- 191 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YENİLMEZLERİ YENENLERİN DESTANI: ÇANAKKALE
Üzerinde yaşadığımız yorgun ve yaşlı dünyamız bir çok savaşlara sahne olmuştur ancak “Çanakkale Savaşı gibi bir başka savaş daha dünya sahnesinde yer almamıştır” desek her halde çok iddialı bir söz söylemiş olmayız. Aslında sadece bir bir savaşın adı da değidir, Çanakkale. O dönemin şartları, hem düşman tarafında hem de bizim tarafımızda savaşa katılanlar, savaş süresince yaşanan olaylar, savaşın bugüne verdiği mesajlar düşünüldüğünde, Çanakkale’nin bir savaştan çok daha ötesi olduğu anlaşılır.
Osmanlı Devleti’nin Almanya ile birlikte girdiği 1. Dünya Savaşı’nda, Çanakkale Cephesi’nin ayrı bir yeri vardır. Bu savaş, boğazları geçerek payitaht İstanbul’u ele geçirmeyi hedefleyen İtilaf Devletleri’ne karşı verilmiş bir “varlık-yokluk” savaşıdır ve Türklerin de tarihteki en önemli zaferlerinden biridir. Hem yok edilemeyeceğimizi gösterdiğimiz hem de üzerine tarih inşa ettiğimiz önemli bir kavşak olan Çanakkale Zaferi, Türk tarihi başta olmak üzere bütün dünya tarihini etkilemiş, dünya ülkelerindeki güç dengelerini değiştirmiş ve yeniden belirlemiştir. Çanakkale Cephesi, Milli Mücadele’nin ruhunun oluşmasına da zemin hazırlayarak Anadolu halkına umut, azim ve kararlılık aşılamış, Kurtuluş Savaşı meşalesinin yeniden yanmasını sağlamıştır.
19. Yüzyılın sonlarında, Mehmet Akif’in deyimiyle Avrupa’ nın tek dişi kalmışları amansız bir silahlanmaya gitmişlerdi. Bu silahlanmanın sonucunda da koca cihan iki ayrı güç merkezinde toplanmıştı. Rusya, Fransa ve İngiltere’nin başını çektiği yapılanma İtilaf devletlerini oluştururken, sömürgeleri olmayan ve sonradan gözünü açan ve pastadan pay almak isteyen Almanya ise Avusturya-Macaristan’ın da bulunduğu İttifak Grubu olarak anılan yapılanmada yerini almıştı. Almanya yükünü hafifletmek için Osmanlı imparatorluğunu da yanında görmek istiyordu. Osmanlı da gerek içinde bulunduğu yalnızlıktan kurtulmak, gerekse yakın zamanda kaybettiği toprakları geri alabilmek için savaşa girmeye karar verdi. Başta İngiltere’nin yanında savaşa girmek istese de hem istenmemesi hem de uzun süre yakın ilişkiler kurduğu Almanya’nın kucağına itilmesiyle ittifak grubunun içinde yerini aldı.
Damarda durmayacağı anlaşılan kan, Avustrya-Macaristan Veliahtı’nın Bosna’da suikaste uğramasıyla akmaya başladı ve dört yıl boyunca bütün Avrupa’yı kasıp kavuracak olan savaş 28 Temmuz 1915’te, başlamış oldu. İngiltere ve Fransa, Almanya’nın yanında kendilerine karşı savaşa giren Osmanlı Devleti’ni bir an önce saf dışı bırakıp Almanya’yı zayıflatmak, İstanbul ve Çanakkale boğazlarını ele geçirerek Rusya’yla güvenli bir tedarik ve asker ikmal yolu açmak amacıyla Çanakkale’yi geçerek İstanbul’u ele geçirmeyi öngören bir savaş planını uygulamaya koydu. Osmanlı Devleti de hiç de hazır olmadığı bir savaşa dahil olmuştu.
O dönem dünya denizlerinin hakimi olan İngiltere’nin donanma bakanı Winston Churchill, Boğaz’ı geçmek için donanmanın yeterli olacağına inanıyordu. Ona göre tarihinde hiç bir yenilgi almamış olan İngiliz Donanmasının silah ve teknolojik gücü tartışılmazdı. Fransa’nın da desteğiyle dünyanın en büyük deniz gücü ortaya çıkmıştı. Ve, hesaplarına göre de, bu donanmaya karşı gelecek hiç bir güç düşünülemezdi. Hele ki yıpranmış, teknoloji olarak eski, parçalanmış Osmanlı Devleti asla baş edemezdi.
