- 264 Okunma
- 6 Yorum
- 11 Beğeni
Yol Hali Hikayelerim
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yol halindeyim uzun zamandır. Zamanın felçli hali neler neler götürdü de kimse fark etmiyor. Geçmesini beklediğimiz acıların son bulması için kimi zaman bir odaya kümeleniyorum, kimi zaman uzun uzun yol alıyorum.
Zor geçen yaz akşamlarında, Karadeniz’in kıyı kentlerinde dinginliği ararken, gündüz Temmuz ayının cehennemi herkesin yüzünde hissediyorum. Maksat kalabalık olmaksa gündüz her yer kıpır kıpır insan kaynıyor. Ben bu kalabalıklar içinde üç beş selamı zor görüyorum.
Bir de gece hali var! Saat 02:00’yi gösterdiğinde, sessizliğin sesi çığılık çığlık yükseltiyor. Saatin tik takları kulaklarımı parçalıyor. İşte bu saatler gerçeklerle yüzleşme saatim oluyor çoğu zaman. Yüzleşmek de kime karşı? Kendimle yüzleştiğim çoğu zaman bir "ama" karşıma çıkıyor. Balkonda şehre doğru baktığımda gecenin karanlığına karışma halini düşünmüyor değilim. Nesnelerin parçalanmış halleri, inşaat halindeki yollar, bitmek bilmeyen zihin karmaşası hepsi bir arada. Arada sokak hayvanlarının koşturmaları gerçek dünyaya dönüşümü sağlıyor. Oysa ruhumun besteledikleri çok farklıydı. Lakin dile getiremiyorum hangi zaman dilimi olursa olsun.
Bir de paranın esir aldığı zamanlar oluyor. Düş kurmaya başladığımızda her şey "para" ile mi başlamıştı. Yoksa bu yeni dünya düzeninin bir hikayesi mi ?
Kimi şubat ayazında yönünü kaybediyor, kimi temmuz neminde nefesi kesiliyor. Batıdan doğuya yükselen hüzünlerin adı konulmuyor. Amale yanığı deyip geçtiğimiz çoğu gerçekler, bekleme rıhtımlarında gerçekleşmesini bekliyor biz görmezden gelsek de.
Geçmişe gidiyorum uzun zamandır. Mayamızın atıldığı günleri okuyup duruyorum. Mayamızda olanlar ile yaşadıklarımızın farklılığı yüzüme çarpıldıkça amaçsızca ortada kalıyorum. Oysa Mayamız ne ise o olmamız gerekmiyor mu ?
Sevdiğim şehirlere gidiyorum. İstanbul’a gidiyorum. Beyazıt Meydanından Eminönü’ne Cağaloğlu Yokuşundan iniyorum. Kızımın sevdiği sokakları kokluyorum. Bazen ona okul seçiyorum. İstanbul sevgisine hayran kalıyorum kızımın. Tarihin izleri her bir köşede... Marmara, Haliç ve Boğazın güzelliği eşsiz bir kavuşmayı oluşturmuş. Uzun uzun balıkçılara bakıyorum. Her anını doyasıya yaşamak istiyorum yol hali zamanın . Komando merdivenlerinden Galata Kulesine çıkarken köşe başı satıcılarını hikayesini dinlemek istiyorum bir yerden. Yüzlerce avare insan gibi benim avareliğim de hikayesi olan emekçileri yorar diye geri duruyorum. Galata kulesini arkamda bırakırken gecenin cıvıltısında İstiklal Caddesindeki umarsızlıklara şaşıyorum.
Bir İstanbul var bir de İstanbul olmayan İstanbul var! Acı hikayelerin olduğu yollardaki İstanbul.
Ankara’ya gidiyorum. Askerlik yaptığım tepelere gidiyorum. Mamak sabahlarında her sabah koştuğum yokuşa tırmanıyorum. " Her şey Vatan İçin " marşını haykırıyorum Bayrak tepeye doğru. Hafta sonu izinleri gözümün önüne geliyor. Eşimle kahvaltı yaptığım kafedeki anlara tebessüm ediyorum. Eşimin sevgisini, heyecanını görüyorum. Uzun uzun askerlik hikayelerini anlatıyorum ona. Zaman hızla geçiyor onun yanında. Sonra vakit ayrılık vaktini gösteriyor. Eşimi yolluyorum Ankara Otogarından Kayseri’ye. Bir gözüm eşimin otobüsünde bir gözüm Otogarda yolda kalanlarda . Akşam eve gidemeyecek olanlar, bir de evsiz olanlar... Yol halinde görünenin ötesinde ne çok acı hikaye var.
Anadolu şehirlerine gidiyorum. Trabzon’a, Orduya, Erzurum’a, Mardin’e Maraş’a, Denizli’ye Isparta’ya Edirne’ye gidiyorum mutlu hikayeler görürüm umuduyla...
