- 142 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Akıllı Olmak
Kalıtım (genetik), ortam, ilk çocukluk yıllarındaki eǧitim, mutlu bir aile ortamında büyümek, bazen hazıra konmak insana akıllı olmayı istemeden öǧreten bir mekanizmanın dişlileridir.
Hayata kendi renklerini veren ve bu ortamda kendini bulan birisi akıllı olmaması zaten kuşkulu bir durumdan başka bir şey de deǧildir. Akıl, ise bir bireye düşünme ve anlama gücünü veren, fikir üreten bir motordur insan beyninde var olan. İnsan bu mevcut güç ile kavrama, algılama, soyutlama, analizleme, gözlemleme, tespit etme, yorumlama, deǧerlendirme gibi bir dizi mantıksal eylemlerle var olması için bir temel yaratarak ve bu temel üzerinde görüşler üreterek akıllı olmayı da öǧrenir ve öǧretir dersek, sanırım yanılmayı.
Çünkü yanılgılara set çeken biricik mekanizma sistematik ve organiksel işleviyle beyindeki akıldır, aklımızdır. O bize nasıl davranacaǧ ımızı, rotayı şaşırmadan hangi yöne gideceǧ imizi, direksiyonu nasıl kullanacaǧımızı gösteren bir organ parçası olması özelliǧiyle… Bu öyle bir organ parçasıdır ki, bazen bizi yöettiǧi halde, biz onun varlıǧından habersiz bir şekilde yaşarız.
Akıllı olmak ise toplumsal bir misyonun size yüklemiş olduǧu bir yüktür. Herkeste var olan ama bir türlü ciddi bir şekilde sorgulanmayan “akıllı olma” kavramı ise gerek biyolojik, gerekse psikolojik ve sosyolojik özelliǧiyle bir insana yaşamsal falliyetlerinde mutlak kavramayı ilke olarak benimseten bir gerçeklilktir. Akıl aynı zamanda sorgulamanın merkezidir. Akla göre sorgulanmayacak hiç bir şey yok demektir. Bu felsefi çıkışla akıl aslında; akıllı olma yolunda da ilk adımını atmıştır. Antik Yunan Felsefesi’nde ise akıl erdemle özdeşleştirildiǧi için felsefeci akıl yordamıyla her şeyi sorguya çekerek; neden, sebep, sonuç kategorisinde bir çizgi izleyerek insanlıǧı var olduǧu noktadan daha ileriye gitmesi için sürekli iteler. Zaten aklın işlevsel yöntemide budur. Yaşamın deneyimleri, bilgi edinme, gözlemleme, bilimsel etkinliklerde bulunarak kendini yaratıcılıǧa (creativite) adama içinde yürütülen çalışmalar ise aydınlık bir dünya için atılmış adımdır demektir zaten.
Antik Yunan çaǧ ından bu yana iki bin yıllık zaman geçti ve bu arada akıl alabildiǧine gelişti ve zenginleşti. Felsefi düşünce ise kendi temel prensiplerini koruyarak, dogmaları aşarak sürekli bir devinimle kendini aklın hizmetine sunarak adeta ona ebediyete kadar maddi ve manevi bir güçde vermenin zevkiyle yaşam yoluna devam etti ve etmektedir. Aynı zamanda Batı felsefesi bunu rasyonalleşme kavramıyla elbiselendirerek onu gelin ve damat yaparak damarlarını kalbe taşıdı. Bu günümüzde de böyledir. Bütün bilgileri kucaklayan bir akıl elbette klasik anlamda zaten istesekde mümkün olamaz. Her disiplin kendi bilimsel teorileriyle baǧımsızlıǧını ilan ederek artık kendi binasına yerleşmenin zevkini gururla yaşarken de felsefeye vefa borcunu ödeyerek akıllı olma ilkesinide kişisellikten uzaklaştırarak sosyalleşme çabasını binlere katlmaktadır.
Bu yüzden akıl çoǧunlukla mevcut hiç bir sistemin tekeline takılmadan kendi gerçek yolunu katetmektedir. Hiç bir kurum bu gün onun üzerinde hakimiyet kuramamıştır. Bütün totaliter sistemler, faşizm ona her seferinde damarından girmeyi denemiş ama aklın karşı kuvvetine çarparak kapı önünde sendelemeǧe başlamıştır daha içeri girmeden. Bu küçük örnekte bize gösteriyor ki, sürekli krizlerle dolu olan insan hayatı kimin ne kadar akıllı olması gerektiǧ ini gösteremez günümüz insanına. Eǧer bir insan bilgi birikimine sahip, ama yeterince ekonomik bir birikimi yoksa varlıǧı toplumsal bir boyutta bir önem taşımaz.
Buradan sonuç olarak şu izlenimi elde edebiliriz. Vardıǧımız ve varacaǧımız sonuçlardan yanılgılarımızı aklın desteǧiyle giderirken insan bütün olumsuzlukarın eşliǧinde bile ilerleme yolunda bir arpa boyu da olsa yol alarak ilerlemektedir. Doǧrdur, ilerleme ve gelişme evrende bazen bir toz katmanı kalınlıǧında bir öneme sahiptir. Ama buna raǧmen yerkürenin üzerinde bu küçüklük belki hesaba bile katılmayacak bir öneme sahip olabilir. Ne var ki, insan aklıyla büyük olma yolunda daha nice başarılara imza atacaktır. Yeter ki bireyle aklına güvenerek yaşasın. O halde gelin aklınıza güvenin, ama duygularınızı da onunla paralel bir boyutta ilerletmeyi unutmayın.
Sosyolog Hasan Hüseyin Arslan - Marburg- Nisan 2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.