- 161 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
KIRMIZIYI SEVEN ŞEYTAN.... 1
Pazar günün İstanbul’un yağışlı olacağını akşam haberlerinden tüyo alıp üstümü başımı o şekil giyinmiştim.Henüz yağmur başlamamış sokaklar eli, yüzü kirli bir çocuğu andırıyordu. kendime hayranlığım en çok aynada şahitlik ederken İstanbul’a ise hayranlığım yağmurlu günlerde şahitlik ederdim.
Nitekim yağmurun yağışı kadar etkinliğinin olduğu yere gitmem lazımdı. Bir kaç dakikalık yürümem sonrası, resim sergisinin olduğu binaya hızlı bir giriş yapmış ve yanan yana çöreklenmiş birkaç yıl fazla yaş öğütmüş kadın ve erkekler koyu bir sohbette olduklarını gördüm.
Onların ömürlerinin son merdivenlerin tırmandıklarını görünce, en çok içime. kara kara bulut kümeleri çöktü .Evet ben onlara göre daha genç burada değilde daha eğlencesi bol bir yerde olmalıydım.
"Hayatımı sadece ben değiştirebilirim. Kimse benim için bunu yapmaz. "(Carol Burnett)herkes kendinin yarım bıraktığı şeyi tamamlıyordu
Bilmiyorum dışarıda yağan yağmurun verdiği hüzün demeyeyim de bendeki sessizlik bir an çığlıkla buluşmasına verdiğim savaş etken oluyordu.
Ne yalan şöyleyim orada bulunan ressam adaylarının özel hayatlarını hiç merak etmem daha sonra karşıma farklı bir anlatımla canlanınca da kendimi biraz duyarsız nitelendirip tekrar onların yaşamlarında uzaklaşmam da. Büyük bir başarı elime vermişti.
Duygularımın başka âlemlere göçeli gözlerimin hiç kimsenin gözlerinin içine bakmadığını biliyor ve buz bakışlı kadın unvanını biraz sahte sıcaklıkla süslemenin en büyük dramı ben bana yaşatmıştım.
Kendimin aşka yakınlığı birinci derecelikten ikinci dereceye düşmesine bir nevi izin vermiştim.Tam anlamı ile yaşanan Aşk olarak da. Gerek birinin sahte varlığı ile kalbimi beslemeyi iyi becerirdim.. Bu olayın kahramanı ben önce eşim ile ufak bir gönül yokuşunu tırmanmıştım. O evlilik den bana şu iki cümle kalmıştı "yeşil gözlüm ve usul boylum" şiirleri dudaklarımın arasına alıp alıp kaynak yapmam bu esrarlı iki cümlenin bedelini kendime yıllarca ağır ödetmiştim.
Sevilecek bir durumum olsa hayatımda. birinin varlığı o yalanım da ortaya çıkmasın diye parmağım da tek taş yüzüğüm bile vardı.
Bazen ressam dayıların çizimlerinin ilham kaynağı benmiş gibi onların kaçamak bakışlarını gözlerimi içinde yakaladığım da oldu.
Lakin benim göz olarak bir yeşil göz isteğimle onların beni sevmeye hazır sözcüklerini ret ediyordum.
karma resim serginin biraz sonlarına doğru ressam adaylarının bir çoğu usul usul gittiklerini gözlemledi .Birkaç düşünceleri kıyak arkadaş birbirlerine daha sokulmuş cılız cılız gülüşüyorlardı.
Nevin hanımın selamla konuşması daha çok balkon konuşması gibiydi. ve burada benim başarım ben olmasam sizi gelip burada" nah burada olursunuz " Der gibiydi…
Ezelden benim çatlak kafamı daha da çatlatan sesleri bir an önce geride bırakmak için etkinlik salonunda çıkıp diğer giriş katına inen merdivenleri tek tek inerken. Arkamda kalın bir sesin isimim ile bana seslendiğini duydum. Yüzümü tekrar dikleşen merdivenlerin en tepesine sabitleştirince
Peşimde seslenen beyefendinin Miraç bey oluğunu gördüm . ha!bu adam durup dururken neden beni seslendiğine bir anlam verememiştim. balık pulu olmuş bakışlarımla onun bana yakın bir mesafeye gelmesini izledim. Çünkü resim sergilerinde kırmızı şarabı içip ve beleş ikramlıkları götür yapanları izlemenin dışında. ne Onu nede başkalarını çok fazla tanımıyordum.,
Fakat genel izlenimi sadece etkinliklerde oturduğu sandalyeyi boş bırakamadı. için miraç bey biraz hoşuma gidiyordu.