Rus Çarı 2. Nikola Türkiye’nin zayıf bir noktasında cephe açılması ve kendisine yardım edilmesi için İngiltere’ ye çağrı yaptı. Çar’ın teklifinin görüşüldüğü bir sırada İngilizlerde, özellikle de Churcill’de Çanakkale Boğazı’nda bir cephe açma düşüncesi belirdi. Britanya Bahriye Nazırı olan Churcill, Çanakkale Boğazı üzerine gidilmesinde ısrarcıydı ve Rusya’nın da isteğiyle gerekli koşullar oluşmuştu. Fransa da Osmanlı pastasını İngiltere’ye tek başına yedirmek istemediğinden saldırıda yerini alacaktı. Yenilmez armadalarını yüzen çelik kulelerden oluşturan İtilaf Devletleri bir taşla bir çok kuş vuracaklardı. Boğaz zorlanmadan bir iki günde geçilecek, İstanbul kolaylıkla alınacaktı. İstanbul’un alınması hem tüm dünyada yankı uyandıracak hem de Osmanlının beyni olan şehir alınınca Osmanlı savaştan çekilecekti. İtilaflar boğaz yoluyla Rusya’ya yardım edecek onları Bolşeviklerin elinden kurtaracaklardı. Bunların hepsi İtilaf devletlerine daha savaşın başında zaferi getirecekti.
Osmanlılar da tamamen hazırlıksız değildi. Boğaz Osmanlılar için önemli olduğundan 17. yüzyıldan beri savaşlara sahne olan Boğaz’a gerekli kaleler ve tahkimatlar inşa edilmişti. Son büyük tahkimat ise 1880’li ve 90’lı yıllarda gerçekleşmişti. Bu savaş için de çokça para harcanıp eski tahkimatlar tamir edilmişti. Tamir edilen tahkimatlar a toplar tüfekler yerleştirilmişti. Çanakkale imparatorluğun kalbine giden yoldu. Ve buradaki güç Avrupalıların tahmin ettiğinden daha büyüktü. Belki de imparatorluk coğrafyasının en güçlü yeri burasıydı. Osmanlı Genelkurmayı Boğaz savunmasında mayınlardan yararlanmaya önem veriyordu. Mayın hatları boğazın en dar yeri olan Soğanlıdere ve Dardanos önlerinde başlıyordu. Kıyılara da bu mayın hatlarını koruyacak obüsler yerleştirilmişti.
Yirmisi devasa gemilerden oluşan yüz parçalık yenilmez armada Şubat 1915’te Boğaz önlerine vardı. O devrin bu en büyük donanmasında neler yoktu ki. Amiral Carden’in emrine Agamemnon, Triumph, Queen Elizabeth, Inflexible, Irresistable, Cornwallis, Albion, Ocean, Vengeance, Lord Nelson, Swiftsure, , Majestic, Prince George, Goliath, Canopus verilmişti. Fransız Tuğamirali Guéperatte komutasında da Charlemagne, Gaulois, Suffren ve Bouvet zırhlıları, 3 hafif kruvazör, 16 muhrip, 7 denizaltı, 12 mayın tarama gemisi, Ark Royal ve Ben Mc. Chree ana uçak gemileri, Minca sabit balon gemisi, nakliye gemileri, ve şilepler vardı.
İlk saldırı için 19 Şubat tarihi seçilmişti. Bu tarih öylesine seçilmiş bir vakit değildi. Bu tarih daha önce yaşanmış bir olayın yıldönümüydü. 1807 yılında Amiral Duckworth komutasındaki İngiliz donanması Çanakkale Boğazını geçmişti. O tarihe nisbetle böyle bir tarih bilerek seçilmişti. Çanakkale Savaşı’nda bazı tarihsel olaylara gönderme yapmaya özen gösteren İngiliz kuvvetleri ilk topu da Agamemnon Zırhlısına attıracaklardı. Bilindiği gibi Agamemnon, Homeros’un İlyada destanında Truva’yı hile ile alan Yunan komutanının adıydı. Anlaşılan İtilaf devletleri kendilerini Truva’yı almaya gelen Yunanlılara Türkleri de Truvalılara benzetmek gibi bir fanteziyi yaşıyorlardı. Onlara göre Aşil ve Hector bir kez daha karşı karşıya gelecekti. Ancak unuttukları bir şey vardı. Truva bir hayaldi Çanakkale ise gerçek. Karşılarında ise yenilmezleri de yenen bir millet vardı.
