- 318 Okunma
- 0 Yorum
- 5 Beğeni
ÇOCUKLUĞUMU GERİ GETİRMENİN YOLLARI...
‘’Kendime kandırmalık hayatlar yaptım.
Ağlayarak acılar azalttım.
Tekrar unutmak için her şeyi hatırladım.
Şimdi, dünyada sevdiğim ne varsa hepsinden uzağım.
Sevdiğim her şeyden uzaklaşacak kadar neyi sevmiş olabilirim ki?’’(Alıntı)
Bir yenilginin başkentiyim: ibresi kayıp yetmedi atmış iken de devreleri.
Devridaim yapan dünde kalmış o merdaneli çamaşır makinesi misal:
Hani, annem canla başla yıkadığı çamaşırları telaşla asmak adına merdaneye kaptıracakken de elimi bir torba azar işitip bu sefer azarları da azar azar attığım makine.
Hayatın bam telinden firar eden bir anı.
Andıkça dünü, kanattığı içimdeki yarayı ve yarı yoldan döndüğüm bir gezi gibi içimin her ezildiğinde bardak bardak su içtiğim ve midemde ve başım dönerken fıldır fıldır düşünceler öğütemediğim kadar da kendimi öğütlerle mimledikleri yüreğimi kaptırmakla da eş değer hani mademki yaşadığım hayatı yaşanır kılmak adına hayallerle örülü bir cennet de inşa etmişken ta çocukluktan bu yana ve işte bataryası da tükenmişken ilhamın azat edilesi kalem nasıl ki tutuklu ve tutuk kaldı iç dünyamda.
Çeşmenin simyacı damlaları ruhumunsa azgın dalgaları.
Güne konuşlu gece basmakalıp hayatın idamesi mademki saklı şiirde ama öncesinde kıyılmalı içim yetmedi kıymalılar yüreğime ki kıyama durayım şiirin de kesilmemiş göbek bağıyla önce doğayım sonra seveyim.
Doğurgan bir yas dilemedim ben ama illa ki hâsıl olandı nemlendikçe göğün bulutları ve gözlerimin isyanına yenik düşüp yâdında mazinin, yârime hem uzak hem tuzak bu kâfir kaleme bense ihlasla doldururken kalemin mürekkebini derken mütereddit bir hecede soluklandığım afalladığımın ertesi, en münferit heceyle iştigal ve o tek hecenin soluğunda gecelediğim rüyaların gelmezken de sonu yetmedi gözüm açık gördüğüm rüyaları hem tasfiye etmek adına tahliye olamadığım kadar kendimden üstü örtülü bir sofrada yediğim bir dilim ekmek nasıl ki yeter ki şükrüme eş değer bir rotada anbean yürüdüğüm kadar kabrime ve Rabbime.
Tanış olduğum şu hezeyan tetiklerken sözcükleri.
Ve heyecanla yaşadığım çocukluğumu geri getirmenin de yollarını ararken elbet annemin sesinde nefesinde saklıdır kaybolmuş yıllarımdan bir tutam imge çalıp da üstüne ektiğim şu beyaz boş sayfanın aklına gelen gelmeyen ne ise varsa yoksa ilhamın şiarı.
Ş/aşkındır çehrem.
Bir bulut bir de tütsü.
Tünediğim semada saklı izi yalnızlığın.
Her sözcük bir kuşa delalet esen rüzgârsa kışa askıntı yazın ortasında yıktığım şehrin duvarları ve putları devirdiğim kimine göre pot kırdığım elbet kat izinde saklıyım duaların ve rüyaların.
Sevebileceğim kadar da sevdim insanları aslında tüm canlıları ve işte burada mola veriyorum varsın olsun ağırdan alayım da hayatı Molla diye çığırsınlar adımı.
Bir ç/engel bulmaca misali hayat.
Ekli yeni halkalar zincirlendiğim o kör kuyunun aldatısı ve işte ruhumun kör noktası görmeden bilip binmeden bindirmişken arkamda kalan hayata mademki özlemimle yoğuruyorum cümlelerimi ve işte özlediğim çocukluğumun hikâyesini sil baştan yaşamak ve yazmak istiyorum.
Duygularım küskün dün ve bu gün.
Dünyam çalkalanıyor yayık ayran misali ve misafir ediyorum mantığı günüme ve duygulardan yoksun günler geçiriyorum aslında hayatı da şiirleri de geçiştiriyorum afrası tafrasına filan da alışık olmadığım insanların cephe aldıkları kadar günüm de varlığım da sönük coşkuma fiske vuruyor.
Bir b/ölü iki iken aşk:
Kelamın diri telaffuzunda, varlığın çığırdığı ve çağırdığı ölüm olmasa gerek nasıl ki ölü mevsimden arda kalandır kurumuş dökülen yapraklar ve nasıl da gönülden ıraktır gözden uzak namı yürümüş aldatıların inhisarında ruhumun çökkün omuzlarına çöken gece.
Miadı dolmuş belki de.
Mihrabı yerinde değil artık gidenlerin.
Mizacına yenik düşen sitemlerin alabora ettiği devasa hükümlerin indinden solgun bir yeti bellediğim, kalemin verdiği direktifin peşinde dünden sökün eden bir imgenin titrek sesinde dilendiğim ilham perisinden direttiğim iken yaşam ilkem dayanamadığım kadar gidişlerine dün mizaçlı dostlarımın gerçek yüzüne aşinayım da artık gün ve gece.
Zaaflarım.
Kendime yazdığım mektupların yırtık zarfları.
Elem tuşunda duvar piyanomun ve sol yanında notaların bir kilit noktası iken melodi ve işte ansızın vuku bulan sol anahtarının açtığı sihirli kapı misali bodoslama daldığım bir yitik günün ön sözü olmasa bile sonda saklı gizemi yeter ki teyit etsin Huda.
Göle maya çalan bir düş gibi.
Kaybolan bir resim üstünde sarı yapraklar gizlerken resmin müdavimlerini ve solgun bakışlarında mazinin silik tarihinde çocukluğumun gülme yetimi kaybettiğim hayatın uzantısında şakıyan illa ki iç sesim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.