Adamın burnumun önüne kadar gelip kem küm cümleleri bakışlarını gözlerimden kaçırmasından anlaşıldı ki bir şeyler içine içine biriktirmiş ve onları bir an önce bana söyleyip kaçacaktı.
Dışarıya çıktığımız da biraz üşüme hissi ve yağmurun titreyen sesine katıp sesimi;bir ,iki adım atmamla ressam adayı arkadaş elinde ki o kocaman siyah baba şemsiyesini tepeme bir kamyon brandası gibi germişti.
Artık yağmur ile bağımı kesen o siyah baba şemsiyeye mahkûm olmuştum. Burada benim güzel kokular karşı ilgimin devre girdiği andı. ve ister istemez o adam kokusu ile siyah baba şemsiyenin altındayız
sabah evden çıkarken boyununa sürdüğü güzel kokusuna hayran kaldığımı söyleyebilirim.
ne yalan şöyleyeyim. ben kadınlığıma ceza keseni kendime uyguladığım yasakların nedensiz bir şekilde sonlandırıp onun ile çılgınlar gibi sevişmem için aslında bir neden yoktu.
Bedenimin bir erkeğe karşı bu kadar korunaklı bir hale getirmemin altında ki nedeni sorsanız bende net bir açıklama yapamayışımdan. Dolayı olsa gerek lanet bir korku içimde kol geziyordu.
Aslında bir kaç gündür. kadınlığıma karşı içimde büyük bir fırtının kopacağı belli idi; nedeni de geçen yaz bana karşı ilgisin açıklayan iş arkadaşım Ayhan’ın benden gereken cevabı almayınca kızıp bana da" kadınlığının romanı "diye bir kitap hediye ettiği o kitaba dokunmam ve
O muhteşem kitabın bir gün gelip benim kurtarıcım olacağı ihtimali üzerinde hiç durmadım. ve ta ki İki hafta önceye kadar Bir arkadaşıma hediye etmek içim kitaplıktan bulanan kitapları karıştırırken oldu.diğer kitaplara göre o kitabın ilk kapak rengi ve isminin bir albenisi vardı.. Onu ilk oradan alıp okuma gözlüğümün yanına neden bıraktığımın gecesine geleyim
Hafta sonu gece olunca TV de oynayan boş dizileri eleyip kitap okumaya seçerdim. Evin tamamı sessizliğe kurulmuş gibi gündüz gözlüğümün yanına bıraktığım kitabı alıp her zaman ki sallanan koltuğuma oturmuştum. okudukça kitabı kararan kalbimin rengi ton ton açılıyordu. Kısaca kitabın içeriği ile bolca kadınlığımın benle kavgasını gözlemledim.
O gece benimle yasaklarımı bir kenara bırakmam gerektiğini hatırlatan bu kitabın günler dir o iç tırmalayan etkisindeyim.
Hafta içi iş çıkışım da ilk işim iç çamaşır mağazasına gidip iç gıcıklayan külot ve sutyenler almak oldu.Hata dövmeci Ulaş’ı gidip popomun üstüne gül dövmesi yapma sürecini konuştum.
Kadınlığımın hak ettiği cinselliği yaşamasından hiç kimseden çekinmiyorum. Sürekli cinsel organımın üzerinde ellerimi gezdiriyorum . "bekle az kaldı sen sevişme eşini bulacaksın en kısa zamanda. "Demiştim.
Siyah baba Şemsiyesi üstüme nazikçe tutan Miraç bey ise yol boyunca resimden ve renklerden konuşması bir yandan beni fena baymıştı. Konuyu değiştiremem için rahat bir yerde oturup çay içelim teklifi ağzından çıksın diye nasıl dua ediyorum hemde nasıl .
Miraç bey ile yan yana yürümemizde ve bedenini bedenime sürtüşmesini his ediyorum dokunuşlarımızın istem dışı olduğunu düşünmesini istiyorum.
Fakat benim hayalimde temiz bir yatağın için yüksek volumlu beden ısısı içerisinde olmalıydı.
Kurbanın ağına düşüren katil misali ben içimden geçen arzuları daha iç gıcıklayan şekilde tasarlıyorum. Onunsa belki de bundan hiç haberi yoktu. Burada çok dürüst olacağım kendime ve ona ;evet, Asıl kırmızıyı seven şeytan bendim o değildi.
Yanımda keyifli bir yürüyüş yaptığının sanan Miraç bey eğer onun ile şu an Allah korusun bir ev ortamında olsaydık. Başına gelecek benli şeyleri o bile tahmin edemezdi.
