- 1235 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GURBETE GÜLEN HİKAYE - 5 -
Sonbaharın insanın içine ürperti salan soğuk rüzgarları eserken,
gece yarısı iki adamla bir kadın ,korkulu adımlarla yürüyorlardı
yolun iki yanını takip eden hendeklerde ayışığını takip ederek.
Bazan dönemeçlerde ,sağı solu tarayan taksi farlarına yakalanmamak
için ,atıyorlardı kendilerini hendeğin ardına.Adamlardan kısa boylu
olanı:
-Yav,köye geldik zaten.Hala niye gizleniyoruz?,dedi ötekine.
Öteki adamın sesi korkulu ve titrekti.
-Olsun,dedi.Köyden bile kimse duymamalı.Ağızlarını dikemezsin ki
adamların.Bakarsın kaçırıverirler ağızlarından İrfan’la Mustafa
kız kaçırmış diye.Bana yardım ettiğin için senin de başın pisi-
pisine belaya girer.
-Girsin be ,dedi Mustafa.Ölene kadar arkadaşız biz.Anca beraber,
kanca beraber.
-Yav arkadaş...Hayatta yaptığım en iyi şeylerden biri senin dost-
luğunu kazanmamdır zaten.Ben başka bir şey demiyorum.
-Biz kader dostuyuz be İrfan.Sanki göbeklerimizi kesip demiryoluna
atmışlar.Keşke cami avlusuna atsalardı ...İmam olurduk valla.Hele
ramazan ayında ...Ekmek elden su gölden.Keyif gıcır anlayacağın.
Ebelerimiz hata etmişler anlayacağın .Demiryolcu olsun diye demir-
yoluna atılan göbeklerimizi ,gelen geçen çiğnemiş.Ömrümüz yollarda
geçiyor onun için.Hem sen benim dostluğumu kazanmasaydın mutlaka
ben seninkini kazanırdım.Merak etme emi...
-Kaçtığımızı anlamışlardır değil mi?
-Çoktaaan...
-Nasıl kız ?Baban ters biri mi?
-İnce,kısık bir sesle inledi kız.
-Bilmeem...
-Nasıl bilmezsin be ,dedi İrfan.Senin babanı ben mi bileceğim sen
bilmeyeceksin de...Benim babam çok ters birisidir mesela.Belki seni
kaçırdığım için bana kızacak ve seni geri göndermemi isteyecektir.
Ve ben de seni geri gönderince...
-Öldürürler valla,dedi kız.
-Ha ,şöyle...Yola gel bakalım biraz.Demek öldürürler.Öyleyse seni
geri gönderemeyeceğim demektir.
-Ya baban?
-Ne babası be...Bizim köyde kalmayız değil mi Mustafa?
-Kalmayız.Dayıngilin köye götürürüm sizi.Sonra da ben İstanbul’a
dönerim.
-Mustafa be!Sen de dönme İstanbul’a.İçimde bir korku var.
-Hiç bir şey olmaz.
-Gitmesen olmaz mı?
-Olmaz.Durum çakılır sonra.Benim de bu işte parmağım olduğu çıkar
ortaya.Sonra ayıkla pirincin taşını ayıklayabilirsen.Hem ne yaparız
herkesten gizlene gizlene.Ne yer ,ne içeriz.
-Mustafa ,dedi İrfan.Bizim eve uğrayıp ,bizimkilere bir haber vereyim.
Ordan dayımgile gideriz.Sen istersen burdan dönebilirsin.
-Olur,dedi Mustafa.
İki arkadaş kucakladılar birbirlerini.Kız elini öptü Mustafa’nın.
Yorulmuştu Mustafa ama trene de yetişmeliydi.Hızlı adımlarla dönüş
yolculuğuna başladı.Dudaklarında bir ıslıkla gurbette edinilen sevgileri,
gurbette edinilen dostlukları düşündü.Kompartımanlara hiç bakmadan
koridordaki pencerelerden birini açıp baktı karanlıklara...Sabah yeli
yaladı yüzünü.Bir an el sallamak geçti içinden sabah uykusundaki
sevgililerin, bacalarından tüten dumanların sıcaklığına.
