- 1682 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
BÜLBÜLÜ GÜL DEĞİL SARAYDAKİLER KAFESLEDİ
Vaktiyle bir BÜLBÜL yaşardı sarayın ALTIN sarayında ....KAFESTE.......GÜL bahçesine bakardı altın kafesin tüm pencereleri...Bir uçumluk ötede de güller...güller bülbüle inat..... bembeyaz....mis kokardı ....kışkırtıp dururlardı bülbülü ...bülbül kapılmıştı bir güle... kaptırmıştı gönlünü bir kere..kafesinde gönül kafesindeydi artık... aldıkça mis kokusunu gördükçe gülünü altın kafesten kavuşmak için sevgiliye feryat eder dururdu....anlamaz ki saraydakiler cahil mi ne ....? zannederlerdi ki “ altın kafes bu canım hangisinde var...bizim bülbül başka şakır...eee böyle debdebe... başka coşar...” anlamazlardı ki halden bre vicdansızlar...bülbülün yandıkça yüreği daha da mutlu oldular...bahçedeki güller ayrı alem...güldüler ...güldüler...netice de güldüler..
zavallı bülbül ...derdini ne gülüne ne güllere ne de saraydakilere anlatamadı vesselâm..... anlatamadıkça da başladı gece gündüz şakımaya.... şakkıdı.... şakkıdı...bazıları bu durumdan bile yararlandı ....ve bu bizim bestemiz dediler...şarkılar söyleyip yetmezmiş gibi bir de üstüne dans ettiler...utanmazlar....insanoğlu işte çiğ süt emmiş .nolacak ...neyse sayfalar yetmez insanoğlunu anlatmaya.....uzatmayalım onu siz sonra düşünmeye devam ediniz bize de yazınız lütfen .. ..
DÜŞÜNME MOLASI sından sonra devam ediyoruz kaldığımız yerden...
Bülbül de olsa öten hiç durmadan.... çekilmez....saraydakiler de “ örtün şunun üstünü kafamızı dinleyelim “ dediler....emir demiri keser derler...kafes örtüldü....bülbül susturuldu....siz öyle sanın....bülbül inim inim inleyerek kalbi feryatlara başladı bu sefer rabbînin duyduğu ....başkasının bilemediği duyamadığı....( damdan düşenler hariç...) kafesten de olsa göremez kokusunu duyamaz olmuştu gülünün.... ya gülü başka bülbülün...... eyvah....!!! .eyvah ki eyvah....vah vah...! dili sustu gönül bağı çözüldü bülbülün....yandı kavruldu benliğinde....
Sabah temizliğe gelen kafesin kapısını açınca bülbülü yarı baygın hasta gördü bir köşede....kafesi kapıyı unutup haber vermeye gitti hemen bülbül değerliydi...... onun için altın kafesteydi öyle ya....bülbül bu .... kolladığı an ....tam zamanı....canına can geliverdi birden...fırladı aşka...aşk aşkına... uçuverdi....konuverdi nazikçe ”merhaba “dedi ... aşkça fısıldadı aşkını.....anladı mı dersiniz gül....? nerdeee .......güllerle gülmede...bülbül vazgeçer mi bulmuş da ....anlatmaya devammm.... anlamaz...devammmm ....aaa..yetti be...! ne duygusuz bu gül....!
allah allah....lâ ilâhe illallah.....belki de aşkıma inanmıyor diye düşündü bülbül...benim aşkım sensin gül..... gül seviyorum gül... başladı şakıyıp çırpınarak aşkını anlatmaya.. çırpındı...çırpındı.......çırpındı şakıdı ....şakıdı çırpındı... sevgisini içinden akıtmaya başladı ılık ılık aşkına.. anlasın aşkını diye aşkı...son şarkısıydı bu bülbülün... gül ben seni ölümüne sevdim.....güül...ölümüne....güüülll....sonra sesi kesildi birden...... sevdalı bir yürek düştü yere. böyle seven yürek nerde ..? ..sus pus oldu gülemedi dikenli kanlıbeyaz gül .... pişman....yarar mı pişmanlık bir işe..?. diğer güller onlar mı ...? kan kırmızısı oldular utançlarından.....( belki de içleri kanadı böyle bir aşk yaşayamadıkları için kim bilir...)
saraydakilere gelince.....
Onlar hiçbir zaman beyaz gül bahçesinin niçin kırmızı gül bahçesine dönüştüğünü bilemediler....
( ne özgürlüğü ne aşkı hiç anlamadılar ki...anlatamazsın.... anlamazlar ki...)
Sabiha Küçüktüfekçi
02.12.2007
YORUMLAR
Bülbülüm kafeste figan saçıyor
Tel batmış göğsüne delip geçiyor
Güller açan kandan canlar uçuyor
Bülbül olup güle uçuyor ömrüm
Diken gülü korur aşk ise vurur
Aşka düşen canlar yanar kavrulur
Sevdanın yelyle küller savrulur
Yıldızlardan öte geçiyor ömrüm
Göğe delik açtım baktım ardından
Öldüm öldüm dirildim yar derdinden
Gül ile bülbülün aşkı derinden
Evvel ahir ebed geçiyor ömrüm
Çok seyretme gülü hardır ocağı
Doyulur mu nazlı yarin kucağı
Doymadan ömrüme bastı sıcağı
Toprağa düşsem gül açıyor ömrüm...
