Homeros'un Sıkıntılarından Kesitler-2
…..
Ben yazar Homeros ve bunları yazıyorum. Ölümsüz olmak istiyorum çünkü. Ve bunları böyle kaydederek Truvalıları da ölümsüz yapacağım ama henüz farkında değiller cahiller. Ben savaşmıyorum da not tutuyorum diye bizim askerler beni bugün hain ilan ettiler. Kimseye anlatamıyorum ki ben burada tarih yazıyorum ve savaşı kaydettiğim diğer kitabımda onların hikayesini son derece detaylı ve görkemli bir şekilde anlatıyorum. Bugün beni kralımız Priam’a şikayet etmişler. Bakalım ne olacak, Zeus sonumuzu hayretsin.
Bunları savaşın 20.gününde yazdım.
…..
Acaba bir gün bunu benden başkaları okur mu, ben öldükten sonra benden birileri haberdar olabilecek mi? Bu kadar zahmet çekiyorum valla. Ben askerlerden daha çok yoruluyorum haberleri yok, beni savaştan kaçmakla ve korkaklıkla suçlamaya devam ediyorlar. Her gün arkalarından koşarak kim öldü, kim neresinden kim tarafından yaralandı, kim mızrak attı, o mızrak hedefine vardı mı diye öğreneceğim diye canım çıkıyor. Üstelik savaşı tam olarak anlatmak için Atinalıların da isimlerini kaydediyorum kitabıma. Yani ben tam olarak savaşı her şeyiyle anlatıyorum diğer yazıtımda. Yani ben tam anlamıyla “savaştan haber veriyorum” yani ben bir savaş muhabiriyim. İyi oldu ya, bu unvanı sevdim… Bir de şu askerlerin benden nefret etmesi olmasa daha iyi olacak ama bakma işte sen. Bir gün biri çıkıp vuracak diye ödüm kopuyor valla. Atinalılardan Aşil de savaşmayı bırakmış ona bakarsan, ama olmaaz! O kahraman ya, istediği gibi hava atabilir. O savaşı bırakınca kahramanlık oluyor, ben savaşmayınca korkak oluyorum. Üstelik ben o gibi ayrı çadırımda yan gelip yatmıyorum, tarih yazıyorum, ama bu devirde tarihe falan pek önem veren yok. Ama ben bu işe kendimi adamışım, yazacam, ne olursa olsun yazmaya devam edecem.
Bunları savaşın 42.gününde yazdım.
......
Bugün ne oldu tahmin edemezsin akıl defterim*. Paçayı zor kurtardım valla. Yine her günkü gibi savaş alanına bizimkilerden bile önce gittim, olabildiğince çok kişiyi görebilecek bir konuma geçtim, derken kan gövdeyi götürmeye başladı. Ve bizim korkak kahraman Paris’in abisi Hektor kolumdan tuttu. Yere yatırdı, tam öldürdü öldürecek… Neymiş efendim, ben neden savaşmıyormuşum! “Ya savaşacaksın ya da öldürecem seni” dedi. “Yapma Hektor” dedim, “Nerede senin vatanseverliğin, insan kendi halkından birini öldürür mü, nasıl lidersin sen dedim, valla bu yaptığın ideal heroluğa sığmaz” dedim, adamın aklı başına geldi, “Haklısın Homeros ya, kusura bakma” dedi. “Tamam affettim” dedim. “Ama” dedi, “Bu böyle gitmez, bi çözüm bulacağız bu işe, bari git korkaklar gibi korkaklığını bil de evinde otur dedi. Hem savaşmıyon hem de savaş alanına gelip askerlerin moralini bozuyon, başka işin yok mu kardeşim senin” dedi.
Ben de “Ama” dedim “Zaten benim işim de bu, gündüzleri savaş muhabirliği, akşamları da evimde yazarlık yapıyorum” dedim. Şaşırdı, anlamaz anlamaz baktı yüzüme, galiba ben senin karın Andromecheyim de, senin hasretine dayanamıyorum, gelip her gün gizli gizli seni izliyorum desem daha az şaşıracaktı. Sonra “O ne len” dedi? “O ne biçim iş böyle.” “Oğlum ben tarih yazıyorum, sizi ölümsüz yapacam” dedim, yine boş boş baktı. Ulan dedim kendi kendime savaşmaktan başka iş yapmayan adam tarihten falan ne anlasın, cahil işte…
“Ulan sen hakkattan delisin” dedi, “Yürü seninle kralımız Priam’a gidiyoruz, en iyisi onunla ortak bir karara varmak”diye ekledi. “Ama, kral Truva’da, savaş alanını terk mi edeceksin, sen ki koskoca bir komutansın, bu nasıl komutanlık, bu nasıl kahramanlık” dedim. “Konuşma len sanane, sana mı soracam” diye bir güzel kızdı. “Hem gitmişken karım Andromeche ile oğlumu bir görürüm, burada savaş ortamında, bu leş kokusu arasında insan sıcak bir yuvayı hemencecik özleyiveriyor valla!” dedi. Ben zaten onun asıl niyetini biliyordum da, işte beni de bahane yaptı.Neyse, beni kralın yanında bırakıp Andromeche’sinin yanına gittikten sonra kral beni sorguya çekmeye başladı.