İtilaf Devletleri’nin deniz harekatı planladıkları gibi 19 Şubat 1915’te başladı. 13 Mart 1915’e kadar düşman gemileri tabyaları top ateşine tuttular. Mayın tarama gemileri de zırhlılara olabildiğince yol açtılar. Boğazı zorlanmadan geçeceklerine inanan düşman kuvvetlerinin kararlı ve dirençli bir karşılık almaları bu işin o kadar da kolay olmadığını gösteriyordu. Bir ay boyunca yapılan binlerce mermi atışının ardından çok da önemli bir gelişme elde edilememişti. 18 Mart’ a kadar geçen bu dönemde Rumeli yakasında bulunan Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları tahrip edilmişti, yani boğazın giriş kapıları aralanmıştı ama ilerde olacaklar hala belirsizdi.
İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını aşarak boğaza kolayca gireceklerini umuyorlardı. Ama bilmedikleri bir şey vardı. Binbaşı Nazmi Bey komutasındaki Nusret Mayın gemisi ve Türk topçusunun gücü ve kararlılığı. 17 Mart gece yarısı Nusret mayın gemisinin düşman gemilerini atlatıp Erenköy mevkiinde 26 mayını sessizce ve teker teker suya bıraktığından haberleri yoktu.18 Mart günü Çanakkale Boğazı’nı geçmek için harekete geçen İtilaf Devletleri donanmasına Saat: 11.15’te ilk atışlarla büyük bir taarruz başlatıldı. Önemli gemilerin ilk taarruzda yara almalarının ardından savrulan İngiliz ve Fransız donanması Güneye yöneldi. Erenköy mevkiine gelen gemiler bu kez de Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlarla karşı karşıya kaldı. İlk olarak Quebec zırhlısı mayına çarparak dakikalar içinde suya gömüldü. Gemide bulunan 623 askerden 20 tanesi ancak kurtarılabildi.
Bir yandan kıyılardan açılan yoğun ateş diğer yandan mayınlar, İrresistable’ın da sonu oldu. Suffren, Guideas, inflexible büyük hasar görerek zor kaçtılar. Daha sonra Queen Elizabeth ve Agamemnon ağır yara aldılar. Ocean bölgenin mayınlı olduğunu görüp panik içinde kaçmaya çalışırken Edremitli Seyit onbaşı ortaya çıktı. Seyit onbaşı mermileri topun ağzına süren vincin arıza yapması üzerine üç tane 275 kiloluk mermiyi kol kuvvetiyle topun ağzına sürerek ateşledi. O mermiler 3. atışta İngilizlerin Ocean zırhlısını sulara gömdü. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı’nın geçilemeyeceğini öğrendiklerinde durum onlar için tam bir felaketti. 3 zırhlı ve bir savaş gemisiyle 2 muhrip ve 7 mayın arama gemisi batmış, yedi zırhlı ve savaş gemisi görev yapamayacak duruma gelmişti. Birleşik donanma deniz savaşını kaybetmiş ve gelen emirle geri çekilmeye başlamıştı. Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı olarak deniz savaşını büyük bir başarıyla yöneten ve 18 Mart kahramanı olarak anılacak olan Cevat Paşa’ ya yıllar sonra zaferin en güzel anı sorulduğunda paşa şu cevabı verecekti. “O gün en kıymetli an, güneşin son ışıklarıyla boğazdan çıkmakta olan düşman filosunun perişan halinin görüntüydü.” Evet gün batımında donanmanın kaçmasıyla Osmanlı zaferi kazanmıştı ama destan daha yeni başlıyordu.
İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı’nı savaş yoluyla aşamayınca bu kez karadan çıkarma yapmayı planladılar. Bu amaçla Sir Ian Hamilton komutasındaki İngiliz, Fransız, Avusturalya ve Yeni Zelandalılardan meydana gelen kara birlikleri oluşturuldu. Türk tarafı ise 18 Mart’ta kazanılan zaferden dolayı güvenini tazelemiş, Çanakkale’nin denizden geçilemeyeceğini tüm dünyaya göstermişti. Bu zaferin ardından müttefiklerin kaçınılmaz kara harekatına karşı Türk tarafı da hazırlıklara başlamıştı. Çanakkale’de 5. Ordu oluşturulmuş, başına da Mareşal Liman Von Sanders getirilmişti. Kıyılar dikenli tellerle çevriliyor birlikler önemli yerlere yerleştiriliyordu. Müttefik çıkarmasını bekleyen bir başka kişi ise 19. İhtiyat Tümen’nin başındaki Yarbay Mustafa Kemal’di.
