BEN, ‘DELİ’ MİYİM?
Adamın biri kör ve derince bir kuyuya bir taş atar ve kenara çekilip beklemeye başlar. Taşın atıldığını uzaktan gören birisi merakla eğilip bakar ve şöyle düşünmekten kendini alamaz: ‘Acaba adam kuyuya ne atmış olabilir? Ya kıymetli bir şey ise…’
… Derken bunu tek başına anlayamayacağına hükmederek birkaç tanıdıktan yardım ister. Bir, üç, beş, on, … tahminen kırk akıllı (!) kuyunun etrafında toplanır… Her kafadan bir ses… Hepsi de farklı formüllerle kuyuya her ne atıldıysa onu çıkaracak ve böylece büyük bir sorunu çözecek kahraman (!) olmanın hayâliyle tafra satarken, taşı atan zat saklandığı yerde kıkır kıkır gülmektedir…
Kuyuya taş atan mı yoksa atılan taşı kuyudan çıkarmaya çalışan kırk kişi mi ‘deli’?
BEN, ‘DELİ’ MİYİM?
Durup dururken bu da nereden çıktı diye biraz yadırgayabilirsiniz, ancak konuyu rasyonel bir mantıkla biraz açmak isterim, izninizle...
Böyle bir soruyu insan ya birilerine, ya da kendisine sorabilir. Her iki durumda da en az ikişer farklı yorum yapılabilir:
Birilerine sorduğu zaman,
1-Aklının kendisine fazla geldiğini ima ederek sözde (!) bir üstünlük taslama psikozuna girmiştir (ki bu, aşağılık duygusunun bir yansımasıdır).
2-Çevresindekilerden almayı tasarladığı tepki ve yorumlarla hakkında ne ve nasıl düşünüldüğünü anlamak ister (ki bu salt kurnazlıktan başka bir şey değildir).
Kendi kendine soruyorsa,
1-Hani, derler ya “Adını deliye, ...... çalıya vermiş!”, bu da bencil ve çıkarcı insanın başvurabileceği psikolojik yöntemlerden birisidir.
2-Acınacak bir hâlde olduğu düşünülebilir ki bu durumda olan kimsenin psikiyatrik yardım alması gerekir.
Toplum hayatı yaşamakta olduğumuza göre; bir ‘akıllı’ dediğimiz ya da öyle geçinenlere, bir de ‘deli’ olarak adlandırılan (ki bilimsel ve insanî yaklaşımla ‘akıl hastası’ demek câizdir) insanlara ‘kıyaslama ve karşı olum’ mantığıyla baktığımızda ruhsal, psikososyal ve toplumsal anlamda somut ve yaygın bir anlayış olgunlaşmaktadır:
Rivâyet olunan odur ki halk arasında dozu giderek artan şöyle bir derecelendirme bazen ‘espri’ olarak bir miktar yankı bulmaktadır:
1-Deli,
2-Zır deli,
3-Zır zır deli,
4-Zirzop deli,
5-Zırrıkı deli,
...
Aslında akıllı olarak görülenlerin pek çoğu kapalı yerlerde tutulurken, diğerleri dışarıda, sokakta ve aramızda rahatça dolaşıp durmaktadır. Herhangi bir sıkıntı, zarar ve olumsuzluk söz konusu olduğunda, bunun, hangi guruba girenlerden beklenebileceğini tartışmak bile abesle iştigal etmekten öteye geçemez...
‘Akıllıyım!’ diyenin aklına şaşmak gerek;
‘Akılsızım!’ diyene salt gülüp geçmek gerek;
Nice akıllılar var pek akılsız geçinen,
Akılsız bildiğimiz aklı fazlaca gelen... (2007)
Hakikî mânâda ‘akılsız bin tane dostum olacağına, akıllı bir düşmanım olsun’ derim ve bunu ta yürekten dilerim.
Allah, akıllarımızı hıfzetsin... Saygılarımla.