- 145 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Yaşam Umuttur
“Her mutsuzluğun ötesinde bir yaşam bekler... Ama insana özgü bir yeteneksizliktir yaşayamamak!... Yoksa hangi balık boğmuş kendini; hangi serçe atlamış damdan...”
Dostoyevski’nin bu sözleri, insanın kendi yarattığı sıkıntıların ve acıların derinliğini ortaya koyar. Doğanın kusursuz dengesi içinde, her canlının kendine bir yaşam yolu bulduğu gerçeğini hatırlatır. Balıklar denizlerin derinliklerinde özgürce yüzerken, serçeler gökyüzünde kanat çırparken, insan neden mutsuzluğa teslim olur?
Doğanın her köşesinde, yaşamın inatçı gücü hüküm sürer. Kışın en sert soğuğunda bile ağaçların kökleri toprağın derinliklerinde hayat bulur. Çölün kavurucu sıcaklarında, kaktüsler susuzluğa meydan okuyarak yeşerir. Bu canlılar, karşılaştıkları zorluklar ne olursa olsun, yaşamak için bir yol bulurlar. Onlar, hayatta kalmanın inceliklerini doğuştan bilirler. İnsan ise, düşünceleri ve duyguları arasında sıkışıp kalır. İnsan, kendi düşüncelerinin esiri olur. Mutsuzluk, acı ve keder, insanın ruhunu sarar ve onu karanlık bir uçuruma sürükler. Oysa yaşam, her anında bir umut barındırır. Bir kuşun kanat çırpışında, bir çiçeğin açışında, bir bebeğin gülüşünde saklıdır bu umut. Doğa, her daim bize yaşamın güzelliklerini sunar. Ancak insan, kendi zihninin karanlık köşelerine hapsolur.
Dostoyevski’nin de işaret ettiği gibi, insana özgü bir yeteneksizliktir yaşayamamak. İnsan, kendi yarattığı duvarların ardında kaybolur. Oysa doğanın bize öğretecek çok şeyi vardır. Balıklar, denizlerin enginliklerinde özgürce süzülürken, serçeler gökyüzünün sonsuzluğunda kanat çırparken, onlar yaşamın tadını çıkarır. Onlar, varoluşlarının her anını yaşar. İnsan ise, geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin kaygıları arasında sıkışır kalır. Anı yaşamak yerine, sürekli bir arayış içinde olur. Mutluluğu, huzuru ve anlamı dışarıda, uzaklarda arar. Oysa tüm bunlar, insanın kendi içinde, derinliklerinde saklıdır. Doğa, bize her an bu gerçeği hatırlatır. Yaşam, her anımızda var olan bir mucizedir.
Balıklar boğulmaz, serçeler damlardan atlamaz. Onlar, yaşamın kendilerine sunduğu her anı, her nefesi, her hareketi anlamlandırır ve keyifle yaşar. İnsan da, bu basit ama derin gerçeği anlamalıdır. Kendi mutsuzluklarının ötesinde, yaşamın sunduğu sınırsız imkanları görmeli ve onları kucaklamalıdır. Her adımda bir mucize saklı doğada, her nefeste bir umut var. Çıplak gözle göremediğimiz, kalplerimizle hissetmediğimiz onca detay, evrenin en ince tüylerine kadar işlenmiş. Okyanusun en dibindeki karanlık derinliklerde, ışığın hiç ulaşamadığı yerlerde bile yaşam var. Orada, basıncın ve soğuğun kollarında gizlenmiş yaratıklar, bizlere yaşamın her yerde mümkün olduğunu haykırır gibi süzülür suların içinde. Dağların zirvesinde, insanın ayak basmakta zorlandığı, nefes almakta güçlük çektiği yerlerde bile, karın beyaz örtüsünün altında, incecik çatlaklarda filizlenen yosunlar, koca evrenin mucizelerle dolu olduğunu fısıldar. Kutup soğuklarının dondurucu kollarında, kar fırtınalarının ortasında bile, polar ayılar ve fok balıkları yaşamın sıcacık bir sığınak olduğunu hatırlatır bizlere. Çölün kavurucu sıcağında, suyun bir damlasının bile bulunmadığı kum taneleri arasında, hayat, bir kaktüsün dikenlerinde, bir çöl tilkisinin adımlarında yankı bulur. Sıcaklığın dayanılmaz olduğu bu yerlerde bile, canlılık inatla filizlenir. Kırılgan gibi görünen çöl çiçekleri, her sabah güneşe dönüp yüzlerini açar ve hayatın her zaman bir yolunu bulduğunu bir kez daha kanıtlar.
