- 2059 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
HERKES GİBİ YAŞAMAK SEVGİLİM! HERKES GİBİ...
İnşaat işçileri gibi mesela… Her gün aynı saatlerde toz toprak içine karışacağını bilerek uyanmak güne! O günü büyük motorlu araçların sesleri arasında yanık birkaç türkü ile geçiştirmek. En ağır küfürleri kaldıramadığın her çimento torbasına söverek yaşamak! Toz içinde girmek yatağa ve tozlu başka bir güne ama hep aynı güne uyanarak yaşamak! “Malzeme çalın” emrine uyarak! “Asgari” uğruna bu emre uymak zorunda kalarak! Herkes gibi yaşamak!
Her yaz aynı sahilde, her yıl biraz daha irileşen kadınlara hep aynı ağaçlardan topladığın incirleri satarak, kimsenin senin incir satan aynı kadın olduğunun farkına varmadığı, o kadar tanınmadığın bir hayatı yaşayarak. Hiçbir zaman o kadınların giydiği deniz giysilerini giyemeyeceğini bilerek ve yine de kader diyerek, haline şükrederek, kabullenerek yaşamak! Ayağındaki nasırların, ellerindeki izlerin hiç farkında olmayarak ve kazanabileceğin en büyük paranın sepetindeki tüm inciri sattığında kazandığın olacağını bilerek! “Daha fazla” ne demektir, bilmeyerek! Herkes gibi yaşamak!
Belki de herkes gibi, ara sokaklarda çamaşırların balkondaki iplere ya da kapı önlerine asıldığı bir hayatı kucaklayarak yaşamak! Kadınlığının haddine denk, süpürgeni sihirli değneğin bilerek, kapıda çekirdek çitleyerek, doğurduklarına yapma-etme diyerek, üstüne giydiğinin uyumunu düşünmeyerek, sadece yaşamak için nefes alarak yaşamak! Herkes gibi yaşamak!
Erkek adam olarak, hep lider, hep özgür, hep kral olarak büyütülmek! Küfrederek, sadece maç izleyerek, kahvede okey’e dönerek, yumruğunu kaldırdığında muhakkak karşındakine indirerek, hem severek hem döverek, sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyerek, erkekliğinle övünüp onu hayatın temeli, tek emeli bilerek yaşamak! Herkes gibi yaşamak sevgilim!
İstemez miydik?
Nihayet büyük bir sorunumuz var seninle benim! Basit yaşamak isteği! İzledim… İnsanların içlerini, gözlerini, yürüyüşlerini… Beni hiç fark etmediler. Arabanın camından, bankın arkasından, otobüsün en arka koltuğundan izledim insanları. Dünü bugünü, şartı zamanı hiç düşünmeden izledim! Yaşadıklarımızı, bizi hiç hesaba katmadan! Evimin yanında çalışan işçileri, sahilde incir satan kadınları, otobüs şoförünü, yere tüküren bir adamı, temizliğe giden kadınları, okula giden çocukları, memurları, mesaili adamları, kadınları, çöpçüleri… Herkesi ama herkesi izledim.
Herkes gibi yaşamak uğruna! İnsanların, hayatın onlara yüklediğini nasıl taşıdıklarını görmek için!
Boş hayaller kurdum. Her birinin yerine koydum kendimi. Hiçe sayıp her şeyi bırakmayı düşündüm an an! İstemez miydik basit yaşamayı? “Herkes kadar” maaşlı, “herkes kadar” aşık, “herkes kadar” yaşamayı… İstemez miydik?
Her sabah okuyacağımız dosya sayısını bilerek uyanmak mesela ya da 9.00 / 17.30 arasında geçecek iş saatlerinin mutlaka 12.30’da öğle tatilinin olduğunu bilerek! Hep aynı üniformayı giyerek ve hep aynı saç modeliyle işe giderek. Belki de görücü usulü, aşkı en başından bilmeden bir araya gelen bir ailede büyüyerek… Biri 16 biri 17 yaşında evlenen anne ile babanın ortanca çocuğu olarak yaşamak... Babanın her sabah aynı saatte evden çıktığı, annenin hep aynı saatte çayı hazır ettiği ve sınıftaki diğer 59 çocuğunki gibi yakasının bit ilacı koktuğu önlüğümüzün hep aynı askıda olduğu, beslenme çantamızda her gün aynı tadın bulunduğu bir çocukluk geçirmek istemez miydik?
Zar zor geçilen sınıflarda vasat öğrenci olmayı, veli toplantılarından sonra azarlanmayı, herkes gibi okul dendiğinde hayattan bıkmayı istemez miydik? Herkesin hayatında aynı olan hatıralara sahip olmayı ve yorumlamadan, düşünmeden, okuyup öğrenmeden, farkında olmadan yaşamayı mesela… İstemez miydik?
Sıradan bir şirkette başlanan işi 45 yaşına kadar hep aynı rütbede devam ettirmeyi ya da… Ne yükselerek ne alçalarak! Hayatın tüm inişi çıkışına karşılık istikrarı hiç bozmayarak yaşamak! Hep aynı bakkaldan hep aynı listeyi almayı, her hafta başı patates yemeği, her Pazar pikniğe gitmeyi, hep aynı şarkıcıyı dinlemeyi, hep aynı kadını hep aynı adamı sevmeyi istemez miydik?
