- 4571 Okunma
- 25 Yorum
- 0 Beğeni
SÖĞÜT DALINA BAĞLI UMUTLAR
Söğüt ağacının öteki ağaçlardan çok farklı bir yeri vardır, yaşantısında Anadolu insanının.Genellikle rakımı yüksekçe bölgelerde daha çok rastlanılan söğütler su kaynaklarının çıktığı yerden başlayarak, sanki suyla birlikte, suyun iki yakasında ,sevdalı bir yolculuk yapar. Dağlardan, tepelerden, ovalardan, mendereslerle kıvrıla kıvrıla; suyun son aktığı yere kadar uzanan bir yolculuktur bu.
Ne zaman geçsem Anadolu ovalarından, özellikle iç Anadolu plâtosunda ve Akdeniz yaylalarında, söğütlerin bu sevdalı yolculuğunu hayranlıkla izlemişimdir.Gümüşi yeşil zeytuni yaprakları, esen yelllerle savruldukça, yüreğimde bir şeyler kımıldanır, sanki bir ozan, sazıyla türkü söylerken, başındaki efkârı, sağa sola sallanarak, dağıtıyor gibi gelir bana...
...
’ Söğüdün yaprağı narindir narin
İçerim yanıyor dışarım serin
Zeynebi bu hafta ettiler gelin
Zeyneb’im Zeynebim allı Zeynebim
Beş köyün içinde şanlı Zeynebim ’
Dalları yel basar, ozanı sel, sazının tellerini el ve basan basana bir türkü yükselir dillerden, sesimize karışır, sevgili olur, efkârımızla yarışır söğüt dalları, sanki yalnızca söğütler duyar, onlar bilir ve onlar söyler Karacaoğlan’ı, Yunus’u, Emrah’ı, Pir Sultan’ı, Köroğlu’nu ve Dadal’ı...
Ne göçerler, göçebeler eğlenmiştir, çadır kurup gölgesinde söğütlerin, ne sevdalar yaşanmış, ne bebeler beşiğe belenmiş, salıncağında nazlı nazlı, sallandırılıp eğlendirilmiş, yazın sıcak günlerinde, serin serin yellen/dirilmiştir kimbilir...
Dirilişimizin adında bile var; Söğüt kasabasında temeli atılmıştır, üç kıtada at koşturan bir beyliğin ve giderek büyüyen bir devletin, dünyayı sallandıran koca bir imparatorluğun temeli.
Söğüt ağacı çabuk gelişir, serpilir boylanır, herşeyi ile yaşantımıza girmiştir, sele, sepet, kofa,elde çanta, altımızda bambu sandalye-kitaplık; hangi Roman kızının elinden örülüp çıkmıştır kim bilir?
Geçim kaynağıdır, paradır, köylünün elinde sırıktır, yabadır, dirgendir,çapaya, kazmaya küreğe saptır, bağ evlerinde kurulmuş yazlık çardakların, kurumuş gölgeliklerini taşıyan daldır, direktir, taşıyıcı iskelettir.
Dirmil Yaylası’nda (Termili- Termilya-BURDUR) kabak kemaneye eşlik eden sipsinin dilidir, yanık yanık, bir o kadar içli öten , öttükçe insanın ciğerini delip geçen, dertlerimizi üleşen, cerihamızı kanatıp deşen, ardından birdenbire çağlayan, keklik gibi seken, ceylan gibi koşan,zeybek gibi çöken ,su gibi aktıkça coşan, bağrıyanık türküdür söğütler...
Kışa girmeden budanır söğüt dalları ve gelecek ilkyazla yeniden dallanıp budaklanır; kışın soğuk günlerinde nice evleri ısıtmıştır, sobalarda, ocakbaşlarında şöminelerde.
İlkyazda sanki saçlarına perma yapan bir sarışın, dal boylu, gökçen bir güzeli andırır söğütler,ondülelenir saçları, sarısı baskın turuncuya çalan, bigudileri andıran çiçekleriyle,
dallarınının çatal yerlerinde kuşlara yuvadır söğütler.Ne bülbüller figân eylemiştir, ne güvercinler, kızıl şahinler tünemiştir o dallarda ve ne yılanlar ağmıştır yuvalara.
Kışlada -Yüzbaşı oturmuş, asker öğütler-
ta Yemen ellerinin yolunu tutar, Huş Dağları’nda yankılanan ağıttır söğütler...
