni döveni sen de döveceksin.” gibi cümleler söylenmesi, çocuklarda bu tür davranışların artmasına neden olmaktadır.
Çocuğun gerekli anlayışı, sevgiyi ve kabulü görmemesi, anne - babasının aşırı otoriter ve baskıcı tutumlarıyla buna bağlı yaşanan iletişim problemleri, çocuğun dayak yemesi, beyin zedelenmesi gibi fizyolojik sorunlar yaşaması saldırganlığı artıran diğer nedenlerdir.
Öncelikle anne - baba olarak çocuğa saldırganlık modeli oluşturulmaması ve saldırgan davranışlara tolerans gösterilmemesi gerekir. Çocuk sinirliyken onunla konuşulmalıdır. Çocuğa saldırgan davranışların dezavantajları gösterilmelidir. Sportif faaliyetlerde bulunması, enerjisini boşaltmasını sağlayacaktır.