-Kahveciii bir çay!dedi Sami.
Ali hemen sokuldu yanına.
-Ben bir şey duydum aslı varsa.Sen biliyorsundur...
-Neyi bileceğim ben be...
-Canım İrfan kız kaçırmış ya...
-Ben nerden bileyim be...
-Seni Kızıldamlar Köyü’nde görmüşler de...Haberin var sandım dı...
Senin de akraban oluyor ya İrfan...
-Vay anasını be ...Millet ne çabuk duyuyor yav...Oysa benden başka
kimse görmedi onu...
-Kimi ?
-İrfan’ı canım.
-Sen gördün mü?
-Gördüm ya...Görmesem nerden bileceğim.Peki sen kimden duydun bu
kız kaçırma hikayesini?
-Canım dün gece Bayram görmüş onları.Saklanmışlar kamyon geçene
dek.Bayram’da durmamış zaten.Ben de Eskişehir’den gelmiştim.Bülbül’ün
kahvehanesinde Mustafa’yı gördüm.
-Hangi Mustafa?
-Tarzan canım.
-Zibidi Mustafa desene ...
-Tamam işte!Beni görünce kahvehaneye girmek istemedi ilk önce.Sonra
ne düşündü bilmiyorum?Geldi yanıma oturdu.Birlikte çay içtik.Ve bana
anlattı olanları.Bayram’da kamyonla geçerken çok iyi görememiş
ama üç kişiden birini Mustafa’ya benzetmiş.
-Yav Ali.İnsan çocuk olsa yapmaz böyle bir şey.Kız daha onbeş
yaşında.
-Yok be...
-Öyle...
-Peki mercimeği fırına vermişler mi?
-Sanmam.Öyle bir şey olsaydı İrfan bana söylerdi...Şimdi İrfan’ın
babası da ,dayısı da kızı geri göndermek istiyorlar.Kız da gitmek
istemiyormuş.
-Yapma be...Anasını gördüm bu gün Muzaffer’in evden çıkarken.Ondan
yardım istiyorlar demekki...
-Tamam işte...Sefer telefon etmiş İstanbul’dan kızı getirmeleri
için.
-Sefer de mi bu işin içinde?
-Karısı yapmış sanırım.
-Bu bir tuzak gibi...
-Ne dersen de...
-Zavallı adam...İrfan’ın babasını diyorum.Muzaffer yapar işlerini
ama bedavaya değil tabii.Kimbilir kaç para alır...İrfan’a ne biçim
kızmıştır babası kimbilir...
-Yok be ...Hiç te kızmışa benzemiyor.Hatta dimeniyor bir de.Benim
oğlan İstanbul’dan kız kaçırmış diye.
-Deme be...
-Bir göreceksin zevkten dört köşe adam.
-Eee...Sonra ne olacak?
-Hiiiç.Cebi boşalacak adamın.
-Yav ne biçim bir iştir bu anlayamadım?
-Neyi anlayamadın?
-Canım İrfan’ı bir radyo kırıldı diye evden kovan babası niçin onun
yüzünden bu kadar telaşeye girmek istesin?
-Canım havası var bu işin."Tepeli Mustafa’nın oğlan İstanbul’dan kız
kaçırmış" dendiğinde kim goroslanacak.Babası elbette...
.............
