- 440 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
IŞILDAK MANGASI (5)
BEŞİNCİ SAHNE
(DEKOR: Aynı. Bican kum torbalarından oluşan siperin önünde tüfeğini temizlemektedir. Çakır sıkıntılı bir şekilde volta atmaktadır. Hakkı; Bican’ın yanında, diğerleri arka planda kılık kıyafetleri veya silâhlarıyla ilgili hazırlık yapmaktadır.)
ÇAKIR: (Bican’a yaklaşarak alçak sesle) Bican baba, sana bi şey diyecem ama utanıyom.
BİCAN: De bakalım Çakır, niçin utanıyon ki? Ben senin baban yaşında bi adamım. Bana her derdini açabilirsin.
ÇAKIR: (Daha da yaklaşıp fısıltıyla) Akşam yaklaştıkça heyecanım artıyo, bu heyecan her geçen saniye korkuya dönüşüyo.
BİCAN: Bunda utanılacak ne var hay çocuk, sen ne kadar heyecanlanıp korkuyosan ben de o kadar korkuyom.
ÇAKIR: Sahi mi, doğru mu söylüyon?
BİCAN: İnsan olan insan bazen sevinir, bazen üzülür, bazen de korkar…
ÇAKIR: Öyle ama sen korkmazsın… Sen Balkanlarda savaşmış adamsın Bican baba!.. Yalvarırım söyle; ben korkak bir insan mıyım?
BİCAN: (Çakır’ı şefkatle göğsüne bastırır) Sen dünyanın en cesur insanısın Çakır. Öyle insanlar var ki askerlikten kaçmak için mağaralara, tavuk kümeslerine saklanır. Sen ise çağrılmadığın hâlde ta Samsun’dan buraya gelmişsin. Sen Anadolu’nun yiğit gençlerinden birisin.
ÇAKIR: Ama ayaklarım titriyo Bican baba, düşmanla karşı karşıya gelirsek ne yapacağımı bilmiyom.
HAKKI: Bican baba doğru söylüyor Çakır. Her şeyin ilki insanı heyecanlandırır. Ben de senin gibi tedirginim şu an.
ÇAKIR: İkide bir helâya gitmiyon ama…
BİCAN: Elif’le evlendiğin gün de böyle tedirgin olacaksın Çakır oğlum, sendeki heyecan herkeste olur.
HAKKI: Kefereler de benim gibi midir acep?
BİCAN: Hem de daha kötüsü!.. Altlarına ediyolardır alimallah!
HAKKI: Allah insana utanma duygusu vermiş, öfke vermiş, sevinç vermiş… Tıpkı bunlar gibi korku duygusu vermiş. Bir insanda korku olmadığını düşün Çakır kardeş. En yüksek ağaçlara çıkar, düşüp ölür. Yılanları yakalar, zehirlenip ölür. Herkesle kanlı bıçaklı olur, yaralanıp ölür. Korku Allah’ın her insana bahşettiği, onun korunmasını sağlayan bir duygudur.
ÇAKIR: Doğru söylüyon ama, Bican baba Balkanlarda aylarca savaşmış, hiç korkmamış.
BİCAN: Korkmadım diyen kim Çakır? Korktum, ama kefereyi görünce bastım kurşunu… Gün oldu kaçtım, gün oldu kovaladım.
ÇAKIR: Doğru söylüyon değil mi Bican baba?
BİCAN: Dinim hakkı için doğru söylirem Çakır. Sendeki bu heyecan, bu tedirginlik, bu korku gayet tabiidir. Sen içimizdeki en cesur askersin aslında.
ÇAVUŞ: (Bağırarak girer.) Eksik manga! Hizaya gir!..
( Askerler; Bican, Hakkı, Ozan, Mehmet, Galip, Çakır sıralamasıyla toparlanıp hizaya girer.)
ÇAVUŞ: Rahat!.. (Askerler tüfekleriyle rahat pozisyonu alır.) Hazır ol!.. (Askerler hazrol pozisyonu alır.)
TEĞMEN: (Elinde bir projektör ve ona kablolarla bağlı bir kutuyla sağdan girer.) Çavuş! Tekmil ver.
ÇAVUŞ: (Teğmenin yanına koşarak selâm verir.) Eksik manga emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!
TEĞMEN: (İki adım atarak) Merhaba asker!
ASKERLER: Sağol!
TEĞMEN: Nasılsınız?
ASKERLER: Sağol!
TEĞMEN: Rahat!.. (Askerler rahata geçer.) Eksik manga, bu gece fiilî görevimiz var. Hem sabit hem de seyyar topçu bataryalarımızın gözü ve kulağı biziz bu gece. Onların en önemli yardımcısıyız. Elimde gördüğünüz bu cihazın ne olduğunu bilen var mı?
MEHMET: Bilmeyiz komutanım.
GALİP: Hiç görmemişim.
BİCAN: Ne ola ki?
TEĞMEN: Bu cihazın adı ışıldaktır. Avrupalılar buna projektör diyor. Hiç el feneri gören yok mu? Pille çalışan el feneri…
HAKKI: Ben İstanbul’da bir defa görmüştüm. Küçücük bir şey ama karanlığı güneş gibi yok eder, nereye tutulursa orayı aydınlatır.
TEĞMEN: Hah işte, aynı el feneri gibidir bu!.. El fenerinin elli kat, belki de yüz kat daha güçlüsü… Şu gördüğünüz kutu ise bataryası, yani pili… Aradaki kablolar koparsa bu ışıldak hiçbir işe yaramaz. Şu düğmeye basınca yanar. Eğer doğru kullanılırsa buradan yüzlerce metre aşağıdaki Boğaz’ı ışıl ışıl aydınlatır.
