YAZ DEYİNCE KALEM ELDEN DÜŞÜYOR
Hele bir yalnız kalmayalım kendi kendimizle. Neler geçer kalbimizden neler. Düşünceler bir bir sıralanır peşi sıra. Öyle lâflar ederiz ki kendi kendimize; deyme feylesoflara taş çıkartırız. Hatta bir ara yazmayı bile düşünürüz bu düşündüklerimizi.
Yolda yürürken, iş yaparken, bir yerde dağları ve denizi seyrederken, uzak bir yere seyahat ederken kendi kendimize düşüncelere daldığımız olmuştur. Bu düşünceler bazen yapacaklarımız, bazen yaptıklarımızın muhakemesi ve muhasebesi şeklinde olur. Muhatabımız varsa onun yerine de biz konuşur ve ona cevap veririz. Her şey bize sorulacak bir soru veya ikaz ile son bulur. Hayal âleminden bulunduğumuz hale geçince muhayyilemizden geçenler silinir birden bire. Sanki hiçbir şey düşünmemişiz, hiçbir şey olmamış gibi gelir bize.
Dost meclislerinde konuşmalara ne demeli? O an için konuşulan konuya ait bizde ne kadar derin bilgi varsa bir bilge kişiliği, usta bir hatip edası ve bir entelektüel (münevver) havasıyla serdederiz fikirlerimizi. Konuşurken içimizden kendimizi beğendiğimiz de olur. Başkaları dinledikçe biz konuşur, konuştukça da ne kadar mühim lâflar ettiğimizi düşünürüz.
Doğrusunu söylemek lâzımsa; hayali olanları bilmem ama, bazen iyi laflar da etmiyor değiliz konuşurken. Hem kendimiz kendimize hayran olur hem de muhatabımız “Ağzına sağlık ne güzel konuştun” diye bir söz de atımı ortaya seyreyle sen bizdeki kabarmayı. Sonra mahcup bir eda ile tecvidli bir “estağfirullah” çekip, aynı aşk ve şevkle sürdürürüz hararetli konuşmamızı. Ama bütün söylediklerimiz sohbet bitene kadar olur. Ayrılık vakti gelip meclisi terk ettiğimiz zaman aklımızda bir şey kalmaz. Sadece bize bizi övücü sözler söyleyen kişilerin söyledikleri hariç.
Sonra unutulur gider bu konuşmalar. Zaten hangi lâfı kim etti o da karışır. Aslına bakarsanız hakikaten çok güzel cümleler kurup, yerinde tespitler yaptığımız olmuştur. Hatta bir takım aksaklık ve eksikliklerin kaynağının nereden geldiğinin teşhisini koyup, makûl ve mantıklı çözümler de üretiriz. Ama hepsi havada kalır bunların. Bir kenara yazılmayıp, not alınmayınca hoşça vakit geçirme veya tabiri caiz ise “lak lak” tan öteye gidemez.
Yazı sözün ‘zapt u rabt’ altına alınıp tarihe havale edilmesidir. Yanlış doğru, eksik fazla, uygulanır uygulanmaz ama tarihe mal olur. Belki biri kıymetini anlarda cemiyetin menfaati için kullanır.
Kısacası yazmak lâzım. Fikirlerimizi ve hislerimizi kâğıda dökmek lâzım. Onca güzel sözlerin, onca hissi konuşmaların kaybolup gitmesi, kültürümüzün heba olması mânâsına gelir. Konuşurken “ Hayatım roman, benim yaşadıklarımı bir bilseniz, ne gördük neler, az mı çektik, bu saçlar boşuna ağarmadı” gibi halimizi arz ettiğimiz ifadeler kullanırız kullanmasına da, onların neler olduğu sorulunca susarız. Hâlbuki bazı hususları yazıya döksek, daha sonra hem kendimiz hem de dostlarımız istifade eder. En mühimi kültür devamlılığı olur. Dede ile torun arasıdaki köprüler sağlam kalır. Geçmişe ait hatalardan ders çıkarıp ibret alırken, iyilerini kendi hayatımıza uygularız. Tecrübe denilen şeyin okulu zamandır. İlimle elde edilmez. Ama kıymeti çoktur. Tecrübeleri birçoğu acı hadiselerden elde edilmiştir ve bir daha o hale düşmemenin yollarını öğretir.
Biliyorum, tam yazmaya koyulduğumuz zaman düşündüklerimiz de, konuştuklarımız da unutuluverir. Denedik ama olmuyor diyenler de olabilir. Yazdıklarım düşündüklerimi tam olarak karşılamıyor diyenlerimiz vardır. Kelâmı kaleme almak zordur elbet. Bu bir beceri, istidat, kabiliyet ve meziyet işidir. okumadığımız ve not almadığımız için yazma kabiliyeti gelişmemiş olur. Ama biz kimseden edebi eserler ve ilmi yazılar beklemiyoruz. Mühim olan köprülerin atılmaması ve geçmişle geleceğin irtibatının sağlanması. Denemeden nereden bileceğiz. Onun için becerikli, ilim ve irfan ile mücehhez tecrübeli kişiler yazmayınca iş bizim gibilere düşüyor.
İlim, insan hayatı devam ettiği müddetçe lâzım. Dostlarımıza, çocuklarımıza okumanın araştırmanın, öğrenmenin ve yazmanın ne olduğunu anlatalım. Renkli ekranda bize sunulanları değil de, bizim başkalarına sunduklarımızı geliştirelim. Unutmayalım tarih yazıyla, gelişme tarihle olur.
Kalemleriniz elinizden düşmesin..
YORUMLAR
''İlim, insan hayatı devam ettiği müddetçe lâzım. Dostlarımıza, çocuklarımıza okumanın araştırmanın, öğrenmenin ve yazmanın ne olduğunu anlatalım. Renkli ekranda bize sunulanları değil de, bizim başkalarına sunduklarımızı geliştirelim. Unutmayalım tarih yazıyla, gelişme tarihle olur.''
Çok güzel ve anlamlı bir yazı... Tebrikler.