“Askerleri tembelliğe itiyormuşsun, onlara kötü örnek olup onların savaşma aşkını kırıyormuşsun. Kendin de savaşmıyor akşama kadar elinde taş çivi ölenleri kalanları filan kaydedip duruyormuşsun. Nüfus memuru musun len sen, yoksa bölücü müsün konuş çabuk” dedi kral.
Ben de, “valla nüfus memuru ve bölücü ne işler yaparlar bilmiyorum ama ben savaş muhabiriyim, akşamları da muhabirlikte topladığım bilgileri kitabıma yazarak yazarlık yapıyorum” dedim. “Ne!!!” dedi kral, “Savaş muhabiri mi? Demek sen casussuuuun..! Demek o bilgileri Agamemnon’a götürüyorsun. Seni hain, nöbetçiler, derdest edin” dedi. Ben de, “Aman kralım yapmayın, etmeyin, ne haniliği, ben düşmana bilgi falan vermiyorum” dedim. “O zaman nasıl muhabirsin sen, muhabir dediğin birilerini ya da bir şeyleri birilerine ihbar eder, yani muhbir, ihbar, haber, haberci falan da aynı kökten geliyorlar bak, görmüyor musun” dedi, ben de şimdi savaşta elalemin peşinden koşarak topladığım bu bilgileri İlyada adlı bir kitapta toplayarak bunları gelecek nesillere aktaracağımı söyledim
“Hmm..” dedi, “Peki bunun bizim savaşı kazanmamıza bir katkısı olacak mı” dedi? Ben de büyük ihtimalle olmayacağını söyledim. Ve o anda can korkusunun verdiği akıl çabukluğuyla aklıma süpper bir fikir geldi. Bu topladığım bilgileri krala da sunup bu şekilde onun savaştaki gözü olmayı önerdim. Kabul etti, ona artık günlük rapor verecektim. “Ama sana farklı bir üniforma verelim de bizim askerlerden biri sinirlenip seni öldürmesin” dedi. Hay ağzını öpüyüm la kral demek geçti içimden ama tuttum kendimi,"siz nasıl uygun görürseniz kralım" dedim.
Bunları savaşın 114üncü günüde yazdım.
_____________
** Akıl defteri: Homeros’un günlüğüne taktığı ad olarak tahmin ediliyor. (ç.n)
YORUMLAR
…..
Ben yazar Homeros ve bunları yazıyorum. Ölümsüz olmak istiyorum çünkü. Ve bunları böyle kaydederek Truvalıları da ölümsüz yapacağım ama henüz farkında değiller cahiller. Ben savaşmıyorum da not tutuyorum diye bizim askerler beni bugün hain ilan ettiler. Kimseye anlatamıyorum ki ben burada tarih yazıyorum ve savaşı kaydettiğim diğer kitabımda onların hikayesini son derece detaylı ve görkemli bir şekilde anlatıyorum. Bugün beni kralımız Priam’a şikayet etmişler. Bakalım ne olacak, Zeus sonumuzu hayretsin.
Bunları savaşın 20.gününde yazdım.
…..
M.Ö 5.yy yaşamış Yunanlı tarihçi ve antik yazar..Yunan tarihçilerinin gerçek babası Heredot'tur. Çeşitli geziler yapan Heredot, gittiği yerlerin insanları ve tarihleri ile ilgilenmiştir. O, daha çok bir öykücüdür. Dolaştığı yerlerde gördüklerini, kendisine anlatılanları aktarır ve bu yerlerin insanlarını, onların özelliklerini, tarihlerini tasvir eder. Heredot'a bugüne kadar bir eleştiri yapılmamıştır, çünkü o yalnızca aktarmıştır.
muhteşem kurgu...harikasın değerli yazar TunçAY...merakla gelecek yazıyı beklemeye devam ediyoruz...kutlarım başarılı çalışmanızı gönül güzelliklerinizi..
sevgi saygı selamlarımla...