Artık kendimi sevişme moduna fena kaptırmış , bedenim geriye çekmek yerine onun bedenine ha! bire yakınlaştırmayı çalışıyordum.
En çok da bedenini cinselliğe körelleştiren benim için. Bu harika bir gelişme idi ; Bakırköy meydana geldiğimizde birer çay içme konusunda onun teklif yapmasını beklerken. O daha bir şapşik bir koşu sokak satıcısından sıcak kestane alması ona cinsellik akımımı durdurmuştu.
Ve daha çok beni annesini elini kalabalığın içinde bırakıp kayıp olan bir çocuğa dönüştürdü.
Nasıl olsa ben kayıp oldum. O beni bulup kalbine teslim edecek zamanı beklemeliydim. Benim ona "birer çay içelim isterseniz "cümlesi dudaklarımdan döküldüğüne şaşırmıştı ve yüzü kıpkırmızı olmuştu. Her şeyin bir ilki var da benimle ilki daha bir anlamı oldu. …
Boyu boyuma tek olmayan Miraç bey ise öğretmen emeklisi ve hiç çocukları olmayan ve her konuştuğu kelime " bir dağ yamacında tavşan olunca iç sesimi kıştırtıyordu.
Onun bir kadınla bir şeyler yaşamasına bir acemi görünmesinin altında ki nedeni ise çok sevdiği ilk aşkı olan eşini çok yakın bir tarihte kayıp etmesinden kaynaklandığını düşünüyorum.
Oturacağımız yeri seçmem konusuna gelince ben hemen çingene kaffeye gidelim deyince
oda olur demişti
Bir roman vatandaşın oturma odasını andıran çingene kaffe iç kısımlarına doğru ilerleyip boş olan masalardan birini gözüme kestirip karşı sandalyelerin birine o oturdu; diğerine ben evet kaffe gerçekten çok ama çok özel bir mekândı. Küçük küçük sedirler eski oymalı koltukların köşelerini süsleyen renkli kırlentler duvarlarından ise eski yeşil çam oyuncularının resimler vardı.
O tarihte olması geren radyoyu ev aksesuarlar hepsi tek tek düşünülmüştü.
asıl belini duvar yaslandırılmış bir döküm sobanın çayır çayır yanması idi; sobanın etrafında bir iki genç çaylarını yudumlayıp sohbet etmeleri fena havalıydı.
Nereye bakarsanız seksenlerden anıları bulmanız mümkün bir mekân ve tam mekânın ortasında kocaman bir ağaç gövdesi yerde kendisi gökyüzüne yükseliyordu. Onun gençler tarafından dilek ağacı olduğunu ve gövdesine iğnelenmiş küçük küçük beyaz kâğıtlardan anlaşılıyordu.
Çaylarımızı getiren garson bize "afiyet olsun "deyip geri çekilirken.
küçük kese kâğıt altına saklanan o son birkaç soğuk kestaneyi de beraber yedik .Asıl demin dilek ağacının gövdesi ev aksesuar dallarının sema ya yükselişini anlatırken. Masa üstü ikimizin bakışlar oradan buradan saklanıp bizi bulması idi;
Masanın altında ki bacaklarım dışarıda üşümenin verdiği uyuşma ile bir ileri bir geri oyalanıp durmasını ben çok net his ediyorum.
Fakat birkaç dakika ya! geçti ; geçmedi. aynen misketleri çalınan bir çocuk gibi bedenin iki elinin arasına alan bacaklarım ona gözlerini dikmiş üşüyorum. al bacaklarımı bacaklarının arasına diyordu.
Bu kadar erken mi?insan birbirine kaynaş olur . bilemem ama fena kızışmıştı bedenimin bir erkeğin bedenine ve o sıcak nefesine ..deseler ki şu an ne istersin lambada bir cin çıksa bedenimin cinselliğe siftahsız oluşuna bir an önce karşı Tearuza geçirin derdim.
Belki bu iki ayrı kutuplardan olan kişilerin bedensel açlıklarını giderirler. Ama biz daha çok din’nen vurguların altına beylik sözleri yerleştirirken. Hiçbir sözün bizle bir halkası yoktu.
Şimdilik boş bakışlarımızın avcısı olurken. Başka bir diyara ve sevişmenin söyleme şeklini ikimizin de bilmesi gerekiyordu.
Üstü kapalı bakışlarla dudak fısıldaması ile hatta ben kadar güzel göğüsleri olan içinde ufak bir büluz çekiştirmem ve meme uçları hareketlerim ile olabilirdi.
