- 152 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ZAMANI MI KAYBETTİK
ZAMANI MI KAYBETTİK
Zamanı kaybetmek, serseri mayın misali sağa sola savrulmak mıdır sizce ?
Yoksa biraz unutmak iyi mi gelir insana ? Hatta merhem midir yaralarımıza ?
Saat, milattan önce 4000’lerde Mısır’da kullanılmaya başlanmıştır. Güneşin doğup-batışı izlenmiş ve güneş saati buna göre belirlenmiştir. 1762 yılında ise John Harrison, zamanı doğru gösteren sarkaçsız bir saat icad etmiştir
Zaman nedir bir bakalım ?
Zaman, kurallarını insanların belirlediği, ölçülebilir bir mekanizmadır. Zaman, uzayı ve içindekileri kapsamayan, insani bir ihtiyaçtır.
İnsanlık tarihi adına saklı gerçekler, hala gizemini korumaktayken gün içindeki bütün eylemlerimizi, zamanı belirleyen araçlarla bir program altında düzene koymamız zaruridir.
Şimdi gelelim asıl konumuza ; Neden varız, nereden geldik ve neden bir saate ihtiyaç duyarız ?
Bu soruların hepsi, zamanı ve mekanı içinde barındar sorulardır. İnsanın yaratılışı hala gizemini korumaktay ken, arkeolojik araştırmalar insanın ne zaman yaratıldığıyla ilgili soruları, tarihi kalıntı ve höyükler de canhıraş bir şekilde araştırmaktadır. Hep bir cevap arayışı içinde köklerimizi sorgulamamız, zamansal ve mekansal bir bilmezlik olarak karşımıza çıkar. Nereden geldiğimiz, nereye gideceğimiz, haliyle ölüm ve ölüm ötesi gibi soruları da içerisinde barındıran zaman ve insan ilişkisi ayrı bir muamma dır.
Saçlarımıza düşen aklar, yaşımız, iş’e sabah gidip, akşam üzeri dönüşlerimiz hep zamansal dır.
Maaş günleri, bayram tatilleri ve senelik izinlerimiz hep zamansal dır. İş görüşmeleri miz, randevularımız zamandan bağımsız değil dir.
Bütün bu saydıklarımız, insanı daha programlı bir varlık haline dönüştürmüştür. Problemli yanlarımızı, programlı bir yaşam anlayışı ile düzene koymanın neresi yalnış ki diyenleri duyar gibiyim.
Her ne kadar biraz mekanikleşmek, insancıl yanlarımızda erozyona yol açsa da, çağ’a ayak uydurmak zorundayız diyebilirsiniz.
İnsan, bence zamanı dikkatlice kullanmalı, fakat asla mekanikleşmemeli dir. Ruh dünyasını ihmal etmemeli, sinema, müzik, güzel sanatlar, roman ve şiir gibi edebi yanlarını. tıpkı bir çocuk,
tıpkı bir çiçek gibi besleyip, edebi düşünce ikliminin yağmurları ile sulamalıdır. Yoksa neye ve kime yarar sağlar ki robotlaş mış bir toplum.
Ekonomi ve sınainin dişli çarkları arasında kaybolup yitmek, beraberin de ruhsal bunalımları mızı tetiklemez mi ?
Namelerin ikliminde şöyle dolu dolu bir nefes almadıktan sonra, kağıdı ve kalemi ele alıp, yâr’e ve doğaya, dize dize şiirler yazıp, bakın ben buradayım diyemedikten sonra, mavi gökyüzü, masmavi deniz ve martılar; ah ne temaşa, ne temaşa.
Edebiyatsız neye yarardı ki hayat ?
Yetmiş, seksen yıl ile kısıtlı olan ömürleri mizin, 1/3’ü uyku, 1/3’ü çoğu zamanına şahitlik bile edemeyeceği miz çocukluk ve gençlik yıllarımız dersek, biz den geriye, ne kalır ki ?
Hani Yunus EMRE’m der ya ! bir şiirin de ;
"Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz". Ne güzel söylemiş değil mi ?
Üzerime bir den bir gariplik çöktü, yittim yine fersah fersah. Bir adam dan, bir kadın dan, şiirsel yanlarını çekip alırsanız geriye ne kalır biliyor musunuz ? Affedersiniz koskoca bir hiç, yine af diliyorum bir çöp yığını.
Zamana ihtiyaçlı olduğumuzu, randevularımızı ve iş’e gidip dönüş saatlerimizi unutmadan, fakat sanatı, sinema ve tiyatroyu, edebiyatı, romanı ve şiiri, özellikle şöyle dolu dolu sevmeyi ve sevdiğini söylemeyi ihmal etmeksizin, yaşam şartlarımızı iyileştirmenin bir yolunu bulmalıyız.
İnsan olduğumuzu unutmamalıyız, insan mekanik bir varlık değil dir. Bilim insan için dir fakat duygu dünyamızı keşfedecek bizleriz. Edebi haslet ve iştiyaklarımızın hiç bir erozyona uğramaması dileğiyle, yaşamak ve bir şeyler yazmak ne kadar güzel bir duygu.
Sevmeyen yazabilir mi ?
Eğer seviyorsan neden yazmıyorsun ?
Bu da bir zaman kaybı değil mi ?😉
Murat FİDAN
03.07.2023
Makale yazarı : Murat FİDAN
YORUMLAR
Murat bey, kalemine sağlık. Çok güzel bir yazıyı konu almışsın. Maalesef, robatlaşan dünya, insanları da hantallığı, rehavete sürüklüyor. Yattığı yerden herşey önüne gelsin istiyor. Burada sporu da ekleyelim. Kas gücümüzün de hantallaşıp, zayıflamasına neden oluyor bu robotik hayat. Şu sözün çok güzel, tüm değerlerden şiirleri, edebiyatı ve yazıyı, ruhsal düşünceyi çekip alırsanız geriye çöp kalır. Robotik hayat insanlardan çok şey alıp götürüyor, farkında mıyız acab?