Aktaş güle aşık gülü de maşuk
Gördün işte güller gönülde ışık
Ay yüzün güneşte zülfün dolaşık
Gecesi gündüz aşk saçıyor ömrüm...
Sevgili sabiha ;
Bu sitede bazı tenha köşeler var.Kendi güzelliğini çevresine huzur vererek,kendi ağlayıp kendi gülerek yaşayan,güller bülbüller,ıssız irem bağları gibi sanki ama işte gerçek...
O-bağlarda bir İBRAHİM KARAÇAY TANIDIM
***ÖMRÜM ***dedi peşinden gül ve bülbülü sürükledi,uçtu bülbül bu bağlara geldi kondu...Şakıdı bülbül,aslında yaratılan güzellik bu türkü; biraz senin ,biraz benim biraz da onundu...
Kutluyorum seven canları; gönül bağlarında bülbül olmak ne güzel...
Hiç bitmesin güldeki güzellikler,bülbüldeki özellikler...
SİZİ CANDAN KUTLUYORUM...
Bu kadar güzel yorumlardan sonra neler yazabilirim ki. Bülbül ve gül. Bu iki sevgilinin aşkının dillere destan olmasını kalemler yazabilir mi bilemiyorum.
Sizin gibi yüreği güzel birinin gönlümüzü coşturan satırlarıyla bahtiyâr olduk. Yüreğimizde sevgi çiçekleri açtı, seher yelleri esti.
Satırlara nakış gibi işlediğiniz, inci taneleri gibi dizdiğiniz sözleri bizde yüreğimizin en güzel köşesine yerleştirdik. Sizin için dualar ediyoruz.
Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim. Kaleminiz daim Rabbim yâr ve yardımcınız olsun.
sus pus oldu gülemedi dikenli kanlıbeyaz gül .... pişman....yarar mı pişmanlık bir işe..?. diğer güller onlar mı ...? kan kırmızısı oldular utançlarından.....( belki de içleri kanadı böyle bir aşk yaşayamadıkları için kim bilir...)
saraydakilere gelince.....
Onlar hiçbir zaman beyaz gül bahçesinin niçin kırmızı gül bahçesine dönüştüğünü bilemediler..
Muhteva üzerinde arkadaşlar şair kökenli olduğu için maşallah bülbül gibi engin düşünceler serdetmişler.
Ben farklı olsun diye yazının yazım tekniği hakkında bir kaç kelime serdedecem;
Yazınızı okurken Nurullah Ataç'ın denemelerını okur gibi oldum.Farklı ve güzel bir tad aldım.cümle yapısının devrik ve kısa olması belki bunda ana gösterğe olabilir.
Paraf düzeni modern yazılarda biraz kenara yitilmiş gibi böyle olmasına rağmen konu bütünlüğü bozulmamış,
Tema ustlıkla seçlimiş,örneklemeler yerinde, hatta referans gösterilse makale tekniğine yakın,bama modern deneme örneği olmuş,
şiir tekniğine yakın(serbest) ifade ve ibarelerin kullanılmasını yazıyı çekici kılmıştır.
Tebrik,takdir ve dualarımla nice güzel yazılara efendim..
Güzel bir öykü.
Hayali. Yakıştırmaca.
Ara yerlere espri de serpiştirilerek olay biraz hafifletilmiş gibi. Saraydakilerin anlayışsızlığı okuana da yansıyor. Bu esprileri okurken.
Güzel bir çalışma...
Ancak nokta nokta yerler acaba cümle sonu mu kabul edilecek. Dilbilimciler ne der bilemem. Ama bana göre tekrar büyük harfle başlamak gerek. Benim görüşüm bu.
Ayrıca bazı maddi hataların da bulunduğunu tespit ettim.
Düzeltilmesi gerek. Mesela:
anlamazlar dı
şakkıdı.... şakkıdı
nolacak
lâilâheillallah
Vs.
Değişik ve akıcı bir anlatım. Beyaz gülün kırmızıya dönmesini bu olaya bağlama edebiyatta bir sanattır. Galiba Hüsn-ü talil denilmektedir.
Ben tebrik ediyorum. Saygılar...
Çok güzel çok !
Değerli şairem, zaten şiirlerinizde, sözcüklerle nasıl oynadığınız mâlûm...
Öyküde de bunu sık sık yapmışsınsız. Ve bu öyküye apayrı bir tat katmış. Ayrıca mizahın satır aralarına çok dozunda
girip çıkması da övgüye değer.
Tüm öykü boyunca merakımızı dipdiri tutabilmeniz ise ayrı bir başarı.
Sürprizli son müthiş.
Ben çok sevdim öyküyü...
Candan kutlarım sizi değerli dost kalem...
