- 272 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
AFFEDEREK KAZANMAK
AFFEDEREK KAZANMAK
Ne mutlu bizlere ki...
Hudutsuz hazinesinden nimetlendiren, eşref-i mahlukat olarak yaratan, diğer yarattıklarını emrimize amade kılan, sıhhatli olup kendisine ibadet etmek için yeteri kadar da tüketmemize müsaade eden... Yaptıklarımızın karşılığını (iyi ya da kötü) mutlaka vereceğini taahhüt eden; varlığından, birliğinden ve tüm sıfatlarından zerre kadar dahi şüphe duymadığımız Yüce Allah’ı bulmuş ve inanıyoruz.
Yine; O’nun yolunu bulmamız, bilmemiz ve uymamız için; son elçisi aracılığıyla gönderdiği İslam ile şereflendirilmişiz. O din ki; müjdelemeyi, en değerli varlık olan insanı sevmeyi, yardım etmeyi, öğrenmeyi ve öğretmeyi, affetmeyi ve nice güzel hasletleri işleyenleri “ayrıca ödüllendireceğini” haber verir bizlere.
Hz. Enes’ten (r.a.) rivâyet edilmektedir
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), bir gün otururlarken mübârek dişleri görününceye kadar tebessüm ettiler. Hz. Ömer (r.a.): “Anam babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah, sizi tebessüm ettiren nedir?” Diye sordu.
Buyurdular ki: “Ümmetimden iki kişi Allâhü Teâlâ’nın huzurunda diz çökerler. Birisi: “Yâ Rabbi! Benim hakkımı bu adamdan al.” Der. Allâhü Teâlâ: “Müslüman kardeşine hakkını ver.” Buyurur. Borçlu adam: “Yâ Rabbi! İyiliğimden hiçbir şey kalmadı. Ne vereyim?” Deyince, Allâhü Teâlâ hak sâhibine: “Kardeşine ne yapacaksın? Sevâbından hiçbir şey kalmadı” buyurur. Hak sahibi: “Yâ Rabbi! Öyleyse günahlarımdan alsın.” Der.
Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) (bu büyük hâdiseden dolayı) gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve buyurdu ki: “O gün öyle büyük bir gündür ki, insanlar o günde günahlarını yüklenecek kimseyi ararlar.”
Allâhü Teâlâ hak sâhibine:
“Gözünü aç ve cennetin şu muhteşem köşklerine bak.” Buyurur. Hak sahibi: “Yâ Rabbi! Cennette gümüşten şehirler, inci ve pırlantalarla işlenmiş saraylar görüyorum. Bunlar hangi peygamberin, hangi sıddîkın veya hangi şehîdindir?” Diye sorar. Allâhü Teâlâ: “Bunlar, bedelini ödeyenler içindir.” Buyurur.
Adam: “Ya Rabbi! Bunların bedelini kim ödeyebilir ki?” Der. Allâhü Teâlâ: “Sen ödeyebilirsin.” Buyurur. Adam: “Ya Rabbi! Bunlara neyle sahip olabilirim?” Der. Allâhü Teâlâ: “Kardeşini affetmekle sâhip olabilirsin.” Buyurunca, adam: “Affettim, yâ Rabbi!” Der. Allâhü Teâlâ da: “Haydi, kardeşinin elinden tut ve beraber cennete gir(in).” Buyurur.
Sonra Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Allâh’tan korkunuz ve aranızı düzeltiniz. Çünkü kıyâmet gününde Allâhü Teâlâ mü’minlerin arasını sulh eder.” buyurdular. (İhyâu Ulûmiddîn ve Fazilet Takvimi)
Affetmenin karşılığını ve güzelliğini okuyup öğrendiğinize göre; bilerek veya bilmeden size maddi veya manevi zararı dokunan “din kardeşini” affetmemekte inat eder miydiniz? Mevla’m haksızlığı yapmamayı, yaptıysak da “hesap gününden önce” affedecek ve mizana hak bırakmayacak din kardeşlerimizle karşılaşmayı nasip etsin bizlere... Amin.