BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ…
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Diye başlardı öyküler eskiden; ben ise,
Bir varmış, bir yokmuş
Bir açmış, bir tokmuş
Bir iniş, bir çıkış
Bir bakış, bir kaçış…
Diyerek başlıyorum, izninizle…
Varlığıyla yokluğunu koşutlatmak için suya sabuna dokunmamak; ne kokmak, ne bulaşmak; gülenle gülmemek, ağlayanla ağlamamak yeterli olsa gerek!
Bazıları ha var, ha yok
Kimi yarı aç, yarı tok
İyi gün dostları pek çok
Yüreği delip geçer ok…
“Yiğidi öldür, hakkını yeme!” derlerse de gerçek yiğidi öldürmek hem öyle kolay değil, hem de yiğit hakkını kolay kolay yedirmez kimselere…
Hakkına hukukuna razı ol, kurala uy
Yoksa mağdur olursun, aç kulaklarını, duy
Can bedende kaldıkça kolayca değişmez huy
Şöyle bir bak hâline, kalbinin sesini duy…
Elbet kemikleşmiş alışkanlıklarımızı ve sevimsiz huylarımızı bir çırpıda bırakamayız, değiştiremeyiz, yok edemeyiz…
Her zoru aşacaktır akıl, sabır ve niyet
İyimser, azimli ol ve Yaradan’a şükret
Hamdolsun, her daim şükrederim Yaradan’a hem verdikleri, hem de vermedikleri için… Özellikle ilham vererek şu naçiz satırları kaleme alabildiğim ve siz, seçkin sitemizin değerli üyeleriyle paylaşabildiğim için…
Varsın yorum yapılmasın, varsın fazla okunmasın, az ama öz okunsun… Varsın “Şairim!” veya “Yazarım!” diyen herkes kendi yazdıklarını, alıntılarını, … döktürsün öyle ki sütunlar, sayfalar, siteler dolsun taşsın hatta çöküversin…
Okumak ve yazmak kadar paylaşmak da kutsaldır, bilmesine biliriz ama fırına börek, çörek, pasta sürercesine yayımladığımız şiir ve yazıları nasıl paylaşıyoruz; okumaksızın okumayı bir alışkanlık edinmeyi becerebilenlere aşk olsun!
“Hamdım, piştim, yandım!” diyebiliyor muyuz? Öyleyse, ne mutlu bize! Aksi hâlde pişmeden kabarmaya, şişmeye, köpürmeye, … ne denebilir, adını birileri koyar elbet! Salt “Ben de varım!” demekse maksat, buyursunlar, efendim…
Herkesin bildiği bir fizik kuramı: Bir şey ya vardır, ya yoktur! İkisinin ortası, bileşkesi, ortak paydası diye kıytırık duygu, kurgu ve düşüncelerin tutsağı olmamak elzemdir.
Bir yazmış, bir kaçmış
Çok almış, az satmış
Az bilmiş, çok demiş
Çok bilmiş, naz etmiş…
Buraya kadar yazdıklarımı hikâyenin giriş/girizgâh bölümü olarak kabul buyurunuz… Burada biraz ara verelim ki ne yürekler daralsın, ne de zamanımız ve enerjimiz boşa harcansın…
“Ne hikâyeymiş be!” diye yorumlanmaması dileğiyle…
YORUMLAR
"...Okumak ve yazmak kadar paylaşmak da kutsaldır, bilmesine biliriz ama fırına börek, çörek, pasta sürercesine yayımladığımız şiir ve yazıları nasıl paylaşıyoruz; okumaksızın okumayı bir alışkanlık edinmeyi becerebilenlere aşk olsun!
“Hamdım, piştim, yandım!” diyebiliyor muyuz? Öyleyse, ne mutlu bize! Aksi hâlde pişmeden kabarmaya, şişmeye, köpürmeye, … ne denebilir, adını birileri koyar elbet! Salt “Ben de varım!” demekse maksat, buyursunlar, efendim…"
Değerli Hocam, dersler çıkarılacak mükemmel bir yazı.
Ellerinize ve yüreğinize sağlık.Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Rabbime emanet olunuz.