BİCAN: Peki ne olacak bu ışıldak?
TEĞMEN: Eksik manganın görevi bu ışıldakları yakmak olacak.
GALİP: Ne yani, çocuklar gibi ayna tutmaca mı oynıycaz?
TEĞMEN: Hâlâ anlayamadınız mı? İyi dinleyin şimdi. Düşman gemilerinin geçmemesi için önceden Boğaz’a dört yüz civarında mayın döşedik. Bizim görevimiz bu mayınları korumaktır.
BİCAN: Işıldaklarla mayınların ne ilgisi var komutanım?
TEĞMEN: Çok ilgisi var Bican! Düşman askerleri bu geceden başlayarak bu mayınları temizlemeye çalışacak. Küçük filikalarla, trol gemileriyle geceleyin Boğaz’a girecekler. Mayınları temizleyip yine Ege’ye kaçacaklar. Görevimiz onları durdurmaktır.
OZAN: Nasıl durduracağımızı anlayamadım komutanım.
TEĞMEN: Bizim mangaya ışıldak tutma görevi verildi. Bu iş çocuk oyuncağı değildir. Elimizdeki bu ışıldaklar çok kıymetli cihazlardır. Elimizde topu topu beş tane var ve bunlar ta Almanya’dan getirilmiştir. Düşman mayın tarayıcıları Boğaz’a girdiğinde üçü bu yakadan, ikisi karşı yakadan olmak üzere beş ışıldak yanacak ve hedefler kabak gibi ortaya çıkacak. Topçularımız hedefi görünce basacak gülleyi…
GALİP: İyiymiş be, valla önemli görevimiz varmış.
TEĞMEN: Bu esnada düşman mayın tarayıcılarındaki askerler şaşıracak, sinirlenecek ve adeta tepelerinde güneş gibi parlayan bu ışıldaklara ateş edecekler. Siz yerinizi belli etmemek için ışıldakları ara sıra söndürüp tekrar yakacaksınız. Işıldaklardan biri burada kalacak, ikisi aşağıda olacak. Sorusu olan var mı?
MEHMET: Burada kimler kalacak komutanım?
TEĞMEN: Galip şişman olduğu için, Ozan da duygusallığı nedeniyle burada kalacak. Ozan gözcü kulesine çıkıp ışıldak yakarken Galip nöbet tutacak, buraya kimseyi yaklaştırmayacak.
GALİP: Niçin nöbet tutucaz komutanım? Çevrede düşman askeri yok ki!.. Ben de sahile gidip birkaç mermi atsam olmaz mı?
TEĞMEN: Hayır Galip… Bu geceden sonra etrafta düşman askerleri de olacak. Boğaz’a giren filikaları, gemileri biz batırınca canını kurtarmak isteyen düşman askerleri mecburen karaya çıkacak. Biz de onları sahilde keklik gibi avlayacağız.
Düşman askerlerinden birinin bile karargâha girmesi tehlikeli. Eğer onları sahilde avlayamaz veya yakalayamazsak, onlardan biri buraya gelip Ozan’ı öldürdükten sonra ışıldağı parçalarsa ne yapacağız? Bu gece hepimiz tilki zekâlı, kartal gözlü olmalıyız. Anlaşıldı mı?
ASKERLER: Emredersin komutanım,
TEĞMEN: Gerekirse canınızı vereceksiniz ama ışıldakları koruyacaksınız. Sorusu olan var mı?
MEHMET: Peki biz aşağıda ne yapıcaz komutanım?
TEĞMEN: Sen ve Hakkı sahile yakın bir yerde yüksek birer ağaca çıkıp ışıldak tutacaksınız. Çavuş, Bican ve Çakır yüzer metre arayla sahilde devriye gezecek. Tüm oyukları, kovukları, ağaç arkalarını, çalı diplerini kontrol edecekler. Sahile çıkan askerleri tesirsiz hâle getirecekler. Görev anlaşıldı mı?
ASKERLER: Emredersin komutanım.
TEĞMEN: Bu gece görevimizin ne kadar önemli olduğunu anladınız. Biz topçularımızın gözüyüz bu gece. Topçunun gözünden kaçan bir filika bile beş on mayını temizleyecek zaman bulur. Elimizde çok az mayın kalmıştır. Eğer biz olmazsak veya görevimizi lâyıkıyla yapmazsak topçularımızın eli ayağı bağlanır. Bu gece Boğaz’ın kahramanları siz olacaksınız. Anlaşıldı mı eksik manga?
ASKERLER: Emredersin komutanım!
TEĞMEN: Bu gece parolamız “istiklâl”dir. Parolayı bilmeyen kim olursa olsun basacaksınız kurşunu. Neymiş parola?
ASKERLER: (Karışık ve alçak sesle): İstiklâl
ÇAVUŞ: (Alçak sesle) İstiklâl yok. (Bağırarak) İstiklâl var.
TEĞMEN: Neymiş parola?
ASKERLER: (Yüksek sesle) İstiklâl…
TEĞMEN: Hah şöyle!.. (Çavuşa dönerek) Çavuş, askerlerin birkaçını alıp benim çadırıma git. Diğer ışıldakları alıp talimatlarım doğrultusunda herkese görev yapacağı yeri göster. Ben topçu bataryalarını teftişe gidiyorum. Haydi, gazanız mübarek olsun!
ÇAVUŞ: Emredersin komutanım.
(Perde iner)
erturanelmas.megabb.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.