Gün batımında kızıl bulutlar önce kararmaya başlar...Sonra bir çobanın
tutuşturduğu yaş ardıç kokuları siner geceye.Akşamın ilk belirtileri
bu izlenimler kaç ozana esin olmuştur kimbilir.Issız bir vadide kendi
sesimizin yankılarını dinlemek gibi bir şey.Bir top ateş burnumuzun
dibindeki bir ışık böceği gibi titrek ışıltılarla karanlıklar içinden
selamlıyor bizi.Sonra o ateşi yakan hangi çobansa karşısındaki kentin
ışıklı cıvıl cıvıl parfüm kokan havasını yudumlar ciğerlerine.Gecenin
bir başka yerinde bir çocuk ağlaması çeker alır insanı düşle karışık
düşüncelerden.Çingene çadırları donuk ateş ışığı altında sırıtırlar
kendi acımsılığına.Sülükçü Mustafa uzun yıllar gittiği köy ilkokulunda
okumayı sökemediğinden okulu bitiremeyeceğine dair verilen kararla
okuldan ilişiği kesilir.Fakir bir ailenin çocuğudur.Onyedi yaşında
olmasına rağmen geceleri altını ıslattığı anası tarafından köyde
herkese anlatılmıştır.Herkes gülüp geçmiştir.Fakir ailesinin yapamadığı
tedavisini kimse üstnlenmek istememiştir.Oysa hayır yapacağız diye
kurbanlar kesip koca köye yemek veren bir sürü hali vakti yerinde aile
vardır köyde.Nam olsun diye yaparlar.Ramazan da koca köye helva-ekmek
dağıtırlar.Bir kaç kez hacca gittikleri de olur lakaplarını değiştirmek
için.Sülükçü Mustafa adının yakıştırılmasını kimlerin yaptığı bilinmez
Mustafa’ya.Muhtar için Mustafa köye çok faydalı bir kişidir .Köy kahyası
aynı zamanda köy koruculuğunu da üstlendiğinden köye gelen misafirlerle
Mustafa ilgilenmektedir.Bir gün köye gelen bir bohçacı kadını köy odasına
götürmesini söyler kahvehanede oturan yaşlılardan biri.Zaten Mustafa
yapmaktadır her zaman bu tür işleri.Bohçacı kadının bir de küçük
çocuğu vardır kucağında.Mustafa kadını köy odasına götürür.Sonra uğradığı
bir kaç evden kadına yiyecek çocuğuna da süt getirir.Kadın Mustafa’dan
satıştan gelene kadar çocuğuna bakmasını ister.O da kabul eder.Bohçacı
kadının köyde kaldığı üç gün boyunca Mustafa kadının çocuğuna bakar.
Mustafa bu üç günün sonunda kahvehanede çay içmektedir.Gençlerden biri
sokulur yanına:
-Len oğlum !Sen ne halt işledin köy odasında bohçacı kadınla?Mutlaka bir
şey yapmışındır sen.
-Yav sorma ,der Sülükçü Mustafa.Kadının çocuğuna baktım üç gün.
Bu olayı hep sorarlar Mustafa’ya.Hatta "Oğlum !Senin yüzünden bu köye
yağmur yağmayacak" diyenler bile olur.Bir akşam üstü yağmur olanca
şiddetiyle yağmaktadır.Kahvehane sediri üstünde Mustafa çayını
yudumlamakta aynı zamanda da buğulanan pencere camını silerek yağmura
bakmaktadır.Mustafa güler kendi kendine."Ulan deyyus senin yüzünden
köye yağmur yağmayacak "demişlerdi bir de .İşte yağıyordu.Demekki
kötü bir şey yapmamıştı.Rahatladı .Eve gitti.Anası:
-Yavrum !Karnın aç mı ?dedi.
-Yok ana,dedi Mustafa.Uykum geldi yatacağım.
Anası sırtını sıvazladı oğlunun.Mustafa anasına bir şey söylemek
ister gibi baktı yüzüne.Sonra vaz geçti.Yatağına girdi.Hemen uyudu.
...........
İstanbul’a çalışmaya gitmişti.Günlerce iş aramaktan yorgun düşmüştü.
Bitkin bir halde Sirkeci tren istasyonunda bir kanepe üzerine uzandı.
Uyuyakalmıştı oracıkta.Ne kadar uyuduğunu bilemiyordu.Bir el dürttü
kendisini.Şaşkın şaşkın baktı kendini uyandıran memura.Sonra birden
karar verdi.Kaçmalıydı.Var gücüyle kaçmaya çalıştı.Ama olmuyordu.O
kaçmaya çalıştığında bir adım bile ilerleyemiyor her defasında onu
kovalayanlar onu yakalayıp dövüyorlardı.Dayaktan çok yorgun düşmüş
olmalı ki uyandı Mustafa.
-Vay be !İnsan bu dayağı esahtan yese ölür valla,diyerek güldü kendi
kendine.
Pencereden bakmadan yağmurun sesini dinledi.
Yazan:Osman Eker
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.