........DOĞAN GÜNEŞ SİZİN İÇİN OLSUN.........
Bir tarafı kayalıklarla çevrili ve çocukluk hayatımın çoğu geçtiği, kayalığın içinde her an evimizin damına düşecek korkusuyla yaşadığım siyah büyük taş, aynı şekilde bahçemizin bir tarafını oluşturuyordu. İçinde sadece tek bir yaban ağacı olan karlı bir bahçemiz vardı o zamanlar. Bir de arıları o komşunun.
Balkonumuz
Ahşap döşemeli, önü açık. VAN ’nın ücra bir köşesinde yaşama savaşıydı
bizimkisi. Aslında benim savaşım olamaz. Çünkü her şeyden habersiz
yaşıyordum. Çocuktum, güzeldim, saftım, temizdim...birazda yaramazlıklarımla vardım….
Baharın gelmesiyle ilk önce bizim ağaç çiçek acardı sonra komşunun arıları ortaya çıkardı. Beyaz, pembe ve kırmızı renk güller acardı. Kışın kuşların sığınma yeri olurdu yazın bahçemizi güzelleştiren tek olurdu. Arada bir kuşlar ve kelebekler konardı güllere, kayalıklar tek uğraş yerimizde bütün oyunları orda oynardık kimi annesi evde ona bezden bebek yapardı kimimiz o kayalıkların içinde …. Bebek oluverirdi. O siyah taşın yanında geçerken her an üstümüze düşer diye çok korkardık.
Henüz kötü aşk hikayelerim, kavgalarım, karnemde zayıflarım olmamıştı
hayatta. Hiç yere düşmemiştim ki bacağım kanasın. Sadece gülen gözlerim ve
küçük bir bedenim vardı hayata yansıttığım. En güzeli dezaten ben
yansıttığımdan ibarettim. Ne fazlası ne eksisiydim. Her salonda giyecek farklı
bir maskem yoktu.
Annemdi hayatıma ilk soktuğum kadın. O beni umarsız, sebepsiz, karşılıksız
sevmiş bir kadındı. Yallarca ben de onu sevdim. Sonra galiba biraz büyüdüm ve
aldatmayı öğrendim. İlk önce annemden başladım aldatmaya. Çocukluğumuz da adına aşk didikleri İlk askımla aldattım annemi. Sonra bir başkası, bir başkası derken annemi defalarca aldattım.
Annem ise beni hiç aldatmadı. Annem beni hiç aldatmayacak!
Tabanında hava yastığı olan ayakkabılar birde renk renk naylon çizmeler vardı. ben küçükken. Bir de onların emperyalist markaları. Hatırlıyorum da çarsı pazar gezmiştik en ucuzundan almak için babamla.
Ucuz olmalıydı çünkü biz ucuz bir hayatın pahalı insanları
Ucuzdu hayatımız, mesela bir bisikletim olmadı hiç. Defalarca bisikletçi
dükkânın ününde gectiğimde en güzelini beğendiğim halde. İnsan her istediğine sahip olamazdı. Hayatın kuralıydı bu ama nerden bilebilirdim. Ben henüz
çocuktum. Çocuk olmak demek ister ucuz yaşamlarda. Arkadaşlarına
özenemezsin, güzel kıyafetler giyemezsin, en güzel çanta senin olamaz. Güçlü
olmak daha çocukken bir zırh değil, bir gereksinim olur. Bayramı çok seviyorduk, her bayramda bizlere yeni elbiseler alınırdı. Bizimle olmayan okulda karşılaştığımız arkadaşlar bize baktığında içimizde yeni bir umut yaşayı verirdi.
O anaokulunu hiç unutmayacağım. Evimizin 500 mt veya 1 kilometre uzakta yazın kuruyan, kışın ise suyu soğuk ve hızlı akan dere ve tepedeki yokuşu dik, anaokulu. Komşunun çocukları ile giyinir kuşanır kar kış dinlemez yürürdük o yolu ve geçilmezi zor olan o küçük dere. Ben sınıf defterinde ismi olmayan tek kişiydim. Haftada bir sınıfı sayardı öğretmen küçüktüm arka sırada otururdum hiç fark etmedi kırk kişilik sınıfta beni, iki yıl böyle devam ettim. Her kış taşların üstü buz tutardı. Her geçişimizde ila birileri düşerdi. Islak elbise ile okulun yolunu tutardık. Bizim için bir eğlence yeriydi. Tıpkı salıncak da sallamak gibiydi her seferinde birileri düşerdi. Ve iki yıl sonra bir gün benimde ismim sınıf defterine geçti.