Söz açılmışken söğütlerden iki ilginç öykü de anlatmak isterim:
Bir Amerika’lı profesör, Anadolu ’yu gezerken, bir söğüt ağacının altında ayak ayak üstüne atmış, uzanmakta olan bir çingeneye rastlar.Olacak ya, Amerikalı’nın aklına hemen ’ Tembellik ve miskinlik ’ gelir...Türkçe’yi güzel konuşan Amerika’lı sorar ;
-Neden yatıyorsun?
-Yatmayıp da ne yapayım?
-Kalk çalış!
-Çalışsam ne olur?
-Çok paran olur!
-Çok param olsa ne olur?
-Emrinde işçilerin olur, fabrikalar kurarsın...
-Eeee, sonra ne olur ?
-Çalışmaya ihtiyacın kalmaz, araban olur evin olur,yan gelir yatarsın...
-Ben ne yapıyorum şimdi ?!
Amarika’lı daha fazla diyecek bir şey bulamaz ve yoluna devam eder...
Diğer öyküye gelelim:
Adamın birisi, yine bizim Anadolu’dan; tam doksan dokuz kişinin katili olmuştur.Deli dolu çağlarında yapmıştır bir kere, ama aklı kemâle erip de yaş ilerleyince, günden güne artan bir cehennem korkusu sarmıştır yüreğini ...Çok günahım var, ben kesin cehennemliğim diye düşünürken, birden bir bilgeye danışmak gelir aklına.Ona gidip sorar ;
-Ey eren, ben bunca adam öldürdüm, bunca cana kıydım; söyle, cehennemden başka nereye, nasıl giderim ? Var mıdır sence bunun bir yolu , varsa söyle bana, o yoldan gideyim ?
-Git ovaya, bir kurumuş söğüt dalı dik; sonra karpuz da ek, karpuzlar olunca, gelene geçene, parasız hayrına dağıt, ne zaman diktiğin kuru dal yeşerirse, bil ki o zaman sen cennetliksin!
-Allah razı olsun senden.Ne gelirse elimden yapacağım yapabildiğim kadarıyla Allaha’smarladık , hoşça kal...
-Güle güle, uğurlar ola !
Cani, eren kişinin dediğince, önce kuru bir söğüt dalı diker ovaya, yanı başına bir de çardak kurup, başlar harıl harıl çalışmaya...Eker, diker, çapalar, suyunu verir, karpuzları yetiştirir, erdirir, önüne gelene bedava hay’rına verir, yiyenin dilinde cana, berekete, duaya döner karpuzlar.
Gel gör ki bir gün doludizgin bir atlı, tozu dumana katarak, tarlanın öte başından geçmektedir...Önce el eder ; bağırır ’ Duuur ! ’der,durmaz atlı; sanki felekten kanatlı.
Islık çalar durduramaz, daha hızlı bağırır , durmaz oğlu durmaz, sanki sağır, duymaz ki tam vurdumduymaz...
Çok fena sinirlenir bizim cani, olacak iş mi yani, gel şuraya iki dakikacık eğlen bre adam,böylesine de hiç rastlamamıştır hani...
Oldu olacak, kırıldı nacak, doksan dokuzunu vurdum ulan , bir de seni vursam ne olur; olsa olsa yüz olur ancak! deyip de mavzerini doğrultup, tetiği çekince, at gider de, sırtından kurşunu yiyen adam düşe kalır olduğu yerde...O öfkeyle umutları tamamen tükenmişken , üzüntüyle dönüp bir de bakıp ne görsün ki cani; gözlerine inanamaz, kuru söğüt dalı yeşermede;bunun üstüne cani;
’Şükürler olsun sana rabbim !’
deyip kapaklanır yere ve dua eder edebince...Bilge kişinin dediğine göre, günâhları bağışlanmıştır.Yeni bir ruh girmiştir bedene, artık o can alan cani değildir de, kurumuş dala can verendir...
Râbbim yüce, bağışlayan ve esirgeyendir...
Kuru dalın yeşermesindeki gizem ise sonra çözülür...
Meğer o dolu dizgin atlı, kavga olup da, çok sayıda kişinin öldüğü bir kavga yerinden, kendi taraftarlarına haber verip, daha da olayı büyüterek, yüz değil, çok daha fazla kişinin öleceği bir olaya sebep verecek, fitne fesat bir haberi taşımaktadır, ölmeden evvel, bir köyden öteki köye...
Onun için; ’ Taş taşı , lâf taşıma ! ’ demiş atalarımız...
