Melanko'nun Günlüğü 1
Gözlerimi sıkıca kapamıştım. Kapadım ve herşeyin değiştiğini umarak korkuyla heyecanla açtım. Bambaşka bir yerde ve zamanda olmayı diledim. Gerçekleşti. Geniş bir ofis içinde, masalar, bilgisayarlar, sandalyeler, ofis malzemeleri, yüzlerine alıştığım huylarına bir türlü alışamadığım insanlarla birlikteydim. istanbul’un en hayran en aşık olduğum manzarasına birkaç adım yakınlıkta oturuyor bir kere bile pencereden dışarı bakmıyordum. Bakamıyordum. İstanbul’a kar yağıyordu büyük, beyaz parça parça kar taneleri...Gözlerimi kapadım tekrar ve tekrar açtım. Koskocaman cam bir kutunun içindeki minik insanlarmışız gibi geldi hani şu içinde kardan adam olan ters çevirince beyaz beyaz kar yağan oyuncaklar gibiydi. Yalnız kar içerde değil dışarda yağıyordu. Keşke içeri yağsa keşke bu nedenini bilmediğim ve tanımlayamadığım pisliği temizleseydi beyazlığıyla, serinliğiyle ve aslında kar yağarken duyduğumuz ve tanımlayamadığımız o sessiz sesiyle. insanlar uzak, soğuk, bencil, gaddar, umursamazdı. Bir sürü kötü sıfat geliyordu aklıma. Aklımdan binlerce düşünce birden hızla geçmeye çalışıyordu. Yetişemiyordum herbirine. Çok istemiştim bu ortamı. Tanrı da çok zor sınavlardan sonra gerçekleştirmişti bu arzumu. İstediğin oldu ve hala şikayet ediyorsun cümlesi kulaklarıma doldu. Korkuyla kapadım gözlerimi. Açtığımda sınıfımda çocuklarla birlikteydim. Bir anlık dalgınlığımı fırsat bilip gürültüye şamataya başlamışlardı bile. Ne tuhaf bir hayaldi diye düşünerek oflaya puflaya susturmaya çalıştım herbirini sırayla. karnımda başımda feci sancılar vardı ama ben yine de ayakta olmak bu küçük minicik canların dikkatini çekmek için beynimdeki bilgi kütüphanesini hızla kontrol etmak zorundaydım bana lazım hangi bilgiyi alsam diye. Derdim çocuklarla değildi pek. Yaptığım işin çok güzel yanları da vardı. Kocaman devle mücadele eden küçük çocuğun öyküsünü o güzel küçücük gözlerini kocaman kocaman açarak dinleyişleri, çok güzeldi her zaman. Teknolojinin bebek efendileri olmalarına rağmen saflığa masumluğa umutlara olan inatçı inançlarını hissetmek, ortaya çıkarmak harika bir duyguydu. Hayatın katı acımasız gerçeklerine karşı bu pembe renkli mücadeleleri, dünyada bir ben varım ben olmasam dünya da olmazdı duyguları beni hayran bırakıyordu. Çocukların en çok bu tarafını seviyordum. Fakat içimdeki delik deşik cephelerle gücüm bu işi yapmaya yetmiyordu. Daha sessiz daha sakin daha kendimle olmalıydım. Az önce gördüğüm hayaldeki gibi bir mekanda olmalıydım tabi kabus kısmını saymazsak. O da düşüncelerimin içinde dolaşan kalleş korkularımın oyunuydu bana o kadar da olur canım dedim içimden. Çocuklardan biri yine kıpırdanmaya başlamıştı. Silkelendim etkinliğe devam...
Öğle yemeği sonrası kişisel temizlikleri de bitince uyku saatine geçtik. Çocuklar küçük bedenlerinin ancak sığabileceği küçük ranzalarında uyuyor. Uyku odasının küçük pencerelerinden birindeyim. Hava soğuk. Oda küçük olmasına rağmen bir türlü ısınamıyorum.Pencerelerin yanında mutlaka olması gereken can dostlarım olan ağaçlardan biri de burada var. Dallarına gülümsüyorum. Dışardaki fırtınaya dayanacak kadar güçlü dalların üstlerinde beyaz beyaz kar taneleri...Hem hüzün hem heyecan hem de keşke burada olmasaydım duygusu geziyor kalbimde. Kaloriferin yanında bacaklarımı karnıma çekmiş anne karnına dönmüş uyumaya çalışıyorum. Belki hayata umutlarıma geri dönebilirim o sıcak ıslak diyarda. Gözlerimi kapatıyorum sıkıca!
Derin bir nefes küçük bir gülümsemeyle açıyorum gözlerimi. Kar yağıyor İstanbul’un en güzel manzaralı, insanları kirli ofisine. O oyuncak cam kutunun içindeyim yine. Hangisi gerçek hangisi hayal? Çözemiyorum. Keşke kar içeri yağsa belki temizlenir içerideki bu acımasız kirli hayat! Temizlenir mi ? Ne dersin?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.