HUZUR MEZARLIKTA
Cumartesi dâhil, tüm hafta erkenden kalkıp işe gitmişsiniz. Uyku gözünüzden akıyor. Cumartesi akşamı da ‘nasıl olsa yarın Pazar’ diyerek, gece geç vakte kadar televizyon seyretmişsiniz. Pazar günü öğleye kadar yatarsınız artık gerine gerine…
Siz öyle sanın! Ben de bu komşular varken zor uyurum! Pazar sabahı saat sekizde kapıyı çalıp, “Komşum kusura bakma, sizin balkona sofra bezi düştü. Bir zahmet verebilir misin?” diyebilecek kadar cesaretliler. Cevap olarak,
“Komşu, daha kargalar bile kahvaltı yapmadı…”diyecek olursun;
“Biz her gün böyleyiz” diyerek pis pis sırıtırlar.
Ama biz öyle değiliz be kardeşim!
Biz o güzel günde, ailece uyumak istiyoruz. Tam bir saadet içinde… Ah dostlar neler çektim ben bu komşu milletinden. Gece yarısı sarhoş olan kocasını ayıltmak için bir fincan kahve isteyenini mi ararsınız… Yedi senelik evlilikte 4 çocuk yapıp, onların da tepemde futbol maçı yapmalarına müsaade edenini mi… Allah’ım, kaçmam lazım benim bu apartmandan. Sessiz sakin huzurlu bir yere…
Huzurlu bir yer ama neresi? Ev sahibine, “evi tutmadan önce onbeş gün deneme sürüşü yapabilir miyim” diyemem. Apartman sakinlerinden, gerçekten sakin olup olmadıklarına dair savcılık kâğıdı da isteyemem. İşi şansa mı bıraksam? Dört yılda beş ev değiştirdik, o da olmaz. Şöyle, müstakil, bahçeli bir ev bulsam… Onun için de köye dönmem lazım. Lazım da, köyde de bizim işten yok…
Uykusuz, perişan bir halde, düşünceli düşünceli gezerken hayatımı kurtaran o yazıyı gördüm. Bir minibüsün arkasında yazıyordu;
“Yeni bir meyhane buldum mezarlığın karşısında. Beni ararsan ya meyhanedeyim ya da karşısında.”
Aman Allah’ım arabesk hayatımı kurtardı! O anda ampul yandı kafada, doğru şehir mezarlığına. Mezarlığın karşısında, penceresi mezarlığa bakan tüm evler boştu. Kiralık yazan bir tanesini aradım hemen. Karşıma çıkan adama evin kirasını sordum. Adam pek umutsuz bir vaziyette;
“Kardeşim her gün birileri soruyor, ama mezarlığa bakıyor diye kimse tutmuyor. Baştan söyleyeyim de, boşu boşuna telefon parası verme” dedi.
“Aman amca olsun sen fiyatı söyle, mezarlık falan önemli değil” gibisinden bir şeyler geveledikten sonra ev sahibi ile anlaştık. Ertesi gün yeni evime taşındım. Aman Allah`ım bu ne sessizlik! Hanım başta biraz korktu ama şimdi o da alıştı. Komşularımdan çıt çıkmıyor. Kapıyı çalıp bir şey isteyen yok. Tepemde maç da yapmıyorlar. Ben ses yapsam, ne yapıyorsun diyen yok. ‘Lüküs hayat’ benimkisi canım!
Akşam olunca, balkona çıkıp çayımı Mustafa Amcaya doğru içiyorum. Maşallah iyi yaşamış amca… Tam karşı komşum… Yanındaki de eşi olmalı, Hüsniye Teyze…. Araları bir yıl. Arkadakiler de sırası gelip gelenler… ya da gidenler… Arada sırada laf atıyorum amcaya ‘muhtar’ diye. En yaşlısı o. Yalnız her balkona çıkıp, mezar taşlarına bakıp, ‘Ruhuna El Fatiha’ yazısını okuyunca başlıyorum Fatiha okumaya. Gözümü başka yere çeviriyorum, az sonra unutup tekrar bakıyorum. Sonra tekrar Fatiha… Bizim caminin emekliliği gelmiş hocası bile benim kadar Fatiha okumamıştır. Sonunda onun da kolayını buldum... Bir cd doldurdum, baştan sona Fatiha Suresi. Balkona çıkınca basıyorum düğmeye; ruhları şad olsun…
Anlayacağınız, huzuru buldum arkadaşlar. Huzur mezarlıkta! Öbür dünyayı bilmem, ama bu dünyada ölmeden mezarlıkta huzuru buldum. Arabanın arkasına da yazdırdım kocaman harflerle;
“YENİ BİR EV BULDUM MEZARLIĞIN KARŞISINDA. BENİ ARARSAN YA EVDEYİM YA DA KARŞISINDA.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.