Tövbe kapısı herkese ardına kadar açık
TÖVBE KAPISI HERKESE ARDINA KADAR AÇIK
(İlyas Kaplan İlahiyatçı,Araştırmacı,Yazar)
“Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” 17
Tövbe "dönmek ve vazgeçmek" anlamına gelir.Daha çok Allah’a dönme ve yönelmeyi ifade eder.
Tövbe “günah ve hataların verdiği iç sancısı ve kötü huyları iyi huylarla değiştirmedir.”
Tövbe; insanın işlediği günahını anlayıp, onu bırakması ve Allah’a dönüp O’ndan, yaptığı kötülüğü ve işlediği günahı affedip bağışlamasını dilemesi, pişman olduğunu da belirterek yalnız O’na yalvarması demektir.
"Tövbe"; kişinin şirk, küfür ve nifaktan îmana, isyandan itaate, günahtan sevaba, yanlıştan doğruya yönelmesidir. Bu itibarla tövbe, imanın ilk makamı, hak yolculuğunun başlangıcı ve Allah’a ulaşma kapısının anahtarıdır.
Tövbe, sırf günah olduğu için pişmanlık duyularak o günahtan vazgeçmektir. Günah işlemiş olmaktan dolayı vicdanında oluşan tepkiden dolayı değil de bedenine, malına veya şerefine zarar verme gibi bir endişeden veya umduğu bir dünya menfaatini elde etmek arzusundan dolayı kötülükten vazgeçmek tövbe değildir.
Asıl tövbe, menfaatini görse dahi yaptığı günahın çirkinliğini hissedip ondan vazgeçmektir. Bir sahâbînin, sorusu üzerine Peygamberimiz günahı, "Günah, vicdanını tırmalayıp, seni huzursuz eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir" şeklinde tanımlamıştır.
Yaratıkların en mükemmeli olan insana yüce Allah, çeşitli özellikler ve farklı güzellikler vermiştir. İnsan iyi ve kötü, hayır ve şer, sevap ve günah olan şeyleri yapabilecek yetenekte yaratılmıştır. Günahsız olarak doğan insan, ergenlik çağından sonra nefsine ve şeytana uyarak günah işleyebilir. Bu itibarla Allah’ın koruması altında bulunan Peygamberler hariç bütün insanların az çok günahı vardır.
Günah işleyebilen bir varlık olması nedeniyle Yüce Allah günahtan kurtuluş yolu olarak "tövbe kapısını" insanlara açmıştır. Her insanın tövbeye ihtiyacı vardır. Önemli olan hiç günah işlememek değil günahta ısrar etmemektir. Peygamberimizin “Günahkârların en hayırlısı tövbe edenlerdir " hadisi buna işaret etmektedir
Beşer sıfatıyla yaratılmış olan insan tabii olarak hata etme özelliğine sahiptir. Çünkü Kur’an’ın da bildirdiği gibi onun ruhunda hayır ile şer, iyilik ile kötülük yapma imkânı birlikte vardır.1
Bu nedenle insanlar hem günahsız olan meleklik hem de günahlar içinde bocalayan şeytanlık potansiyelini üzerlerinde taşırlar. Sadece peygamberler ismet yani günah işlememe vasfıyla korunmuşlardır. Kaldı ki onların da beşer olmaları hasebiyle insani bir kısım hataları olmuştur ki Kur’an’da buna örnek bulmak mümkündür.
Tövbe, günah işleyen insanın kurtuluş ve Allah’a sığınma kapısıdır. Bu kapıya muhtaç olmayan hiçbir insan yoktur.
“Eğer siz günah işlememiş olsaydınız Allah sizi yok eder, başka bir kavim getirir, onlar günah işlerler, günahlarının bağışlanmasını Allah’tan isterler, Allah da onları bağışlar" anlamındaki hadis bu gerçeğe işaret etmektedir.
Kur’ân’ı Kerîm’de pek çok âyette yüce Allah ve bir çok hadis-i şerifte Peygamberimiz (a.s.) tövbe etmeyi emretmektedir:
"Ey insanlar! Allah’a tövbe edip O’ndan af dileyiniz. Zira ben O’na günde yüz defa tövbe ediyorum."
"Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diliyor, tövbe ediyorum."