Sağlık ve esenlikle ,hepinize yürekten selâm ve sevgilerimi sunarım,
salkımsöğüt nazlı sevdalarla kalın
sevgili dostlar ve tüm saygıdeğer okurlar...
Şaban AKTAŞ
13.12.2008-10.03
FOTO:BUYUTEC.NET
YORUMLAR
Değerli dost ibretlik iki öykün alınması gereken dersti ayrıca söğüt ağacının üslupsal ifadeyle tarihle bir milletin varoluşuyla ve doğal güzelliğiyle o kadar güzel anlatmışsınki kalemin var olsun muhabbetle sevgi ve selamlarımı iletiyorum.hece şiirlerine rağbet olmayan yerde duygusuz şiirlere seçkilik verilip onca emek gözardı ediliyorsa şiir asmam daha iyi.öyle bir karara vardım saygılarımla
Anadolu insanının yaşamında çok önemli bir yeri varsır söğüt ağacının...
Gölgeliktir söğüt, bozkırın soğuklarına dayanma gücüdür...
Bazen bir düdüktür de gönül neşesi olur...
Her bahar yeniden filizlenip gümrah dallar büyütmesiyle Anadolu insanının umutlarını tazeler sanki yarınlara...
Anadolu insanının hatıralarında değişmez objelerden biridir...
Çok güzel bir kurguyla çok güzel bir yazı olmuş üstadım...
neler neler yaşattı okuyucuya... Yürekten kutlarım, selam ve muhabbetlerimle...
* İnsanlar açısından her olayın bir görünen, bir de görünmeyen yüzü olduğunu unutmamak dileği ile...*
demiştim... açıklama getirmek sanırım daha uygun olacak
İnanç ve sevgi ile kuru bir dalın bile yeşerebileceğini ama yanlış itikatla cani durumuna düşülebileceğini... her ikisinin de biz insanlarla ilintili ve anlık kararlar sonucu olabileceğini ifade etmeye çalıştım.
Tekrar Saygılar
Okumadan önce hemen 10 puanımı verip öyle okumaya başladım.Biliyorum Şaban Bey yazarsa tam puanlık yazar.
Yazıyı ikiye bölmeyip 10 puanı da kaçırmısın haberin olsun.
Kutlarım dostum,harika bir anlatımdı.
Dostlarımız her tarafını yorumlamışlar, bize yorumlanacak tarafı kalmamış ta ben de sorayım bari.
Manda da bu söğüt dalına mı yapmıştı yuvasını?:)
Birde; banada ilk oyuncağımı söğüt ağacı hediye etmişti , kendi dalından bir düdük tü bu ilk oyuncağım.
Tebrikler.
SAYGILARIMLA.
Ya Üstad ne deyim ben sana şimdi. Mübarek ağacın hikayesini anlatan kalemi kutlarım. Söğüdün rüzgarda gelinleri kıskandıran salınışını, faydalarını ve vatandaşımızın amerikalıya verdiği cevabı düşünerek, gülümseyerek okudum. Güzellik kalbinize dolmuş Usta.
Yaşa çok. Saygılarımla.
Söğüt ağacı çabuk gelişir, serpilir boylanır, herşeyi ile yaşantımıza girmiştir, sele, sepet, kofa,elde çanta, altımızda bambu sandalye-kitaplık; hangi Roman kızının elinden örülüp çıkmıştır kim bilir?
Geçim kaynağıdır, paradır, köylünün elinde sırıktır, yabadır, dirgendir,çapaya, kazmaya küreğe saptır, bağ evlerinde kurulmuş yazlık çardakların, kurumuş gölgeliklerini taşıyan daldır, direktir, taşıyıcı iskelettir.
.................tebrikler ...
KÜLTÜRLER KIYASLANIRKEN İKİ AĞAÇ MİHEK TAŞI OLARAK KULLANILIR.BUNLARDAN BİRİ SÖĞÜT BİRİ ÇAMDIR.SÖĞÜT GÖÇEBE KÜLTÜRÜN SİMGESİYKEN ÇAMLAR YERLEŞİK MEDENİYETİN GÖSTERGESİDİR.ORHUN NEHRİNDEN TUNA'YA KADAR TÜRK'ÜN OLDUĞU HER YERDE SÖĞÜT AĞACI DA BOY GÖSTERİR.