Ne çok yaşanmışlıklar var. Yönümü kaybettiğim yaşanmışlıklar... Kimi doksan yıllık ömrünü tamamlıyor zar zor, kimi hikayesine başlayamadan hayata gözlerini yumuyor.
Bir çocuk gördüm. Uzaklardan tebessüm ediyor herkese. Temmuz ayazı nedir biliyor mu bilemiyorum. Tebessümün derinliklerinde ne çok incinmişliği var. Bakışlarının derinliğinde hissediliyor hüzünlü hikayesi. Ellerini yüzünü sinek sarmış " Bezdim bu sineklerden " derken küçük kalbinden annesini yaralarını sarmaya çalışıyor çaresizce.
Bir kadın gördüm. Zamanın dehlizi onu da yutmuş belli. Bir yanda makus talihine yanarken, diğer taraftan engelli çocuğunun dramına çare arıyor çaresizce. Göz yaşları çoğu şeyi anlatıyor çocuğuna bakarken. Ölüm var bir de ölümden sonra bırakılanlar var. Geride kalanlardan sağ salim olduktan sonra gitmek kolay, bir de kalanlarda sağ salim olmayanlar var. Daha anlatılacak çok şey var da göz yaşları anlatıyor işte her şeyi.
Bir adam gördüm. Sürekli geçmiş hikayeleri anlatıyor nedensizce. Anlattıkça dalıyor... " Çocukluk günlerinde yarım kalmış bir hayalimiz vardı. Onu gerçekleştirelim." derken bana. Sonra anlıyorum " Yetememenin " ne olduğunu...
Çok adam, çok kadın gördüm yol aldığım şehirlerde. Geleceğin prangaları dostlarını esir almışken, kendi geleceklerinde mutlu günlerini kutlayanlar gördüm. Bunca acının üzerine kurulan mutlu hikayelerin sonu olur mu ?
Yol halinde ne çok hikayeler var. Gerçekler ile yaşanan dünya arasında gel git yapılan hikayeler.
Bunca yol halinin sonunda ben hangi hikayenin kahramanıyım onu bulmaya çalışıyorum.
YORUMLAR
zaman yolu gibi durduğumuz yerde bile yoıl alırız konu muhteşem kutluyorum
Serkan BOL
Saygılarımla...
Serkan BOL
Saygılarımla...
kaleminizi özlemiştik.
tebrik ederim dost yazarım.
beğeni ilgi ile okuduk.
nicesine.
içten selam saygılarımla
Serkan BOL
Saygılarımla...
Eğer herkes hem de hiç kimse olabilme sanatıyla ustalaştıysa, siz de bir hikayenin başrolüne aday olabilirsiniz. Her şeyin olağan göründüğü dünyalarda, sıradışı maceraları beklemek elbette ki mümkün! Sessizlik, bazen huzur dolu bir dinginlik, bazen de kulakları sağır eden bir çığlık olarak karşınıza çıkar. Peki, siz hangi sesi tercih edersiniz?
Belki de cevabınız, sabah güneşiyle birlikte uyanan kuşların melodisi veya şehir sokaklarında yankılanan ayak sesleridir. Fakat bir dakika durun; ya her şey sadece bir yanılsamaysa? Ya tüm sesler, sadece kulaklarımızın oynadığı küçük oyunlar ise? Bu durumda, hangisinin gerçek olduğunu nasıl bileceğiz?
Sessizliğin içindeki kaosu ya da kaosun içindeki sessizliği seçmek zorunda kalabiliriz. Belki de her şeyin normal olduğu bu dünyada, sıra dışı olan sizsinizdir. İşte bu noktada ironi devreye girer: En sıradan olan an, en sıra dışı hikayenin başlangıcı olabilir. Kaderin cilvesiyle, siz de belki de sadece bir yan karakter olma beklentisiyle yaşarken, aslında en büyük dramaların başkahramanı olabilirsiniz.
Masallar, hikayeler , tam da böyle beklenmedik anlarda yeşerir; bir hikayenin sıradan bir başlangıcı, büyülü bir yolculuğa dönüşebilir. Sessizlik ve çığlıklar, herkes ve hiç kimse, hepimiz ve yalnızca bir kişi... Belki de tüm bu zıtlıklar, hayatın kendisini daha renkli ve ironik kılmak için vardır. Hangisini seçerseniz seçin, hikayenizin tadını çıkarmayı unutmayın. Çünkü her masalın sonunda, her hikayenin içinde bir parça da olsa gerçeklik bulacaksınız. Ve belki de o gerçeklik, sizin kendi masalınızda saklıdır.
Tebrikler…
Serkan BOL
Saygılarımla...
okurken çok keyif aldığım bir yazı ...ve güne yakışmış yüreğinize saglık
Serkan BOL
Saygılarımla....