Anlamındaki hadisler, işlediğimiz günaha mutlaka tövbe etmemiz gerektiğini ifade etmektedir. Tövbe etmek, hem Allah ve Peygambere itaattir hem de günahlardan kurtuluştur.
Tövbe etmeyen insan kendisine zulmetmiş olur. "Kim tövbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir"18 anlamındaki âyet bunun delilidir.
Musa (a.s.) birine bir yumruk vurmuş ve adam ölüvermiştir 19,
Bunun üzerine, "Rabbim, ben nefsime zulmettim, beni bağışla (diye) yalvarmış Allah da onu bağışlamıştır"20
Diğer taraftan hatanın yapılmış olması da her şeyin sonu değildir. Zira insan hata yaptığında hatadan dönme hakkı olan tövbe imkânına her zaman sahiptir. İnsan olması yönüyle hata işleyen, ancak hatasını anladıktan sonra pişman olup af dilemek suretiyle tövbe edenlerin başta geleni ise ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamber olarak seçilen bütün insanlığın atası Hz. Âdem’dir.
Kur’an’da Cenab-ı Hak tarafından ilk yaratılan insanın Hz. Âdem olduğu beyan edilir: “Allah insanı yaratmaya çamurdan başladı. Sonra onun neslini hakir bir sudan yarattı. Sonra onu düzenledi ve ruhundan üfledi/ ruh vasıtasıyla canlılık verdi. Akabinde sizin için kulak, göz ve gönüller yarattı.” 2
Yine Kur’an’da daha önce yaratılmış olan varlıkların Allah tarafından Hz. Âdem’in yaratılmasıyla imtihana tabi tutulduğuna da işaret vardır. Nitekim Allah, “Rabbin meleklere, ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.”3 ve “Ben kuru çamurdan, suret verilmiş balçıktan bir beşer yaratacağım, onu düzenlediğim ve ruhumdan üflediğim ruh vasıtasıyla ona canlılık verdiğim zaman hemen secdeye kapanın.” 4 buyurmuş, onları kendi emrine uyup uymayacakları konusunda imtihana tabi tutmuştur.
Melekler “Ya Rabbi biz senin bildirdiğinden başkasını bilmeyiz. Sen her şeyi bilen ve her şeyi muhkem kılansın.” 5 itiraflarıyla kendilerine verilen emre boyun eğmişler, buna karşılık kendisi de benzer şekilde secdeyle sorumlu tutulan İblis ise kendisinin Âdem’den daha hayırlı olduğu, çünkü kendisinin daha üstün olan ateşten Âdem’in ise hakir olan topraktan yaratıldığını iddia ederek rabbinin emrine karşı çıkmış ve imtihanı kaybetmiştir:
“Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem’e secde edin! diye emrettik. İblis’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi. Allah: Öyle ise ‘İn oradan!’ Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Çünkü sen aşağılıklardansın!” buyurdu. 6
Cenab-ı Hak Hz. Âdem’i yarattıktan sonra onunla aynı özelliklere sahip eşi Hz. Havva’yı da yaratmış, her ikisi de Cennete konulduktan ve kendilerine burada diledikleri gibi yaşayacakları, her şeyden istedikleri gibi istifade edecekleri bildirildikten sonra sadece bir ağaca yaklaşmaları ve meyvesinden yemeleri yasaklanmıştır.
Ancak onları yoldan çıkarmaya çalışan ve kendisi gibi imtihanı kaybetmelerini isteyen İblis gerek Hz. Âdem gerekse Hz. Havva’ya kendilerine bu ağacın yasaklanma gerekçesinin ebedî hayata kavuşmamaları niyeti olduğu telkinini işlemiş, sonunda hedefine ulaşarak her ikisinin de yasak meyveden yemelerini sağlamıştır.
Onlar da kaybettikleri imtihanın bir neticesi olarak cennette kalma haklarını kaybetmişler ve Allah’ın kendilerine tayin ettikleri ömrü yaşamak üzere yeryüzüne indirilmişlerdir. 7
Allah ardından da Âdem’in oğullarına da benzer bir uyarıda bulunmuştur: “Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların dostları kıldık.” 8
Yeryüzüne gönderilen Hz. Âdem ile Hz. Havva burada yaptıklarından derin pişmanlık duymuşlar ve şu sözleriyle Allah’tan af dilemişler ve “(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz. Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız.” dedi.
Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).” 9 ifadeleriyle tövbe etmişlerdir.
İçten pişmanlıkları sebebiyle Allah her ikisini de affetmiş, tövbelerini kabul etmiştir. 10
Hz. Âdem ile eşi Hz. Havva’nın cennette karşı karşıya kaldığı imtihana dünyada da onların çocukları tabi tutulmuşlardır. Nitekim Kur’an onların oğulları Habil ile Kabil’in arasında kıskançlık sebebiyle meydana gelen husumet ve ilahi emrin çiğnenmesi sonucunda yeryüzündeki ilk katl olayına işaret eder:
“Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, “Andolsun seni öldüreceğim!” dedi. O da dedi ki: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.”
“Andolsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için sana elimi kaldıracak değilim! Zira ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.”
“Ben diliyorum ki sen hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenesin, cehennemliklerden olasın! Zalimlerin cezası işte budur.”
“Sonunda içindeki duygular onu kardeşini öldürmeye itti; onu öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.”11
Hz. Âdem’in ilk çocukları da yeryüzünde imtihana tabi tutulmuşlar, onlardan biri ilahi emre aykırı davranıp kardeşini öldürmek suretiyle en büyük cürmü işlemiş, pişmanlık ve tövbe yolunu tutmadığı için de hüsrana uğramıştır.
Oysa Allah, hem Hz. Âdem hem Hz. Havva hem de onların çocuklarına şeytanın kendilerinin düşmanı olduğunu ve onun hile ve tuzaklarına karşı müteyakkız olmaları gerektiğini bildirmişti.12
Ne var ki onlardan bir kısmı bu hatırlatmaları göz ardı ederek imtihanı kaybetmiş ve kıyamete kadar sürecek düşmanlığı sürdürmüşlerdir. Allah ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar kullarına doğruyu göstermek için hidayet rehberi göndermiş, onlara neyin iyi neyin kötü, neyin faydalı neyin zararlı olduğunu vahiyle bildirmiş ve kurtuluşa ermeleri için ne yapmaları gerektiğini beyan etmiştir.
Bu emirlere uyan insanlar kurtuluşa erecekler, uymayanlar ise hüsrana uğrayacaklardır. Kullarının güzel amellerini kat kat mükâfatla ödüllendiren Cenab-ı Hak, onların günahlarını ise misliyle cezalandırmaktadır.
Ancak bununla birlikte Allah, hata işleyen âdemoğulları için bir çıkış ve kurtuluş yolu göstermiş; onlara pişmanlık duymak anlamına gelen tövbe kapısını her zaman sonuna kadar açık tutacağını beyan etmiş, pek çok ayette tövbe edenleri bağışlayacağını bildirmiştir:
“Ey Muhammed, de ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım. Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah, günahların hepsini bağışlar. Çünkü O bağışlayan, çok esirgeyendir.” 13
“Ey insanlar, yürekten tövbe ederek Allah’a dönün ki Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün, sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlerine koysun...” 14
Burada geçen ilk ayetlerde Cenab-ı Allah, nefsine uyarak günaha bulaşmış kullarına pişmanlık duyarak kendisine tövbe etmelerini tavsiye etmektedir. Allah hata yapana tövbe kapısını devamlı açık tutandır.
İslam dini hiç bir zaman umutsuzluk telkin etmez. Her insanın hata yapması mümkündür. İnsan bazen haddini aşarak rabbine karşı isyanda bile bulunabilir. Yeter ki isyanında ısrarcı olmasın, hatasını anladığı anda tövbe kapısına yönelip rabbinden af dileyebilsin. Şüphesiz Allah, ihlasla kendisine açılan elleri boş çevirmeyecektir. O “Tövbeleri çok kabul edendir.” 15
Şu kadar var ki işlenmiş olan günahlar kul hakkıyla ilgili olmamalıdır. Allah, kendisine ait haklarla ilgili olan günahları bağışlamakla birlikte başka kulları mağdur eden günahlar konusunda yetkiyi hakkı gasp edilen insana bırakmakta, o razı olmadıkça günahkârın tövbesini kabul etmemektedir.
Bu nedenle, insanların haklarını alanlar, ne kadar pişman olurlarsa olsunlar, nasıl tövbe ederlerse etsinler bu günahın sorumluluğundan kurtulamayacaklardır.