Bir erkeğin tabiatında çapkınlık yoksa karşısında ki kadının sürekli çay, yemek yedirme çabası ile kamufel edeceğini biliyorum. Bizim kaç çay içtiğimize gelince yani ben evet desem masanın tamamı boşalan çay bardakları ile dolardı.
Evet, sıkılmıştım. Miraç beyin o yaşanmışlıklarını dinlemekten. Kalkalım deyip Çingene kaffenin o güzel atmosferini üzülerek terke ettim.
Bakırköy’ün ara sokaklarında pek insan kalabalığı olmaz meydanına göre hafif havada kararmıştı. İçimdeki şeytan hareket geçti. onun boynunda ki atkısını düzelteme bahanesi ile etli dudaklarına bir yapıştım ki sormayın bilerek isteyerek bir iki saniye orada kalma savaşı verdim.
Islak sokağın ortasında onu dudaklarından öpme keyif tavan yapmış ve kadınlığıma inanılmaz bir şekilde şımarmıştım . Sonra hiçbir şey olmamış gibi sokak arasındaki dükkânların ışıldayan vitrinlerine bakındım.
Benim onu öpme şeklim bir kadının zaferi idi; Kalbim onun kalbine beyaz bir bayrak salıyor. Konuştukları ıslak bir zemine bırakılan sabun misali kayıp gidiyordu .
Biliyorum o benden ayrılınca başka bir dünyaya hoş geldim; partisi eşliğinde güzel şarkılar söyleyecek dans edecekti.
Yeraltı treni merdivenin de ben bir ön basamak da durdum. Miraç bey arkamda ki basamak da ellerini cesurca omuzlarıma atmış. Yani çevreden bulunan insanlardan bir zerre utanmasa arkadan kalçalarım okşayıp sonra bütün bedenin his etmem için uyanan cinsel organına bastıracaktı.İkimizinde ayakta olması çok fena şeylere sebep olacaktı.
Allah dan metroya binerken gençler yaşımızdan dolayı bize yer verince oda bende popolarımız demir koltuklara emanet etmiş olduk..
İlk o inecekti.fakat boş laflarımızın ardı arkası gelmediğinden…. Onun ineceği durağın isimi çiçekli bir şeydi
Bir iki saat arzularımı tetikleyen Miraç bey beni uzaktan uzağa öper hareketlerle dudaklarını büzüp metrodan inmişti.
Ben ise beş durak sonrasına inmeyi bıraktım .şaşkın ve yarım idim;midemin üzerine küçük küçük çivi çakan keserin takırtıları kesilmişti.Ve o inince metrodan kendi sessizliğime gömülmüştüm. Bu sefer sevişmenin olabilirliğini ıskalayan nedenler geldi gözlerimin önüne, Hiç şansım yoktu.Yani olmadı diğer sefer olur diyerekten kendimi becerisizlikle hiç suçlamam çok güzeldi…
Miraç bey benle ayrıldıktan sonra düşüncesinin ne olduğunu çok iyi bilmiyor. Ben ise oturduğum binan daha giriş kapısında. Usul usul kadınsı bölgelerimi okşamaya ellemeye başlamıştım.
Oturduğum dairenin kapısından içeriye rüzgârdan uçuşan yaprak misali olduğum gibi yere kapaklanmıştım ……Topuklu ayakkabılarımı sırtım da ıslak kırmızı paltomu sadece rast gele sağa sola fırlattığım biliyorum.
Dakikalar içerisinde kendim anada üryan banyo musluğun da akan kaynar suyunun altında buldum. Ellerim cinsel organımı tanımaya çalışmasını bırakıp usul usul bacaklarımdan elimin ulaştığı kadarı ile kalçalarım sıkıp ovmam hoşuma gidiyordu.
Asıl tenimi ateşlendiren nokta ise göğüs uçlarımı parmaklarımın ezercesine sıkmam idi; ve bacaklarımın arasının ıslatan sıvıyı su damları ile güreşircesine temizlenmesini sağladım. Doğal olarak bedensel rahatlığımı sağlayan parmak uçlarımı onun parmak uçları gibi düşünüyordum. Sonrası geniş bir rahatlama oldu . Bu bir utanma hallerimin şahitliğini iyi ki yapan yoktu. Evet evet ben harika, cesur bir kadınım sevişme isteğimi onunla başlatma cesaretimi de kutluyorum. Ve alaycı bir yaklaşımımda vardı. Kendime sadece aynada ki yüzüme bakıp "Kızım sen ne ayakksın" dedim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.