İhanet Saltanatlığı (belkız’ın Günlükleri)
Karlı gecede umuzuna dokunan bir ölü gibi devriliyor hayallerin
Boş bir arazinin ortasında yalnızlığın verdiği acıyla ayakların buz kesiliyor
Etrafında çember oluşturmuş ayak izleri seni cehennem ateşinden çıkarıp orta yere atmışlar sanki
Uzaktaki yıkık evin duvarlarının üstünden aşağı doğru süzülüyor kar
Dizlerinde takat kalmamış
Çöküyorsun yere
Maymun iştahlı rüzgara direniyor saçların
Kan olup akıyorsun karın içinde
Belkız’ın kaybolan günlükleri önüne düşüyor
Ruhun da donuyor o anda, buz kesiliyor her yanın
Arkana dönüp bakıyorsun ve ebabillerin çakıl taşı taşıyan bedenlerini görüyorsun
Ebrehenin filleri gibi tutuşuyor eteklerin
Başını kaldırıp gökyüzüne bakınca kendinden utanıyorsun
Utanmak bir yana ölümden korkuyorsun ama ölüm o kadar yaklaşıyorki sana benzin kar rengine dönüşüyor.
Duvarada asılı tabloda kalan bir yosun geçiyor gözlerinin önünden, yeşil ve ıslak
Ellerini bir birine kavuşturamıyorsun
Leyla ile mecnun gibi ayrı diyarlara düşmüş ellerin
Saçlarına yapışan kar donuyor teninde
Yere düşerken kırılıyor birer birer
Tıpkı hayatının kör kusunda karla yoğrulmuş bu kırık gibi
Zaman boşluğuna düşüyor düşüncelerin
Belkız’ın günlüklerini açıyorsun çaresizce
Kağıt sayfalara sürtünürken ellerin ısınıyor ancak
Her kelimesinde aşk saplanıyor karda akan kanına
Dilin dönmüyor kelimeleri hecelemeye
Kapatıp sayfaları ayağa kalkıyorsun
Gücün yetene kadar ilerliyorsun bata çıka yol aldığın bu ihanette
Önünde kararıyor yol
O zaman anlıyorsun rıhtımdan seyrettiğin dalgaların denizden kaçışını
Arkasından bir ordu kovalıyormuş gibi vuruyordu kendini sahile ama bir türlü kumsalı aşamıyordu
Denizden kaçamıyordu dalgalar
Her defasında inliyordu sanki kumlara sarılırken
Her defasında aynı sesle çığlık atıyordu
Tırnaklarını saplıyordu kuma ama deniz her defasında dalgaları tekrar içine çekiyordu
Bir gün belki dalgalar da kopacaktı denizden ama senin sırtından asla düşmeyecek ihanetin
Daha geçen gün kaldırım taşlarına basarken altından su fışkırıyordu yağmur sonrasında
Sen tebessümle siliyordun ayakkabılarına sıçrayan çamurlu suyu ama şimdi karın dibinde balçıklanan çamurun ayaklarına yapışması acı bir hatıraya dönüşüyor
İçinde serin rüzgaraların yerine soğuk rüzgarlar esiyor
Sevgin donuyor kalbinde
Bütün sıcak tebessümler uçup gidiyor
Vücudunun her karesi kırılgan kiremitler gibi dökülüyor
Son pişmanlık fayde etmez sözünü yeni ezberleyorsun
Son pişmanlık fayda etmez sözünü kendin koydun heybene
Adresini kaybetmiş bir mektup gibi raflarda unutuluyorsun
Pul yerine ihanetle damgalanıyor hayatın
Kulakların duymuyor rüzgarın ıslığını
Teninde patlıyor diken diken olmuş tüylerin
Daha düşmeden şafak gözlerine
Bir balyoz gibi düşüyor bakışlarına soğuk
Belkız’ın kaybolan günlüklerinde sen de kayboluyorsun
İhanetine süsleniyor taht
Adına ihanet yazılıyor bıraktığın izde
Kendi saltanatlığına gidiyorsun
İhaneti kendi günlüklerinde yazıyorsun bu karlı gecede
Pul pul dökülüyor tenin
Esmerleşiyor hayallerin kuytu bir mezarlık köşesinde
Senki ihanet saltanatlığının tek varisisin
Ayaklarında kendi ihanetine yazdığın kaderin izi
Belkız’ın kaybolan günlüklerinde bir hayat bırakıyorsun
Çepeçevre sarıyor soluğunu iblisin nefesi...