Doğa bize defalarca gösterir; yaşam her yerde mümkündür. Ancak insan, bu mucizelerle dolu tabloya rağmen, çoğu zaman kendi karanlık düşüncelerine yenik düşer. Yaşamanın zorluklarını, hayatın belirsizliklerini, geleceğin bilinmezliklerini düşündükçe, bencilce ve negatif bir yaklaşıma kapılır. İnsan, doğanın bu muazzam direncine ve sürekli yenilenme gücüne rağmen, kimi zaman kendi küçük dünyasında sıkışıp kalır. Oysa bir denizanasının kıyısız okyanuslarda süzülüşünde, bir çam kozalağının rüzgâra karşı direnişinde, bir penguenin buzullar arasında yolculuğunda saklıdır yaşamın sırrı. Doğanın bu büyüleyici hikayesi bize her daim hatırlatır ki, yaşam her koşulda ve her yerde mümkündür. İçimizdeki karanlığı aydınlatmak için, doğanın her köşesine yayılmış olan bu ilham dolu öyküleri dinlemek yeterlidir. Bir arının çiçekten çiçeğe konması, bir ağacın köklerinin toprağın derinliklerinde yaşam bulması, bir kuşun gökyüzünde süzülüşü, hepsi yaşamın mucizelerini gözler önüne serer.
İnsanın, doğanın bu mucizevi serüvenine ortak olabilmesi için, yaşamın her anında var olan bu mucizeleri görmesi ve anlaması gerekir. Her nefeste, her adımda, her düşüncede, yaşamın ve doğanın bize sunduğu bu olağanüstü armağanı fark etmeliyiz. Çünkü yaşam, her koşulda var olabilen, en zor şartlarda bile kendine bir yol bulan, durmaksızın yenilenen bir mucizedir. Ve bizler, bu mucizenin bir parçası olarak, her anımızı bu bilinçle yaşamalıyız. Her an, yeni bir başlangıçtır. Her nefes, yeni bir umut. Doğanın her köşesinde saklı olan bu mucizeler, insana da yaşamın ne kadar değerli olduğunu hatırlatır. İnsanın, kendi içindeki karanlıkları aydınlatması, mutsuzluğunun ötesine geçmesi için doğayı dinlemesi ve ondan öğrenmesi gerekir. Çünkü doğa, her koşulda yaşamı kucaklar. İnsanın da, bu muazzam dengeyi fark edip, hayatın her anını dolu dolu yaşaması dileğiyle...
YORUMLAR
Diğer canlılar ile insan arasında ki en büyük fark insanın akıl ile donatılmış olmasıdır. Bu çoğu zaman ona artı şeyler kazandırsa da bazen ümitsizliğe de düşürebiliyor... Hayvan bitkiler rızık konusunda tam bir teslimiyet içerisindeler Rahman ve Rahim olana, rızk endişesi olan tek canlı ki aslında olamamalı, insan. Sıkıntılar da burada çıkıyor ve yıkıma kadar gidiyor neticede... Her doğan güneş, her doğan yeni gün, bizlere bir şükür vesilesi olsun inşallah... Kutlarım yürekten...
Ahmet Zeytinci tarafından 26.6.2024 14:44:26 zamanında düzenlenmiştir.
mesut.çiftci
Balıkların ve balinaların kara vurmalarının nedeni bu canlıların biyolojilerinde gizli diye biliyorum. Elbette bu soruya edebi bir cevap vermek isterdim ancak bildiğim kadarıyla iklim değişikliği, deniz sıcaklıklarının artması, deniz ve okyanusların zeminlerinde gerçekleşen depremler, volkanik patlamalar, deniz ve okyanuslara dökülen nükleer ve kimyasal atıklar, askeri deniz araçlarının sonarları vb etkilerle bu hayvancıkların yer yön bulma mekanizmaları zarara uğruyor ve netice olarak karaya vuruyorlar. Bir de bu hayvanlar sürüler halinde yaşayan sosyal hayvanlar, nasıl bir koyun sürüsünde bir koyun uçurumdan atladığında tüm sürü onu takip ediyorsa bir balina kara vurduğunda da tüm balina sürüsü onu takip ediyor diye biliyorum.
Saygılarımla..