25 Nisan 1915 sabah saat 5’te Seddül Bahir’den Bolayır’a kadar şiddetli bombardımanla beraber aynı anda bir çok noktadan çıkarmaya başladılar. Artık Çanakkale Kara Savaşları başlıyordu. Savaşın başında Yarbay rütbesinde olan Mustafa Kemal ilk büyük başarısını çıkarmanın ilk günü 25 Nisan 1915’de Arıburnu’na çıkarma yapan düşmana karşı inisiyatif kullanarak müdahale etmesiyle kazanmış, ilerleyen düşmanı durdurarak, belki de Çanakkale Savaşı’nın kaderini değiştirmişti. O gün tarihe geçen o meşhur emrini vermişti: “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum.”
Çanakkale Kara Savaşları kimi zaman çıkarmalarla, kimi zaman kanlı boğuşmalarla ama genel olarak siper savaşlarıyla aylarca devam etti. Savaşan iki tarafın askerleri arasındaki mesafe zaman zaman 8-10 metreye kadar düşüyordu. Arıburnu çıkarmasındaki başarılarından dolayı 19 Mayıs’ta Albaylığa terfi eden Mustafa Kemal, 8 Ağustos’ta da Anafartalar grup komutanlığına atandı ve buradaki başarılarıyla da Anafartalar Kahramanı olarak tanındı. 19-20 Aralık’ta Anafartalar ve Arıburnu Cephesi, 8-9 Ocak’ta da Seddülbahir düşmanlardan boşaltıldı. Böylece 1915 baharında İstanbul’u ele geçirmek amacıyla karayı basan düşman ordusu, 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti. Askeri tarihte II. Dünya Savaşı’na kadar görülen bu en büyük çıkarma harekâtı da Türk ordusunun destansı direnişiyle hezimetle sonuçlanmış oldu.
Arıburnu çıkarmasında büyük kahramanlık gösteren 57. Alay savaşta en büyük kaybı vermişti. O günden beri Türk ordusunda 57. Alay yoktur. 57. Alay en çok madalyaya sahip olan, dünyanın en kahraman alayı olarak kabul edilir. Çanakkale savaşı ve orda savaşan kadrolar ilerde yaşanacak Kurtuluş Savaşı’nın kaynağı oldu. Mustafa Kemal, burada ortaya koyduğu askeri ve liderlik vasıflarıyla işgalden sonra da halk arasında tartışmasız bir lider olarak Kabul edildi. Mustafa Kemal’le birlikte Türk Kurtuluş Savaşı’nın komuta heyetini oluşturanlardan bir çoğu Çanakkale Cephesi’nde görev yaptı. Kazım Karabekir, Fahrettin Altay, Fevzi Çakmak, Cafer Tayyar Eğilmez, Cevat Çobanlı, İzzettin Çalışlar, Şükrü Naili Gökberk Şefik Aker, Reşat Çiğiltepe bu komutanlarımızdan bir kaçıdır. Adı geçen subaylarımız, Kurtuluş Savaşı sırasında cereyan eden muharebelerde uyguladıkları savaş taktiklerinde Çanakkale Muharebeleri sırasında edindikleri tecrübelerden yararlanmışlardır.
Çanakkale’de Dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir savaş yaşanmıştır. Savaş istatistiklerine göre, her iki taraftan 500 binden fazla insan hayatını kaybetmiştir. Çanakkale’de 1metrekare toprağa 6 bin mermi çekirdeği ve 6 litre kan düşmektedir. Bu rakamların dünya tarihideki savaşlar yönünden eşi benzeri yoktur. Çanakkale 252 bin vatan evladının bir olup bu topraklar vatan kalsın diye toprağa düştüğü yerdir. Ve Çanakkale dünyanın her tarafından toplanmış askerlerden, o devrin en güçlü silahlarından, muhkem gemilerinden oluşan güçlü orduların yenilmez denilen armadaların dize geldiği yerdir. Bir destandır, Çanakkale. Yenilmez denenleri yenenlerin destanıdır.
Onca zorluğa ve yokluğa rağmen vatan topraklarını koruma azmiyle yedi düvele karşı savaşan, cennete koşar gibi ölüme koşan, biz bu güzel vatanda huzur içerisinde yaşayalım diye canlarını feda eden, destansı bir zaferi bizlere miras bırakan kahraman atalarımızı sevgi, saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.
Remzi Ormancı
Mart, 2024, Bursa
YORUMLAR
İngilizlerin o mağrurluğu her yerde karşımıza çıkar. Hatta bir isimleri de devletlerinin Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluktur... Çünkü Hindistan'dan ta Amerika'ya kadar bir zamanlar onların sömürgesiydi... İşte biz Çanakkale'de hem Türkün makus talihini hem de o şımarık İngilizlerin bilhassa gururlarını da yerle bir ettik. Ruhları şad mekanları cennet olsun aziz şehitlerimizin ve gazilerimizin...