SÖĞÜDÜN SERENCANINI ANLATTIĞINIZ BU YAZIYLA KÜLTÜRÜMÜZE YAPTIĞINIZ HİZMETTEN DOLAYI TEŞEKKÜR EDERİM=
"HECEYE GÖNÜL VERENLER"ATÖLYEME EN KISA ZAMANDA BİR HECE ŞİİRİNİZLE KATILMANIZI BEKLİYORUM.
Tüm ağaçları severim de söğüt ağacını başka severim.Hayalimde kendimin yetiştireceği,evimin önün de
bir salkım söğüt ağacım olsun hep istemişimdir.Umarım gitmeden gerçekleştirebilirim.Baştan sona dile getirdikleriniz,içinde ki türkü sözleri anılarımı öylesine tazeledi ki anlatamam.Bu yazı için ben size teşekkür ederim.
Sevgi ve selamlarımla...
Tam puanladım.
ufakken bahçemizde bir sögüt vardı dallarında sallanır
tarzan gibi bağırırdım
sonra ev hikayesine kesildi ve daha nice ağaçlar
bu kalan hüznüydü söğüdün
anadoludan esen bir yeşilin öyküsü naif eseriniz
yumuşak narin kişiliğinizide öne çıkardı değerli hocam
son hikayeyi dinlemiştim çelişkili yıllarımda
fakat amerikalıyla çingene mükemmeldi
tabi düşünülmesi gerekir
bilgiyi aktarmak ta bilgeliktendir
paylaşmak güzel yanıydı
yüreginizi ve kaleminizi kutlarken
saygılarımı sunar
başarılar dilerim
Söğüt dalından başlayarak girizgah yaptıktan sonra, gelişme bölümünde, bir türkünün sözleriyle konuya renk katıp, kıssadan hisse vererek finali yakalamışsınız. Özetle, Anadolu'dan enstanteneler, günahların affedilişine dair batıl/lar, kompozisyon yazmadaki başarınız, alkışlamam gereğine yönlendirdi beni. Şiirin yanı sıra, böylesi çok hoş bir anlatımla sunum yapmanız, takdire şayandı efendim. Ben tam puanımla , teşekkür ediyorum. Harikasınız ..!
Usta kalem, yine yazmış!
Saygıyla...
babidim tarafından 12/13/2008 3:46:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
Benim 13 senelik çocukluğum bahçemizdeki söğüt ağacının dallarında geçti. Ne zaman bir şeylerden kaçmak istesem o ağaca sığınmışımdır hep ama o ağaçtan da çok çekmişimdir çünkü abimlerden dayak yiyeceğim zaman yine o ağacın dalları sopa olmuştur o körpe ellerime. Ama ben yine de çok sevmişimdir o ağacımızı ki dallarından yaptığımız düdükleri hiç unutmuyorum. Ama ilginçtir bizim söğüdün dalları yerde değildi malesef, tam tersi dikineydi . Belli mevsimlerde de üzerinden beyaz pamukçuklar oluşturduğu için bunlar döküldüğünde de etraftaki komşularımızın hoşuna gitmezdi ve duyduğuma göre sanırım komşuları rahatsız ediyor diye de kesmişler o güzelim ağacımızı. İşte böyle hikayelerim var benim de acı tatlı söğütle ilgili..
Güzeldi, sevgilerimle Şaban...
Guldane Dal tarafından 12/13/2008 3:15:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
Çok da doğru söylemiş atalarımız..Şimdiye kadar sizi yanıltan bir Ata sözü oldu mu ? Benim olmadı...
Taş taşı laf taşıma,
Taş yerinde ağırdır/ Taş attın da kolun mu yoruldu gibi nice taşlı / sopalı Ata sözlerimiz de var ! :))
Tebrik ederim yazınızı ve paylaşımınız için teşekkürler yüreğimden...
Eğitici , öğretici vasfınıza + Puan + Güller ....
Saygılarımla..
'' Bugün bazı ağrı ve sızılarımızı dindirmek için, ayrıca ateş düşürücü olarak kullandığımız aspirinin geçmişi oldukça eskilere dayanmaktadır. Aslında aspirinin ilk doğal kaynağı dere kenarlarında yetişen söğüt ağacının kabuğunda yatmaktadır. Söğüt ağacının kabuğunda bulunan aspirinin içerik maddesi “Salisin” adını, söğüdün Latince adı olan Salix’ den almaktadır.''
(http://www.vize.com.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=255&Itemid=14)
Şaban Aktaş tarafından 12/13/2008 11:51:36 AM zamanında düzenlenmiştir.