Çare olarak, zarar verdikleri insanlardan helallik dileyecekler, onların hoşnutluğunu kazanacaklar, sonra pişmanlıklarını tövbe yoluyla Yüce Allah’a ileteceklerdir. Ancak bu şekilde kul hakkı sorumluluğundan kurtulmak mümkündür. 16
Sürekli hata yapan, günah işleyen biz kulların tövbe kapısından başka gideceği bir sığınağı yoktur.
Yüce Allah da ihlasla, samimiyetle, pişmanlıkla kendisine yönelen ve sözünde sadık kalan hatalı kullarını her zaman bağışlayacağını tekrar tekrar beyan etmektedir.
Tövbe için belirli bir mekana ihtiyaç yoktur. Kişi her zaman her yerde tövbe edebilir. Yeter ki samimiyetle Allah’a yönelsin, günahının affını istesin. Tövbe, camide, evde, işyerinde, yolda her hangi bir yerde yapılabilir.
Kişinin günahlarını göz önüne getirerek onların çirkinliklerinden kurtulmaya karar verdiği her yer, tövbe için bir mekandır.Yunus (a.s.)’ın balığın karnında karanlıklar içinde günahını itiraf ederek tövbe etmesi bunun delilidir.
“(Ey Peygamberim!) Balık sahibi (Yunus’u) da hatırla. Hani öfkelenerek (Allah’tan izin almadan halkının arasından ayrılıp) gitmişti de bizim kendisini sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Karanlıklar içersinde ’Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden tenzih ederim. Ben gerçekten nefsime zulmedenlerden oldum’ diye dua etmişti. Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız" 21
Tövbe etmek için aracıya ihtiyaç yoktur. Tövbenin yeri, iman ve ihlasın yeri olan kalptir. Kalbiyle Allah’a yönelen, günah işlediğine pişmanlık duyan ve işlediği günahı terk eden kimse tövbe etmiş sayılır.
Günah işledikten sonra kişinin huzursuz olması onun imanına işarettir. Kur’ân’da Allah bu kimseleri muttakî ve muhsin olarak isimlendirmektedir.
"Onlar (muttakî insanlar) çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyen kimselerdir. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir? Onlar bile bile işledikleri günahta ısrar etmezler"22
İnsan günah işleyebilir. Önemli olan insanın hiç günah işlememiş olması değil günah işlediğinin bilincinde olması, yaptığı hatanın farkına varması, Allah ve Peygambere isyan durumuna düştüğünü anlaması, işlediği günahtan dolayı huzursuzluk duyarak derhal tövbeye koşabilmesidir.
Peygamberimiz (a.s) ise, “Seni iyi amellerin sevindirir, kötü amellerin (günahların) üzerse sen müminsin" buyurmuştur.
Her ne kadar işlediği günahların tamamına tövbe etmek esas ise de kişi, sadece işlediği her hangi bir günahına da tövbe edebilir.
Kişi tövbe ettikten sonra halini düzeltmeli, yaptığı kötülüklerin yerine iyi ameller yapmaya çalışmalıdır.
“Ancak tövbe edip iman eden ve salih amel işleyenler hariç. Allah bunların kötü amellerini iyi amellere çevirir…" 23
"Kim tövbe edip sâlih amel işlerse işte o, Allah’a tövbesi kabul edilmiş olarak döner" 24
Bu âyetlerden tövbenin sağlıklı ve kabule şayan olmasının şartı, sâlih amel yapmak olduğu anlaşılmaktadır. Şartlarına uygun olarak tövbe eden kimse hiç günah işlememiş gibi olur. "Günahına tövbe eden kimse hiç günahı olmayan kimse gibidir" anlamındaki hadis bunun delilidir.
Dinimizde "tövbe" doğrudan doğruya, hiç aracı olmadan Allah’a yapılır. Şartlarına uygun olarak yapılan tövbeyi Allah kabul eder. Allah Kur’ân’da kendisini "tövbeleri kabul eden" (kâbil’üt-tevb), "tövbeleri çok kabul eden, devamlı kabul eden" (tevvâb), "günahları bağışlayan" (ğâfirü’z-zenb), "günahları çok bağışlayan" (ğafûr) olarak tanıtmaktadır.