15 yaşında evlenip 16 yaşında anne baba olmayı, aynı masada tuzlukla karabiberin yerinin hiç değişmediği bir düzende doymayı, televizyona ekranı kapatan dantel örtüler sermeyi ve seninle sırf bu yüzden kavga etmeyi, aynaya bakıp dibi gelen saç boyama aldırış etmemeyi istemez miydim? Herkes gibi yaşamak istemez miydim?
Bütün adamlar gibi göbekli olmayı, bir şort bir terlikle dolaşmayı, benden hep birkaç adım önde yürümeyi, yeri geldi mi kaba saba konuşmayı, haberlerin bir tek spor bölümüne bakmayı, futbolda kral kesilip sanat hakkında tek kelime konuşmamayı, her ne zaman olursa olsun ben istemesem de istediğin an benimle sevişecek kadar bencil olmayı, düşünmeden, yorumlamadan, farkında olmadan yaşamayı istemez miydin? Herkes gibi yaşamak istemez miydin?
Herkesin gittiği yerlere gitmeyi, herkesin güldüğüne gülmeyi, hep aynı ayrımla büyümeyi istemez miydik? “Daha çok” demeden, hırs, tutku ve merak nedir bilmeden, balkonda çiçek sulayıp, bahçede domates yetiştirerek, kızını evlendirip, oğlunu asker ederek, torununa el öptürerek yaşlanmak istemez miydik sevgilim?
Rakıyı çay bardağında içmek ve balığı elle yemek, Pazar sepetiyle pazara gitmek, komşudan bir fincan şeker istemek, ayda sadece bir kez et yemek eksiltir miydi bizi hayattan?
Bir çiçekle dünyanın en mutlu kadını olmak, bir maç galibiyetiyle dünyanın en mutlu adamı olmak, bir yastıkta kırk yıla baş koymak, hep aynı koltukta oturmak ve belki de ayda sadece bir kez öylesine sevişmek, hep aynı sürede sevişmek yetmez miydi bize?
Herkes gibi yaşamak sevgilim!
Sessiz sakin ve hep aynı…
Her güne aynı kadın ve aynı adam olarak uyanmak, hiç yaşanmamış bir hayat gibi, hiç yaşanmamış bir aşk gibi…
Şimdiki kadar yorar mıydı bizi?
Çisel Onat
’08 Sarıyer
YORUMLAR
Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak...
Taş üstünde taş bırakmadığın,
Yıkıp geçtiğin viran gönlümde...
Kimse yok mu diye seslendiğimde
NERDEYDİN?
Sevende sevilen de her zaman bir risk altında,
Ne zaman nerden vuracağı bilinmez bu zamanda...
Yıkılsada derinden izi kalır,
İz dedğimiz yaşanan herşeyde...
Enkazını derin izleri var şimdi
Yenilenmeye çalışan yüreğimde...
Şiddeti kaç olursa olsun
Sarsıldı mı bir kere temel
Ne Aşk Kurtama Timi yeter ne de zaman...
Yıkılan bir de gerçekten kurtarılmayı mı bekler?
Görmek istediğimiz ufacık bir güneş ışığıdır.
Bu toz duman altında...
Bazı zamanlar Aşk kurtama timini bekler... Eğer kurtarılacak bir aşk varsa... Eğer... Kimi öylesine sever... Kimi ölesiye... Bu vesile ile kitabınızı okudum... Ve ben aslına bakarsanız yazmayı bilemem ama İKİ SATIR AŞK'ı tavsiye ettim gönlümden hissettiklerimle....
Yazarlığınızı(şairliğiniz) kadar gözlemciliğiniz de çok iyi... Yazıdaki gibi öyle güzel gözlem yapmış ve yazınıza aktarmışsınız ki heğpimizin uzaktan yakından şahit olduğu durumları yaşar gibi okudum.
Hayat öyle çelişkilere itiyor ki bizi. An geliyor farklılık istiyoruz, herkesten farklı olmak cezbediyor. An geliyor yazındaki gibi farkın yorucu temposundan usanıp monoton sıradan olsak diyoruz... İnsanoğluyuz her koşulda tezatlıklar bizi çekiyor...
Emeğinize sağlık.
Bir çiçekle dünyanın en mutlu kadını olmak, bir maç galibiyetiyle dünyanın en mutlu adamı olmak, bir yastıkta kırk yıla baş koymak, hep aynı koltukta oturmak ve belki de ayda sadece bir kez öylesine sevişmek, hep aynı sürede sevişmek yetmez miydi bize?
Herkes gibi yaşamak sevgilim!
Sessiz sakin ve hep aynı…
Her güne aynı kadın ve aynı adam olarak uyanmak, hiç yaşanmamış bir hayat gibi, hiç yaşanmamış bir aşk gibi…
Şimdiki kadar yorar mıydı bizi?
çok edebi
çok anlamlıydı
yazın
efem
...