- 1682 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ROMAN OLMAK
Bugün veya yarın; dün ya da daha eski bir zaman; ne yapmaya karar verememişseniz; suçu hiç kimse de, hiçbir şeyde aramayınız.
Fakat şunu da itiraf edeyim ki ne yapacağına karar vermek de öyle her babayiğidin harcı olan bir iş değildir.
Bir inşaat işçisi veya bir apartman kapıcısı olsan iş kolay. Sakın bu onları küçümsediğim anlamına gelmesin. Aksine ne kadar imrendiğimi, az sonra daha iyi anlayacaksınız.
Evet kolay kelimesinde kalmıştık Günlük sıkıntıların ve umutların üstüne çıkarsın olur biter. Düşler bile o zaman sade ve kaygısızdır. Rüyalar karabasana dönüşmez. Ama bir yazar, bir sanatçı, bir şair ya da bir seyyah için bu mümkün mü?
Örneğin bütün Dünya’yı gezip dolaşmış bir seyyahın, yada en güzel şiiri yazmış bir şairin yapacak bir şey kalmamasından dolayı içine düştüğü sıkıntıyı siz de hissettiniz mi?
Onun için ne iş yapacağınıza karar verirken iyi düşünün. Sanatçı olmak kapsam itibariyle siz ne kadar cezbetse de, kapasitenizin üstüne çıkmak ya da kendini aşmak ve o noktada her şey bitince yapayalnız kalmak, üretememek ve daha bir sürü açmaz, paradoks, kararsızlık, vehim, yeis, vesvese, şüphe, kuruntu sizi karamsarlığa hatta bir büyük boşluğa beklide kimbilir intihara bile sürükleyebilir.
Ama bir kapıcı olsanız, kapasitenizin az bir kısmını kullanarak ve verimli olarak, sadece bedelini bedeni yorgunlukla ödeyebileceğiniz bir iş sizi her zaman mutlu edecektir.
Ben her zaman bu nedenlerle ve kaygılarla naif bir Çingene olmayı çok istedim. Bir Roman’ın hayatı bir roman gibidir. O nedenle bana hep cazip gelmiştir. Onlar cins, dil, milliyet, üretim, tüketim, mekan, ikamet problemini çoktan halletmişlerdir. O yüzden bu dünyanın kralı aslında onlardır. Kültür olarak üst yapı kurumları ile medeni milletler seviyesinin çok ilerisindeler. Habire onları askere almak, nüfus cüzdanı vermek, vergiye bağlamak, yerleşik hayata geçirmek için uğraşır dururuz. O zaman romanların romanı biter, fakirliğin, açlığını yoksulluğun esir ettiği fakir insanların hayatı başlar.
Ben romanların müziğini, Bethovenin en heyecanlı, en duygusal bestesinden daha çok seviyorum. Çünkü o besteler doğallık kokuyor, hürriyet kokuyor, ebem kuşaklarının altından geçiriyor ruhumu. Tabiat sarayım oluyor, mavi gök kubbem oluyor Roman müziği dinlerken.
Sevgili Bethovenin o ünlü bestelerini yaparken, uzaklardan geçen bir Macar Çingene konvoyunun kemancısının çaldığı parçadan etkilenerek ilham sahibi olmadığını kim iddia edebilir?
Aradaki farkı suni ve tabi gübrelerle yetişmiş iki elma arasında ki farka benzetiyorum. Elmaların tadı arasında ki farkı varın siz değerlendirin...
YORUMLAR
Harikasınız...
Keşke dedim yazınızı okuyunca, ahh keşke!!!
Sınırlar / görünmez prangalar olmasa...
Taksam koluma bi sepet, kâh papatya toplasam kâh elma..
Dilim de bir aşk şarkısı, saçlarımda baharın esintisi...
Düşlediğim yolda/ yerde , uyusam/uyansam...
Tebrikler / saygılar..
Bir Roman olmak,sanatın gerçeği 7 den 77 ye denirya sanatçı ruhlarıyla,özgür doğal her şekilde gülen alçak gönüllü, yıldızlar altında konaklayan ayrıcalıklı insandırlar.Seçtiğiniz bu güzel insanlarla ilgili yazınız çok lezetliydi.Teşekkürler bu güzel paylaşımızdan dolayı.Saygılar