Sevgi ve saygılarımla...
aşkı yaratanın adıyla...biraz uzun yazmak zorundayım. konu bam telim çünkü... şimdiden özür dilerim...
muabbeti tarif için yazılan her şey güzeldir. hele bir de muhabbetin coşkun haline, del haline, kanatlanmış haline yani aşk'a dairse bu, ne yazsak hakkını vermiş olamayız, çünkü o hayatın soluğudur.o yoksa yaşadığını sansa da insanlar sadece sanmış olarak kalırlar. aldanırlar... öykünüzün hikayesi benim hikayem, sizin hikayeniz, yüreklerine kulak veren, o nunla söyleşen, sancılarına bîgane kalamayan, çırpıntlarını hiseden herkesin hikayesi. yani yüreği maddî tutkularla sarhoş edilmemiş, ayık ve fıtrî safyetine sahip olan herkesin hikayesi... öykü de örğü güzel, anlatımda hoş ancak nazar boncuğu cinsinden birkaç tekrar tırmalıyor insanın kulagını. ama olsun. dedim ya; nazar boncuğu... insanlık tarihi boyunca kimi şeyler simgelerle anlatılmış. simgelere sığınmış insan kimi şeyleri dillendirebilmek için. insanın olmazsa olmazı olduğu kadar, tutukluk yaptığı, kekeme olduğu birinci şeydir aşk... gerek anlatma, gerekse anlaşılma sıkıntısı çektiğimiz, sancılarla kıvrandiğimiz, kuş diliyle figan ettiğimiz bir alandır aşk insanlık olarak. edebiyatımızda aşkın simgesi de gül ve bülbül olagelmiştir.bülbül seven, delicesine çarpan yüreği, âşığı simgeler hep, gül ise sevilmenin tahtına kurulan nazlı mâşuğu... bazan bülbül duyuramaz figanını güle, gül naz makamındadır, gece gündüz âhu zâr eder, bazanda gül bülbülün içten nağmelerine hava gibi, su gibi ihtiyaç hisseder. bülbülün aşk ağrılarıyla kıvranarak ettiği âh-u zâr'ın insanlar tarafından bir zevklenme vesilesi olması tesbitiniz gerçektn harika...birde aşk'ın her zaman yüksek telden dillendirilmemesi gerektiği, bazan sancısını sessiz ve derinden kendi içinde çekmesi gerektiğini işaret eden tespitinizin de altını çizmek gerek bence... tabi ki gülünü başkalarının koklama ihtimalinin sancısı da çekilesi bir sancı olamsa gerek. bu hususta çok güzel dile getirilmiş, yüreğinize sağlık..ama gariptir; bülbüllerin bu hususta talihsiz oluşu "gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül" dizeleriyle harika bir vurgu içinde dillendirilmiş geçmişte...bülbülün yerinde olmak ihtimali bile çıldırtmaya yeter insanı...bülbülün çırpınmaları yaklaşık olarak bir aşk tutsaklığı yada sarhoşluğu olarak tarif ediliyor ki doğrudur, semâ dönüşü de ilahi tutku ve aşk sarhoşluğu oalarak tarif edilmektedir zaten...ikisinin de ruhu aynı...bülbülün ölümü, finalde çok dramatik olmuş... maalesef biz insanlar ölü seviciler gibiyiz; her nedense kaybetmeden bilmeyiz sevdiklerimizin kıymetini. bu, ölümü hep fiziki yokluk olarak alğıladığımızdandır. sevmek ve hissedilememek ölüm değil midir bir bakıma? ya ayrılığın acısı ölümün acısından daha mı az etkiler insanı? güllerin utançtan değil de farkına varamayıp kaybettikleri aşk nimetinin özleminden kanayarak kızarması dah iyi olurdu bence. sizce de öyle değil mi. bülbülün ecel ve hasret ateşiyle yanan yüreğini onların utanması soğutabilirmi? bence hayır. aşkının farkına varmaları ve aşk ikliminde pervane olmaları soğutabilir ancak diye düşünüyorum...çünkü aşk'ı acınmaya muhatap olmakta, sadece utanma duygusuna muhatap olmak ta çok ama çok derinden yaralar... harika bir öykü idi. tebrik ederim... günümüzde bülbülü olunacak gül bulmak ta, gülü olunacak bülbül bulmakta çok dikkat gerektiriyor efendim. saygılarımı sunuyorum... selam ve dua ile
Çok güzel ve etkileyiciydi. İmgeler, konu, anlatım biçimi, tasvir, kullanılan sözcükler, biz insanlara verdiği ders harikaydı. Bana şu sözü hatırlattı. Çok bilindik olsa da severim bu sözü:' İnsanlar bir çiçeğin peşinde koşarken ayakları altında ezilen kır çiçeklerini göremezlermiş'.Malesef biz insanlar ne özgürlüğü ne de aşkı anlayabildik.Bu konular üstüne ne şiirler ne yazılar yazdık.... Yine de anlamadık. Hocam o güzel yüreğiniz hiç susmasın. Beğeni ile okudum. Sonsuz saygılarımla....