“(Allah), günahları bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lutuf sahibi olandır" 25
“Şüphesiz Allah çok merhametlidir, tövbeleri çok kabul edendir” 26
"O, kullarının tövbesini kabul eden, günahlarını bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir" 27
"Şüphe yok ki ben tövbe edip iman eden ve Salih ameller işleyen; sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim" 28
Yüce Allâh’ın tövbeleri kabul etmesi O’nun merhametinin geniş olmasının bir sonucudur.
Ömer b. Hattab anlatıyor: Müminlerle müşrikler arasında yapılan bir savaş sonunda bir esir gurubu Hz.Peygamber’e geldiler. Bu sırada bir kadın esir, bir oyana bir buyana koşarak kaybettiği çocuğunu arıyordu. Çocuğunu esirler arasında buldu. Onu aldı hasretle bağrına bastı ve emzirmeye başladı.
Bunu gören Allah Elçisi bize döndü, “Ne dersiniz, hiç bu kadın çocuğunu ateşe atabilir mi?” dedi. Biz de, “Hayır Allah’a yemin ederiz ki, o kadın çocuğu atamaz” dedik.
Hz. Peygamber devamla; “Allah’ın kullarına merhameti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden çok daha fazladır”buyurdu
Bir başka hadisinde Yüce Peygamberimiz (s.a.v) “Allah rahmetini yüz parçaya ayırmıştır. Bunlardan doksan dokuz tanesi kendisine, bir tanesini de arza indirmiştir. Bu bir parça rahmetle tüm yaratıklar birbirlerine şefkat gösterirler. O kadar ki, bir hayvanın yavrusunu emzirirken bir kötülük dokunur diye ayağını kaldırması da bu bir rahmettendir” buyurmuştur
Mümin, çok merhametli olan Allah’ın rahmetinden hiçbir zaman ümit kesmemelidir:
“(Ey Peygamberim!) De ki: Ey kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir” 29
Allah tövbe eden kullarından razı olur,onları sever. “Şüphesiz Allah çokça tövbe edenleri ve iyice temizlenenleri sever” 30
Müslüman’ın günahlarına tövbe etmesi dînî bir görevdir. Bu görev ömür boyunca devam eder.
Beşer olarak günah işlemekten tamamen kendimizi koruyamayız. Ancak hatalarımız ve işlediğimiz günahlar bizi huzursuz eder, bir çıkış yolu ararız. İşte böyle bir durumda Yüce Rabbimiz bize aradığımız o çıkış yolunu göstermiş, bize mutluluk verecek, günahların affına vesile olacak tövbe kapısını ardına kadar açmıştır, yeter ki insan tövbe etsin, Allah’a yönelebilsin.
Ölüm gelip çatmadan tövbe günah ve hatalarımızdan dolayı Yüce Yaratanımıza yönelim O’ndan af dileyelim .Çünkü Allah(c.c ) tövbe eden kulunun tövbesini kabul eder.
“Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” 17
----
1-(Şems, 91/8.)
2-(Secde, 32/7- 9.)
3-(Bakara, 2/30.)
4-(Hicr, 15/28-29.)
5-(Bakara, 2/32.)
6-(Araf, 7/11-13.)
7-(Araf, 7/19-22.)
8-(Araf, 7/27.)
9-(Araf, 7/23-26.)
10-(Bakara, 2/37.)
11-(Maide, 5/27-30.)
12-(Araf, 7/22.)
13-(Zümer, 39/52.)
14-(Tahrim, 66/8.)
15-(Nasr, 110/3.)
16-(Müslim, Birr, 59.)
17-(Nur, 24/31)
18- (Hucûrat, 49/11)
19-(Kasas, 28/15)
20-(Kasas,28/16)
21-(Enbiya, 21/87-88)
22-(Al-i İmrân, 3/135)
23-(Fürkân, 25/70)
24-(Furkân, 70-71)
25-(Mümin, 40/3)
26-(Hucurat, 49/12)
27-(Şura, 42/25)
28-(Taha, 20/82)
29-(Zümer, 39/53)
30-(Bakara, 2/222)
31-(Zümer, 39/53)
32- İlk insan ilk tövbe HZ. ÂDEM Prof. Dr. Âdem APAK
33- ALLAH’IN ELÇİLERİ, Diyanet Dergi
34-Diyanet Vaaz Hizmetleri