Aslında o yol bizim anaokulunun yolu değildi, aynı mahalleden çocukların yürüdüğü kader yoluydu. Evden başlar ve nerde biteceği belli olmaz bir yoldu o. Şimdi kimi mühendis, kimi doktor o çocukların. Dedim ya o yol evden başlar ama anaokulunda bitmezdi. Fakat biz hep biter sandık. Yürüdük, yürüdük... O yolu her gün yürüdük biz her gün o sonmuşçasına yürüdük.
Bir gün bir kutu gördüm pencereden baktığımda. İnsanların elleri üstünde
taşıdığı, karlar üstünde yavaş yavaş yürüyen bir kutu. Anneme sordum ’tabut’
dedi. İçinde ise arkadaşım varmış. Ebedi yolculuğa erken çıkmıştı. Pınar, O
yolu eller üstünde ve gözleri kapalı gidecekti. Annesinin eve gelmesini
beklerken kara yenik düşmüş Pınar ’ın gözleri karla kapanmış. Gördüğüm ilk
cenaze arkadaşımın cenazesiydi.
Dedim ya çocuktuk, güzeldik, saftık, temizdik. Ölümler bizi üzemezdi. Biz o yolu yine ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi yürüyüp gidecektik...
Zaman geldi yol bitmeden ilkokul bitti ilçede yatılı okudum. Hala çocuktum ortaokul ikinci sınıfın ilk dönemiydi karne almaya bir ay kalmış, kışının ortası, üç ay olmuştu eve gitmeyeli hafta sonu evin yolunu tuttum çok sevinçliydim arkadaşlarımdan epeydi uzak kalmıştım. Ve beni hiç aldatmayan saf, tertemiz yüreğiyle beni seven annemi özlemiştim. Beni gözlerimden öperdi hep üç ay sonra adımı eve attığım da gene gözlerimden öptü beni, öğle vakti geçmişti acıkmıştım oyundan fırsat bulup evin yolunu tuttum. Daha yoldayken kukusunu alıyordum. Hızlı adımlarla ilerliyordum eve doğru, sofraya oturunca dışarı çıktı daha sofradan kalkmadan odanın kapısı açıldı. Karşımda aniden annemi gördüm konuşamıyordu.. hiç bişey anlamış değildim karşısında donup kaldım öyle, sonra dışarı çıktım herkes bizim eve doğru koşuyor ben sesleniyorum kimse duymuyor beni. Artık kimse beni görmüyordu. Herkes evimize doğru koşuyordu. Ve nihayet beklenen araba geldi annemi acilen hasta haneye kaldırdılar. Evimizin bu kadar kalabalık olduğunu hiç görmemiştim. O köyde kim varsa hepsi bize gelmişti. Ve güneşin batışıyla etrafa çükken karanlıkla birlikte gittikçe ev daha karaballıklaştı. Her kes başımı okşuyordu ben ise masum masum onların yüzüne bakıyordum daha çocuktum olanları anlamıyordum. Yatsı ezanıyla birlikte evimizin önüne yaklaşan ilk kez bir araba görüyordum. Arabaya doğru gittiğimde arkamda gelen herkes ağlıyordu. Omuzlar üstünde battaniye sarılı eve doğru yürüdüler. Ertesi günü pencereden bakarken, İnsanların omuzları üstünde taşıdığı, karlar üstünde yavaş yavaş yürüyen, gene aynı kutuyu gördüm. Gözlerimden öpen bir daha hiç kimse olmadı. Her gün yere düşüp dizlerim kanardı. Evin yolunu tutarken hızlı adımlarla ilerlemezdim. Yola bakıp saatlerce dalıp giderdim. Bir gün gelir diye hep bekledim. Siyah taş ve yaban ağacı hala yerinde duruyor. Bir daha annemi hiç görmedim.
Doğuda çocuk olmak, batıdaki orta halli bir adamdan daha ızdıraplıdır.
Bunu Batı bilemez, Batı ancak tartışır...
Çemberimde gül oya
Gülmedim doya doya
Al beni kıyamam seni
Karşı karşı dururken
Yüzüne hep hasret kaldım
Al beni kıyamam seni…..
YORUMLAR
EEMMIIRR
Çalıntı eser - Onay alma
bir malatya yazısı nasıl van olmuş bir bakalım ...
http://www.edebiyatdefteri.com/index.asp?istek=tum_yazilar&k=detay&yazi_id=2396
http://search.yahoo.com/search;_ylt=A0geu7.GdfhFjyEAS3hXNyoA?p=+Hen%C3%BCz+k%C3%B6t%C3%BC+a%C5%9Fk+hikayelerim%2C+kavgalar%C4%B1m%2C+karnemde+zay%C4%B1flar%C4%B1m+olmam%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1+&ei=UTF-8&fr=yfp-t-501&x=wrt